Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 25.03.2018
Okunma Sayısı : 2265
Yorum Sayısı : 7


Her  18  Martta  merhum  Mehmet  Akif'in  ''Çanakkale  Şehitlerine''  şiiri  mutlaka okunur.  O  şiirin  bir  mısraında  Mehmet  Akif,  Çanakkale  Şehitlerine  hitaben  ''  Bu  taşındır  diyerek  Kâbeyi  diksem  başına'' Demektedir  ve  bizler  şiirin  bu  mısraına  geldiğimizde göz  yaşlarımızı  tutamayız.

Peki  o  kahraman  şehitlerimizn  başına  ''  Bu  taşındır''  Diyerek  Kâbe'yi  dikebildik  mi?

Yok  yok  yanlış  anlaşılmasın.  Kâbeyi  alıp  da  Çanakkale  Savaş  alanına  getirip  şehitlerinin  başına  anıt  olarak  dikemezdik  tabii  ki  ama  Çanakkale  kahramanları  için  bir zafer  anıtı  yapabildik  mi?

Şimdi  denilebilir  ki ''  Hocam saçmalama!   Çanakkale'deki  dev  gibi  zafer  anıtını  görmüyor  musun?''

Görüyorum  elbette. Peki  siz  o  anıtın  ne  zaman  dikildiğini  biliyor  musunuz?

Söyleyeyim: 1960  yılında.  Yani Çanakkale  Zaferinden  kırk beş  sene sonra.

Yani  Çanakkele  zaferini  elde  ettiğimiz 1915  yılından  1960  yılına  kadar  Çanakkale'de  bizim  şehitlerimiz  adına  bir  zafer  anıtı  yok  muydu?

O  zaman  gelin  1930  yılına  gidelim.

Yıl  1930...Çanakkale'de  ölen  Fransız  askerleri  için  Fransa'nın  yaptırdığı  anıt tamamlanmıştır.  Bu  anıtın  açılması  için  de  Fransa,  Çanakkale  savaşlarında  çarpışmış, bu  savaşta  bacağından  sakatlanmış  ve  bir  kolunu  yitirmiş  olan  komutanlarından  General  Henri Joseph Étienne Gouraud'  yu  Çanakkale'ye  gönderir.  

General  Gouraud  Fransız  anıtının  açılışını  yaptıktan  sonra  ''  Türk  askerlerinin  abidesini  de  ziyaret  etmek  isterim''  Der.  O  böyle  deyince  de bizim Türk  heyetinin  paçaları  tutuşur.  Çünkü  bizim   '' Anıt''  Diyebileceğimiz  bir  eserimiz  yoktur  Çanakkale'de.  

Düşünürler  bu  adama  ''Türklerin  Zafer  Anıtı  ''  Diye  neyi  gösterelim?'' Diye. Evet...Bir  dikili  taş  vardır.  Oraya  götürülebilir  Fransız  General.  

Efendim  bu  dikilitaşın  aslında  bir  adı  filan  da  yoktur. (  Sonraları  Mehmet  Çavuş  Anıtı  adını  alır  ve değişik  dönemlerde düzenlenerek  daha  gösterişli  bir  hele  getirilir ) 

Düşman,  Çanakkale'den  çekilirken  bazı  siperlerini  patlayıcı doldurmuştur.  Türkler  kendilerini  takip  derse  bu  patlayıcıları  patlatıp  kaçışlarını  kolaylaştıracaklardır.  Ama  Türkler  işin  farkında  değillerdir.  Yani  düşmanın  bir  gece  ansızın  kaçmaya başladığını  farketmemişlerdir.  

6  Ocak  1916  da  gün  ışımaya  başladığında  artık  düşman  siperlerinden  ateş edilmediğini  gören  Türk  askerleri  yavaş  yavaş  düşman  siperlerine  ilerlerken  düşman  fitiller  ve  kablolar  döşediği  patlayıcıları  patlatır. Bu  patlamalarda  öncü  olan  seksen  asker  şehit  olur.  Sadece Mehmet  Çavuş  ve  bir  er  sağ  kurtulur.  

Daha sonra  bu  seksen  vatan  evladının  cansız  bedenleri  ve kemikleri  toplanır  ve  topluca  o  mıntıkaya  defnedilirler,  başlarına  da  bir  taş konur.  İşte  Fransız  generalin  '' Türklere  ait  abide''  Diye  ziyaret  ettiği  abidemiz  budur  ( 1.  Resimde  o  abide(!)  ve  başındaki  Fransız  General  Gouraud)   

1915-1930  yılları  arasında  I.  Dünya  ve  Kurtuluş  Savaşı  sona  ermiş,  saltanat  ve  hilafet  kaldırılmış,  cumhuriyet  ilan  edilmiş,  Lozan  Antlaşmasıyla  yeni ve  bağımsız  bir  Türk  devleti  kurulmuş,  pek  çok  inkılaplar  gerçekleştirilmiştir.

Bu  yıllar  aynı  zamanda  tüm  dünyada  bir  ekonomik  buhran dönemidir.  İşte  bu  sebeple  Çanakkale'de  Türk  şehitleri  için  bir  anıt  dikilememiştir. Yani  1930  yılında  Fransız  general Çanakkale'ye  geldiğinde  de  sonrasındaki  oldukça  uzun  yıllarda da  Çanakkale'de  bir  zafer  anıtımızın  olmayışının  sebebi  olarak  bu  gösterilir. (  Bazı  salaklar  '' Lozan Antlaşmasına  göre  Türkler  Çanakkale'de  anıt  dikemezlerdi ''  Deseler  de  uzak  yakın  bir  alakası  yok.)  

Evet,  bu  ekonomik  buhran  yıllarında  mesela  3 Ekim1926 da İstanbul  Sarayburnu'nda  ilk  Atatürk heykeli  dikilmiş,29 Ekim 1926 da  Konya'da Atatürk  Anıtı dikilmiş, 29 Ekim 1927 de Ankara  Etnoğrafya  Müzesi  Atatürk  Anıtı  dikilmiş,  4  Kasım 1927 de Ankara  Sıhhiye  Meydanı  Atatürk  heykeli  dikilmiş,24  kasım 1927 de Ankara-  Ulus  Zafer  anıtı  dikilmiş,8  Ağustos  1928 de İstanbul- Taksim  Zafer  anıtı  dikilmiş ama  Çanakkale'de  bir  zafer  anıtı  dikilememiştir.

Faşist  İtalya  ve Nazi  Almanya'nın öncülüğünde  başlaması  muhtemel  olan   ve sonrasında  da başlayan  II.  Dünya  Savaşı  yıllarında  da  yani  1930  lu yıllarda, 1930 yılında Kırklareli'nde, 1932'de İzmir'in Konak Meydanında   15  Ocak 1932 de Samsun'da,  24  Mart  1936  da  Afyon'da  Zafer Anıtı  açılmış  ama  Çanakkale'de  yine  bir  zafer  anıtı  açılamamıştır. 

Atatürk'ün  10  kasım 1938  de Ölümünden  sonraki  dönem  de  II.  Dünya  Savaşının   getirdiği  zorluklarla  mücadele  yıllarıdır. Artık  ekmek  bile  karneye  bağlanmış,  vatandaş  çayı (  bulabilirse  eğer)  ya  şekersiz  içmiş  ya  da  kuru  üzüm  ile... İşte  o  yıllarda  da  Çanakkale'de  bir  zafer  anıtı  açılamamıştır  her  ne  kadar  pek  çok  İsmet  İnönü  heykelinin  açılışı  yapılsa da.

Ve  bu  yıllarda  da  18  Martlarda  ya  da  milli  bayramlarımızda  ''  Bu  taşındır  diyerek  Kâbe'yi  diksem  başına''  Diyorduk. Ama  Mehmet  Çavuş  anıtı  ve  bir  kaç  mezar  taşı  ya  da  dikili  taş  dışında  şöyle o  kahramanlara  layık  bir  anıt  dikemiyorduk.


Çanakka'de  bir  zafer  abidesinin  yapılması  kararı  ancak  1942  de verildi.  Ancak  karar  1942  de  verilmiş  olmakla  birlikte  bunun  için  bir proje yarışması  iki  sene  sonra Milli  Savunma  bakanlığı  tarafından   1944  de açıldı. Bu yapıtın fikir babası, Atatürk’ün silah arkadaşı ve ilk askeri pilotu Emin Nihat Sözeri’dir. Sözeri, anıtın  yapılması için gerekli olan paranın bulunabilmesi için  yıllarca mücadele  etti. 

Feridun Kip, Doğan Erginbaş, İsmail Utkular ve mühendis Ertuğrul Barla‘nın projelendirdiği eser yarışmayı  kazandı  lakin  on  sene  de  projenin  hayata geçirilmesi  için  beklendi.  Yani  1954  yılına gelindiğinde anıtın yapımına  nihayet  başlandı.  Dört  senede  şu  anda  Zafer  Anıtı  olarak  gördüğünüz  o  anıtın  sadece  dört  ayağı  yükseltilebildi. Yani  1958  yılına  gelindiğinde  Anıt  daha  tamamlanmamıştı. 

Anıt yapımının  duraksaması  üzerine  Milliyet  Gazetesi  bir  kampanya  başlattı.( Kampanya  Mehmet  Ali  Ağca  tarafından  öldürülen  Abdi  İpekçi  tarafından  açılmıştı )   Bu  kampanya  yurt  çapında o  kadar  yoğun  bir  ilgi  gördü  ki  bir  günlük kazancını  bu  kampanyaya  bağışlayan  taksiciden  tutun  da  cep  harçlıklarını  bu  kampanyaya  bağışlayan  ilkokul  çocuklarına  kadar  herkes  karınca  kararınca  kampanyayı  destekledi  ve  nihayet anıtın  tavan  kısmı  da  tamamlanıp  21  Ağustos  1960  Tarihinde  açılışı  gerçekleştirildi. 

Bu  anıt  Çanakkale  Zaferinin  ruhunu  yansıtıyor  mu,  yansıtmıyor  mu  o  konuya  girmeyeceğim. Ancak  bizzat  eserin  sahibi  bu  anıtla  eski  Yunan  zafer  taklarına  yeni  bir  boyut  ve  anlayış  getirdiğini  söylemiştir.  Öyle  zannediyorum  ki  bu  topraklarda  kaybedilen  bir  Truva  Savaşına  karşılık  yine  bu  topraklarda  kazanılan  bir  Çanakkale  Zaferine  atıfta  bulunmak  istemiştir. Neyse,  dediğim gibi,  o  konuya  hiç  girmeyelim.  Neticede   kırk  beş  yıl  sonra  da  olsa  bizim  de  bir  zafer anıtımız  yükseldi  Çanakkale'de

Ancak hemen  belirtelim:  Bugün  Çanakkale  Zafer  Anıtını  ziyaret  ettiğinizde  sadece o  dört  ayak  ve  üzerindeki  levhadan ( Kubbeyle alakası olmasa  da  kubbe denilen üst  kısmı  kastediyorum )   ibaret  olan  yapıyı  değil  daha  pek  çok  eser  görürsünüz  orada. Yani  Çanakkale  Zafer  Anıtı  bir  abideye  dönüşmüş  vaziyettedir.  İşte  bu  1960  da  gerçekleştirilmemiştir. 1960  yılında  olan  olay  sadece  o  dört  ayak  ve  bir  tavandan  ibaret  eserin  dikilmesidir.Anıt dikilmiş olmakla  birlikte  Çanakkale  Şehitliği  uzun  yıllar  bir  mezbelelik  olarak  kalmıştır.  Anıtın  ve Çanakkale  şehitliğinin  bugünkü  hali ise uzun  bir  çalışmanın  sonunda mevcut  hükumet  tarafından  gerçekleştirilmiş   ve  ancak  18 Mart  2005  tarihinde  Türkiye  Cumhuriyeti,  Kâbeyi  alıp  başına  dikemese  de  Çanakkale  şehitlerinin  aziz  hatıralarına  daha  uygun  bir  şehitlik  ve  abide  haline  getirmiştir o  mıntıkayı.  

Ha  bir  de  Çanakkale  gazisi  Seyit  Onbaşı  vardı.  Atatürk'ün  huzuruna  çıkacak  bir  elbisesi  bile  olmadığından  kaymakamın  verdiği  ona  ait elbiseyi  giyerek  Atatürk'ün  huzuruna  çıkan  Seyit  Onbaşı...Çanakkale  Savaşında  215  Okka  top  güllesini  sırtladığı  için  kahraman  ama  savaştan  sonra  evini  ısıtmak  için  ormandan  çalı  çırpı  toplarken  yakalanınca  hırsız  muamelesi  gören,  hayatının  kalanını gah ormancılarla  mücadele  ederek odunculuk gah   zeytinyağı  imalathanelerinde  hamallık  yaparak  geçiren  Seyit  onbaşı...

O  konuya da girmeyelim  olmazsa. 

RESİMLER:

1- Fransız  General Gouraud  1930  yılında  Çanakkale'de  Mehet  Çavuş  Anıtını(!)  ziyaret  ederken
2- Fransız  General  Gouraud 
3- Mehmet  Çavuş  Anıtının   değişik  tarihlerdeki  ve  son durumu
4- Milliyet  Gazetesinin  Çanakkale  Zafer  anıtı  için  açtığı  kampanyanın  ilanı
5- 1958  Yılında  Çanakkale  Zafer Anıtının  durumu
6- İlkokul  öğrencileri  Çanakkale  Zafer  anıtı  için  harçlıklarını  bağış  olarak  veriyorlar
7- Bir  taksici  o  günkü  kazancını  Çanakkale  Zafer  Anıtı  için  bağışlamış
8- Migros  Mağazalar  zinciri çalışanları gezici  arabalarıyla  (  O  yıllarda  Migros  gezici  arabalarla  mahallelerde  belirli  günler  satış  yapardı ki  ben  bu  arabaları  gayet  net  hatırlıyorum.)  topladıkları  bağışları  sayıyorlar
9- Çanakkale  Zafer  Anıtının  bugünkü  durumu
10- Mehmet  oğlu  Havran'lı  Seyit  Onbaşı  Çanakkale'de. (  Bu  fotoğraf  Çanakkale Savaşlarından  sonra  çekilmiş  temsili bir  resimdir.  Yani  o  215  Okkalık  gülleyi  kaldırdığı  anda  değil.  )
11-  Çanakkale  Savaşlarından  sonraki  Seyit  Onbaşı. 

( ''bu Taşındır Diyerek Kabeyi Diksem Başına'' Mı? De Gidim Deee... başlıklı yazı Sami Biber tarafından 25.03.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.