Asal'da göreve başlayışımın ikinci ayına kadar Kadın memur arada bir görünüyor, sonra
ya izin alıyor, ya rapor alıyor bir daha kayboluyordu. Sonunda istifa edip ayrıldı.
Bense her gün Cumhur Binbaşının gözünün içine bakıyordum, sanki her an sakıncalı olayı
ile ilgili bir şey söyleyecek diye bekliyordum. Ama o bir daha o konuyu açmaya hiç niyetli
değil gibi görünüyor, tam aksine sürekli yaptığım işlerden memnuniyetini belirten sözler
sarf ediyordu.
Nail ağabey artık işleri tamamen bana bırakmıştı. Arada bir takıldığım bir şey olursa soruyordum.
Onun dışında hiç bir iş yapmaz olmuştu. Ben de bu durumdan memnundum aslında, çalışınca günler
geçip gidiyordu. Bu ara büroda bir sürü yenilik yaptım. Binbaşı her yaptığım yenilikte taktir
ediyor, bazende nereden aklına geldi bu diyerek şaşkınlıkla karşılıyordu.
ÇANKAYA Albaya gelince sanki ben orada kırk yıllık memurum gibi arada bir önüme bir yazı
bırakıyor, şunu incele bakalım sen bundan anlarsın diyordu. Eski dosyaları da inceleyerek elimden
geldiğince konuyu çözmeye çalışıyor, eğer başarırsam yazısını da yazıp önüne götürüyordum. O
zaman Albayın durumu görülmeye değerdi. Zevkten dört köşe oluyor. O öğlen bölüğe gitmemi tembih
ederek mutlaka bana yiyecek bir şeyler ısmarlıyordu.
Cumhur binbaşının olmadığı zamanlar beni odasına alıyor yemeği benimle birlikte yiyordu.
Yemek yerken bazen yanımıza eşi de geliyor. Albayın iştahla yemesi karşısında ona takılıyor,
"Kıtlıktan mı çıktın komutan, yine üstüne dökeceksin, unutturma da sana bir önlük alalım"
Diyerek onu kızdırıyordu.
Günler askerlik için bir hayli eğlenceli geçiyordu. Tek sıkıntım halen Binbaşının bir
haber vermemesiydi. Düşününce her halde halloldu diyordum, ama yine de kesin bir sonuç
beklemekten kendimi alamıyordum.
Bir hafta sonu gece gündüz bu konu kafamı kurcaladı. Artık karar vermiştim, madem ki kimse
bir şey söylemiyordu. Ben kendim soracaktım. ÇANKAYA Albaya sorsam daha kolaydı, çünkü o
daha güler yüzlü ve candan, Cumhur Binbaşı ise daha resmiydi. Ama ÇANKAYA Albaylada bu
konuda hiç konuşmamıştık.
Pazartesi sabahı mesai başladığında önce sorma fikrimden vazgeçer gibi oldum, sonra ne
olduysa bir anda Cumhur Binbaşıya sadece "Komutanım benim durumum" diyebildim. O ise bu
soruyu bekliyor gibi, parmağı ile sus işareti yaptı. Ne demekti bu sorun bitmiş miydi acaba,
yine bir sürü soru ile baş başa bırakmıştı beni. Ama tam öğle yemeğine çıkıyordu ki, masamın
yanına kadar gelip elini omzuma koydu ve "O mesele bitti, merak etme çalışmana bak sen"
Diyerek hiç bir şey söylememe fırsat bırakmadan gitti.
Dört ay sonra Nail ağabey de tayin isteyerek gitti. Sakıncalı meselesi de hallolduğu için
artık çok huzurluydum ve kendimi iyice işlere vermiştim. Yaklaşık dokuz ay koca servisin
işini tek başıma üstlendim.
Bitti acılar annem güldü oğlunun yüzü
Sakıncalı evladın artık temize çıktı
Bir daha göstermesin Rahman olan o güzü
Güven ile. aklanan alnım zaten açıktı
Cesaretle yürüyüp doğru yolu seçmeli
Görünmez düşmanlara anlatmak lazım suyu
Doğrulsa çelik tüfek gül deyip es geçmeli
Bir yudum sevgi ile asla boşalmaz kuyu
O zalimler bilsin ki yıkamadılar bizi
Yine bir aileyiz güzel günler yakında
Elbet bir gün arınır yüreklerde ki sızı
Hesabı verecekler Yüce Allah katında
O arada Nadir GÜVEN paşa emekli oldu, yerine Org.Necati ÖZGEN paşa atandı. Yeni göreve
başlayan komutan brifing hazırlığı içindeydi. ÇANYAKA Albayın bütün direnmelerine rağmen
beni kendi yanına aldı. Önce sadece metinler vererek bana daktilo ettiriyordu. Ancak daha
sonra gece yarılarına kadar birlikte çalışmaya başladık. Neredeyse artık bölüğe yatmaya
da gitmez olmuştum. Sabahtan yine erkenden Seferberlik Şubesine gelip bir iki saat oradaki
işlerimi toparlıyordum. Cumhur Binbaşıya yeni bir asker vermişlerdi ama, asker işi kolay
öğreneceğe benzemiyordu.
Bir ay sonra servise iki sivil memur verildi, brifing olayı da bitince, ben de eski yerime
döndüm ve gelen sivil memurları yetiştirmeye başladım. Artık askerliğimin bitişine
5-6 ay bir şey kalmıştı. Ama Cumhur Binbaşı benim işime öyle alışmıştı ki, yeni memurlar
yavaş yavaş işi öğrense de, önemli bir iş olduğunda "Siz yapamazsınız Fikret halletsin o
işi" Diyerek kestirip atıyordu. Gün geçtikçe memurlar haklı olarak bu duruma içerlemeye
başladılar. Onlarda beni çok sevmelerine rağmen bir gün birisi "Ya kardeşim ne zaman
bitiyor senin şu askerliğin, gitsen de artık biz de kendimizi ispatlayalım" Demekten kendini
alamadı.
Seksen üçüncü bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN