Ölümlü cümlelerin
hüznüne delalet bu şiir,
Kekremsi mazinin de güzergâhında
Attığım tohumlara
nazire eden bir tükeniş.
Densiz iklimlere düştü
yolum bu gün
Bir de bildiklerimi
tehir ettim:
Yakamoz sevdaların
şeceresine yığdım bir bir,
Bir beyitte bir de resmini
çizdiğim yalnızlık:
Boşa koyduğum bir demde
Birazdan gelecek olan
misafiri de uğurladım
Gelmeyeceğini bildiğim
mutluluğun sırrını nakşettim geceye:
Bilindik bir taarruzda
sebat ettiğime değer bir miladı da
Evlat edindi madem
kader…
Savdım sıramı gecenin
yarısı,
Teğet geçen benliğim ki
evrenin
En aymaz sancısı,
Uyutulmuşluğumun
cinaslı iç çekişi;
Gizlerin ferine
yüklediğim gizem,
Çatal karam, canım
Çingene’m
Diyen bir şarkıyı dem
bildim,
Densizliğin de kitabını
yâd ettim gün ve gece.
Deryalar kurudu
bağrımda yanık bir kelam;
Sözler çürüdü yine ardı
ardına attığım çentiklere
Nazire eden bir feryadı
kem bildim ser bildim,
Sevip sevip dirildiğim
bir gölgeydi madem hayat,
İfrata kaçan en
debdebeli hüzün müydü
Ölmeden verilen berat?
Yine bir surede, bir yankıda;
Aldatılmışlığın acısı,
Kanatlanan mutluluğu
boykot eden
Bir Tanrı mıydı yoksa
Enseme atılan onca
tokat;
Oysaki tek bildim yar
bildim
Dingin yüreğin mabet
bildiği huzurda nakşetti
İlahi Adalet, yine
kayıp güncemde bir rota;
Benliğin ikliminde söylenmiş
serenat:
Adsız hücrelerimde
büklüm büklüm,
Yorgunluğun hicvinde
belki de
Ansızın içine girdiğim
girdap…
Sen, dediler de gelmedi
devamı;
Söz, dediler de duydum
verdiğim sırrın yankısını;
Sev, dediler demesine
Zaten sevdim kendimden geçercesine…
lakin,
Kayıp selamların
bilindik nazları,
Ettiğim duaların da
kayıp beratları
Bir de işkillendiğim
bir gölgeye düşmüşken yolum,
Yarım yamalak okşanan
yetim şiirlerim;
Kökümde de bağrımda da
nidaları kayıp şarkılar;
Benlik zaten terk
edilmişliğin acısı ile yanar da yanar.