Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 12.04.2017
Okunma Sayısı : 2183
Yorum Sayısı : 3

En son Trabzon'da 1994 yılında bir Muhasebe kursuna görevli geldiğinde gördüm Cafer 
ağabeyi, mesaiden sonra bir gün birlikte deniz kıyısında oturduk.  

-Ne yaptın Cafer ağabey halen evlenmedin mi?

-Evlendim, senin haberin yok mu? İki ay oldu.

-Gerçekten mi? Çok sevindim, vay be, demek sonunda evlendin ha, bizim camiadan mı?

-Kim?

-Evlendiğin kadın, yengemiz yani.

-Yok öyle değil, yanlış anladın sen. Ben ev aldım kendime. Onun için evlendim dedim.

-Ağabey ya, yapma...

Bu defa Cafer ağabey dalgasını geçti benimle, zaten her sorana öyle diyormuş. Sonra
uzun yıllar görüşmedik. Haberim olmamıştı ama, ölüm haberini duyduğumda son yıllarda
evlenmiş olduğunu da öğrendim.

Tam iki yüz yıl yaşayıp, dört elle sarıldığımız hayatta.
İki darbe, bir de darbe müsvettesi gördük.
İdeallerimiz vardı
"Devrim bile yapacaktık sözde" Suya düştü.
Hayallerimiz vardı bir bir eridi, ya da biz erittik.
Ama yine de, asrın en güzel yıllarını biz yaşayıp.
En güzel çiçeklerini biz ektik.

Zor geçen gençliğimizde, hepimiz delişmen birer çocuktuk.
Akıllı ol dediler, Olmadık.
Yürümek istedik yürütmediler.
Gırtlağımız yarılırcasına marşlar söyledik.
Okuduk, okumayı sevdik, okuttuk.
Müzeyyenlerle büyüdük, Mahzunilerle meydanları inlettik.
Ata'm derken ,yeri göğü çınlattık. 

"Aldırma gönül" dedik Sabahattin Ali'lerle
Komünist şarkısı dediler.
Nasıl aldırmayacaktık ki hallerimize.
Hep hakkımızı yediler.
"Bir ağaç gibi tek ve hür" dedik Nazım'larla
Komünist mi oldun "lan" deyip, uyuttular bizi yalanlarla.
Vatan için tamdı sevdamız oysa.
Tertemiz şiirler yazdık geleceğe dair
İlmek ilmek işledik varacaklarımızı rüyalar boyunca...
"Hala gençlik var diye dünyada"

Ardından bir yaprak dökümü başladı.
Önce analarımızı, babalarımızı,
Sonra bacılarımızı, kardeşlerimizi kaybettik
Ve akranlarımızı...
Ey hayat!
Yaşıyoruz seni istemesende.
Umut arıyoruz vermesende.
Her yüzümüze gülüşünde,
Ardından kıyamet mi kopacak diye, düşünür olduk.
Haydi ne duruyorsun? Dök eteğindeki taşları...

Bilmem bu kaçıncısı.
Bugün Cafer abi de ölmüş dediler.
Abi dediysem benden bir kaç yaş büyük.
Kim bilir yüreğinde nice şehit haberi ile,
Nice gencin acısıyla göçtü gitti Cafer abi.
Ah be Cafer abi!
Bilirim sen de çok zor günler yaşadın.
Üstelik çok genç bırakıp gittin bizi.
Hani derler ya;
Geriye baktığımızda daha dün gibi,
Dün gibisin, mekanın cennet olsun.

Sezgimiz "Hep mavilerde yolumuzu yitirmek"
Ama pencerelerimiz de bıraktığımız "Hep hayallerimiz"
Mutluluğun alasını tasada, 
Bu gemide bir gün batacak.
Gülmek mi? Ağlamak mı?"
"Bilmem hangi birini yeğlemeli"
Şair bu işte;
Tatlı bir haberde, acı bir haberde duysa
Coşar yüreği
Konuşur deli deli...

"Öyle güzel kokuyor ki güller, nasıl bırakıp da geleyim Cafer ağabey" Gitti gider, ömür 
biter, ne günlerdi ah! buram buram özlem tüter... 

Ölüm nedir sence canım kardeşim?

Şu an emekliliğin tadını çıkarıyoruz çoğumuz. Tabi ki bir yanımız kırık,ya da belki daha 
fazlası. Bir yandan ülkemizin içinde bulunduğu kaos, hiç eksik olmayan, "toplu katliamlar olmadıkça" güncel bir haber haline gelen şehit haberleri içinde nasıl tat çıkarılırsa. Hep sığındığımız bir şey var her şeye rağmen hayat devam ediyor diye...

Ayhan ağabeyin ve Cafer beyin yakın dostları şiir adamlar Mehmet ve Hasan bey,  eskiyen 
yıllara rağmen şiir ruhundan hiç bir şey kaybetmemişler.

Mehmet bey "Ne günlerdi o günler, şimdi yabancı gibiler, bir günlük mutluluğa, bir ömür 
alıp gittiler, ne günlerdi ah! O günler" Diyerek Selda Bağcanın eski bir şarkısına atıfta 
bulunmuş yazdıklarımı okuyunca.

Hasan bey ise"  Dostlukta, gençlikte güzeldi, yaşandı. Ağacın bir dalı kırıldı. Güzellikler, 
kalanlar da gidene kadar yaşayacak" Demiş.

Aslında her ikiside çok haklı ve sözün  özü bu, kuşkusuz yaprak dökümü devam edecek. 
Tıpkı bizden önceki nesillerde olduğu gibi. Ve evet emin olduğumuz bir şey var ki,
güzellikler kalanlar da gidene kadar yaşayacak.

İsyanları bıraktık artık, çünkü biliyoruz ki her isyan ettiğimizde alnımız biraz daha kırışıyor, yüreğimiz biraz daha acıyor. Yaşayamadıklarımızı ise yaşadıklarımıza sayıyoruz. Her şeye 
rağmen aslında belki de çok şanslı bir nesiliz. Kaybetmeyi göze alamayacak kadar sayımız
azaldığında işimiz daha zorlaşacak galiba.

Ne güzel söylemiş Hazreti Mevlana "Yarasından taze kan sızan gönül ehline dostların yüzünü 
görmek merhem gibidir." Diye...

Yüz yirmi dördüncü bölümün sonu 
Mehmet Fikret ÜNALAN
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Yüz Yirmi Dördüncü Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 12.04.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.