Şiirin Hikâyesi:
Aslında ölümü düşünüyorum,
Ölümsüzlüğün ikbal olmasına dair
inancım
Zamandan çalıp da aldırmadığım
Ama zaman her çaldığında
Buruk bir tebessümle dona kaldığım…
Beyaz yakalı bir şiir olmak vardı.
Mavi bir özleme kanat açan
yalnızlığın boynuzlarında
Duran dünya misali
Ya da yangınlardan kurtarılmayı
bekleyen kayıp aşkların
Yanan teninde dokunaklı bir şarkı
olmak vardı.
Zaman tüketirken ya da tükenirken…
İnsan severken belki de evrilirken.
Kılıksız bir şairden çıkıp da yola
Kinaye yüklü bir şiiri bozguna
uğratmak vardı.
Şeklen mecazi bir açlık,
Fikren ucube bir şaibe,
Zikren hürmet bilip saygıda kusur eden
Yaramaz bir çocuk olmak vardı.
Kanayan şiirlerin kanatan şehir
efsanelerine
Dokunuşu sonra da yalın gölgelerin
Ufkunda soyulan kabuk kabuk…
Sırra kadem basan miladın;
Sondan bir önce hazanın;
Kış odaklı seyrinde yalancı baharın…
Küllerinde yatan ölü imgelerden
arakladığım;
Soylarından hicap duyan atalarından
Sakınan yalancı sopunun
Sonra da öncesizliğini yarına ikram
eden
Bakir sevdaların bile tutsağı iken
her şiir.
Mevsimlerin şerrinden tokat misali
hüzün,
Özlemi de yedirdiğim mevsime sitemim
Belki de mevsimsiz gidişlerine
sevdiklerimin
Ama sevilmeyi dileyip de yâd etmekle
Yar olmak arasında gidip geldiğim.
Bahar gibi uyandım oysa güne;
Gün de eğlendi benle tıpkı
Körebe oynayan aşklarımın gönderme
yaptığı
Tutumsuz sevda masallarından
arakladığım
Kayıp atlı prensin baş şehri iken
yoksunluk;
Belli ki hünkârı bildiğim şehrin
seyrindeyim
Yine bir şiir tadında olmalı hayat,
demeyi
Bile çok görenlerin şerefine her
hecem
İçimde ukde kalan sicilimden bile
yoksunken zaman zaman.
Aldırmadan yaşasam keşke
Ve aldırdığım hezeyanlarıma şirk
koşarken iblisi
Bir de günahlarımı sattığım
pazarcıdan alacaklıyım:
Sanırsın ki şaibeli her kelime
Oysaki her biri benim doğmamış
çocuklarım.
Şimdi dik başım,
Hep de dik kalacak madem,
Neyin hüznüdür bunca iki büklüm
yoksunluk?
Neyin derdi de şiirler örüyorum sıra
sıra?
Sonra da saf tutuyorum her dizede
Diz dize olmayı beceremedim belli ki
sevdiklerimle
Yoksa kaçıp da saklanırlar mıydı
farklı köşelere?
Gönülsüz olsam keşke yaşamaya,
Gönlümden akan yaşları da silmezdim
Üstelik tarumar olanlara da
hükmetmezdi kader
Hele yok mu o derli toplu ölümler?
Ve sığlarda saf tutanlar…
Tıpkı saf gölgelerin müridi bir
iklimden çıkıp da yola
Varmayı ertelediği güncesinde ikbalin,
Bir kazanım babında yiten zamanın
Sonra da uzatmaları oynarken insan ve
şaibeli zaferi.
Gönülden gönle kurulan köprülerde
Ağır aksak bir kağnı
Yol tutar beni hesabında, olmasa da
hancı:
Ne de olsa geçen yolun yolcusu
Bir de hanın çıkmaya dair arka kapısı
Tıpkı revnak bir düş’te düşüşe geçen
kelamın
Kayıp satır arasında saklı
Yarının şimdiden mağlup neşesi
Tıpkı kaygılı bir şiirin başından
çıkıp da yola
Sonlanmasını istemeyen yorgun şairin
de
Kaçamak bakışlarında ölürken usul
usul.