Dostların varlığı ile monotonluktan kurtulan yolculuklar.
Bıçak gibi keskin ayazda, soğuklarda bile, sıcacık olan tren kompartımanlarında candan arkadaşlar. "O kompartımanlar ki
ne çok hikaye ya da romana konu olmuştur."
Zaman zaman ilk trene doğru yaptığım koşturmaca. Arada
bir geç kalınan sabahlarda, benden önce istasyona gelen
arkadaşlarımın sırf yetişmem için "Görevlilerin canhıraş
düdüklerine rağmen adım adım trene binişi. Bazen de rollerin
değişerek aynı işi benim üstlenmem. Oysa buz gibi havada
bir an önce trene binmek varken.
Eğer sokağın başından henüz görünmediysem, sabahın
sessizliğinde kaçırdın bugün der gibi feryat ederdi trenin
tiz sesi ve rayların gıcırtısı. O zaman soğuktan gözünüzden
damlayan yaşlar buz tutar ve bir sonraki trenin gelişine
kadar hiç erimez.
Arada bir rüyama girer, geceleri gözlerimin önünde kalkar
giderdi trenler. Çaresizce uzaklara bakınır dururdum. Sonra
bir yenisi, bir yenisi daha gelir ama, çocukluğumda gördüğüm
"Kovalanıp kaçmaya çalıştığım çingene rüyalarında" olduğu
gibi ayaklarım bağlanır, bütün çabama rağmen koşamaz ve
yine gözümün önünden kaçar giderdi.
Kim bilir aklımdan neler geçerdi de görürdüm o rüyaları,
Bazen bir tüfek gibi patlayan kendi sesimle uyanırdım
uykudan. Yine mi kaçırdım endişesi ile saate baktığımda
eğer saat henüz iki, üç gibiyse sanki çok büyük bir
mutlulukmuş gibi, gülümseyerek büzüşürdüm yorganın
içinde.
Şimdi eşimle birlikte uyandığım sevgi sabahlarında hiç aklıma
bile gelmeyen feryatlar bunlar. Gözlerim sevdamın gözlerinde
sere serpe güneşlenirken, çay oldu mu düşüncesinden başka
hiç bir sıkıntımın olmaması ne kadar garip.
Aslında o günlerin düşüncesi bile ürpertse de, hiç düşünmüyor
değilim, düşünmesem yazamazdım zaten. Vagon tekerlerinin
gürültüsü arada bir kulaklarımda uğuldamasa yazamazdım
zaten.
Hep birbirine benzer istasyonlar ya, bir gün beni de yanılttı işte.
Bir çok iş yerinde tatil uygulandığı bir gündü sanırım, uykusuz
geçen bir gecenin sabahında, biraz geç gitme şansım olduğundan
ikinci trene bindim.
O gün trende arkadaşlarımdan hiç kimse yoktu. Zaten ben de
trene biner binmez uyumuşum. İlk gözümü açmam Gebze'de oldu.
Daha çok var diyerek yeniden uykuya daldım. İkinci defa gözümü
açmam çok fazla zaman sürmemiş olacak ki, Tuzla istasyonunda olduğumuzu gördüm. Ancak üçüncü gözümü açışımda trenin
ineceğim istasyon olan Bostancı'dan hareket etmek üzere olduğunu gördüm.
Sürat ile yerimden fırladım, kendimi trenden aşağıya zor attım.
Bir iki adım attım, etrafıma baktım, aman Allah'ım! Bir de ne
göreyim henüz Kartal istasyonuymuş. Yani ineceğim istasyona daha
iki istasyon varken yanlışlıkla ve uyku sersemliği ile Kartal'da
inmişim. Allah'dan sık sık gelen banliyö trenlerinden biriyle geç de
işime gidebildim.
Yüz yedinci bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN
(
Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Yüz Yedinci Bölüm) başlıklı yazı
MehmetFikret tarafından
17.03.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.