‘’Kötü edebiyat terbiyesi aldık. Ne
yapalım? Hemen şairleşmeye başlarız.’’ (Sait Faik Abasıyanık)
Mevsimin tabelasından gelen ayak
sesleri
Diri ruhun engebeli koşusu ardından
gelen.
Sancılı bir gün fazlasıyla
Bohem sanrıların zaafına yenik
düştüğüm;
Kör cahilim ve kör kütük âşık:
Gizemin seyrüseferinde içimin ahkâmları
Hep ama hep kendime dönük yüzümde
Elemin ve kâfir gölgelerin
Varlığına biat içimin kıyımı
Hece hece derlediğim bir güzergâh.
Güneşin teninde yıldızlar saklı
Ve bekliyorlar doğru zamanı.
Dik acılı bir gün bu gününün fevri
hükmü:
Balyalarca k/ağıt derlediğim aşikâr
Metazori sevdaların elbet yoksun
fıtratı
Hele ki söz konusu iç’in doğası:
Kimi zaman kabul görmeyen bir satıra
Koyup da başımı dizelerin arasına…
Muğlâk bir çırpınış
Tan vakti tam vakti;
Zafiyet çukurunda yalın ayak tanrıcı
düşler
Bir iklime bakarken
Bir de dünya dururken ansızın
Seğirten gölgemle uhrevi bir acının
inisiyatifine
Kaldım işte.
Şekli şemaili olmayan zanların
Duaya durduğum zamanların aksinde
Yalın ayak seferindeyim ben
yalnızlığımın.
Hecelerden çalıp içimin alfabesini
Vuku bulan sanrılarda
Göğün sefaleti hüküm sürer meleksi
kanatlarında
Şakıyan vecizelerin
Akla zarar içimde devinen bunca
yaygara
Neyim değil
Ne olacağımın garantisini vermedi
işte Tanrı.
Azınlıktayım hatta azığa aldığım
En muteber hayallerim belki açan
Diri bir lalede
Dingin bir ölüme delalet
Kurşunların atımında
Aslında ömrün atılında
Aslında hiçliğimin sunumu
Durduk yere tarafınca
Kıyıma uğratıldığım güruhun
Muharebesi nefsimle.
Kanadığım için için
Uzlaşmak adına yüreğin halesi
Şimdi zaman durdu ve
Ben durdum
Senlik olsa keşke bunca bitimsiz
tutkum:
İzafi rakımda kol kanat gerdiğim
Densiz ruhumun da tutuldu nutku:
Bir vecize daha dökülürken dilimden
Tanıdık bir sağdıç solumu tefe tutan
Andığım ansızın
Ar bildiğim sessiz satırlarım…