Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 13.02.2017
Okunma Sayısı : 2021
Yorum Sayısı : 5


Kasım ayının başlarında acemi birliğim sona erdi. Usta birliğim ise daha önceden belirlenen
Ankara-Bahçelievler Askerlik Dairesi Başkanlığıydı. Dört ay süresince okul arkadaşım Zabit'le
birlikte muhtelif zamanlarda üç kişi sakıncalı olarak sürgüne gönderildi. Bende hep böyle
bir sürgün bekledim, ama o sürede her hangi bir şey çıkmadı.

Dağıtım günü yaklaştıkça on gün izinli olacağımız için hepimizi bir heyecan sarmıştı. Her
sabah kulaklarımızı rahatsız ederek bizi yorgun uykumuzdan kaldıran "Koğuş kalk" sözü 
söylenmez olmuştu. Onun yerine koğuşa giren nöbetçi "Eve gidiyoruz eve" Diye bağırıyor, 
ardından birer birer uyanan bizler aynı şekilde toplu olarak  "eve gidiyoruz eve" diye 
bağırıyorduk.

Kış yavaş yavaş kendini hissettirirken İzmit'de ki evimize on gün izinli olarak geldim. Bu
anı çok beklemiştim, annemle ve kardeşlerimle bir arada olmak, onlarla özlem gidermek çok 
güzel bir duyguydu. Ama izin süresinin neredeyse tamamını uyuyarak geçirdim. Biraz odama 
girdiğimde yaşadığım zor günleri yeniden hatırlamam, belki biraz da, dört ay boyunca yaşanan 
yorgunluk nedeniyleydi. Sebebi ne olursa olsun bir türlü uykudan kendimi alamadığım için pek 
hasret gidermeye fırsatım olmadı. 

İzin sürem içinde İstanbul'da ki büyük ablamda, özlem gidermek için bir kaç günlüğüne bize
gelmişti, benim bu halim başta annem olmak üzere hepsini üzdü. Annemin en büyük korkusu 
eski durumuma dönerim diyeydi. Üstelik bir de ben intihar eden arkadaşımı anlatınca endişesi 
iyice arttı.

Neticede iznimi bitirip yeni birliğime gitmek üzere yola çıkarken, annemi teselli ettim ve
eskiye göre çok iyi olduğumu, sürekli uyumamın nedeninin belki aşırı yorgunluk olduğunu,
dönüşümde her şeyin daha güzel olacağını söyledim. Bu sözlerim onu bir hayli rahatlatmıştı.

1982 yılının Kasım ayı ortalarına doğru artık Ankara'daydım. Bahçelievler Askerlik Dairesi
Başkanlığına gelişim Cuma gününe rastlamıştı. Belki Pazartesi gitsem kimse ses çıkarmayacaktı.
Ancak o kadar çilenin üzerine yeni bir sıkıntı yaşamamak düşüncesi ile günü gününe teslim oldum.
Öğlen saatlerinde gelmeme rağmen benimle birlikte gelen erlere o gün akşama kadar hiç bir iş 
yaptırmadılar. Sadece Pazartesi günü yapacağınız iş belli olur diye söylediler. Üstelik 
Çavuşlar burada çok farklıydı. Bize çok iyi davranmaları beni çok şaşırtmıştı.

Mesai bitimi yazıhanede görevli çavuş yanımıza gelerek arkadaşlar Ankara'da yakını olan varsa,
iki gün izin vereyim, ancak pazartesi sabahı erkenden gelip teslim olun dedi. O zaman benim
Ankara'da hiç yakınım yoktu. Ama iki gün boyunca boş boş beklemek çok sıkıcı olacaktı. 
Akraba olması şart mı diye sordum, çavuş evet ama olmasa da idare edebilirim deyince, eski
bir komşumuzun Ankara'da olduğunu hatırlayarak izin kağıdımı yaptırmak üzere adreslerini
verdim. Tam Çavuşun yanından ayrılacağım sırada, ağzımdan bilinçsiz olarak keşke İzmit'e
gidebilseydim sözleri çıktı.

Çavuş yüzüme baktı gülümsedi ve ver bakalım o izin kağıdını ama dikkat et diyerek adresimi
İzmit olarak değiştirdi. Sevinçle çıktım hemen garaja gidip otobüse bindim. Cumartesi gecesi
sabaha karşı evdeydim. Annemin kapıyı açtığında sevinçle ve şaşkınlıkla attığı çığlık görülmeye
değerdi. Ona durumu izah ettim ve Pazar gecesi evden ayrılıncaya kadar bir daha ne ben uyudum,
ne de annemi uyuttum. Neşeli gibi görünmeye çalışarak, onunla uzun uzun sohbet ettim.

Gülümse ne olur gülümse ana
İki gün yanına varmaya geldim
Tatlı bakışınla gülümse bana
Halini hatrını sormaya geldim

Kül oldun bilirim sen yana yana
Kırılan kalbini sarmaya geldim
Sıcacık gözyaşın değince cana
Feleğin çarkını kırmaya geldim

Pazartesi sabahı erkenden tekrar birliğimde idim. Öğlene doğru çavuşlar üstlerimizden aldıkları 
emirle teker teker herkesin görev yerlerini belirledi. 

Ancak bana bir türlü görev verilmeyince, yine aynı endişeyi duydum. Bu defa tamam dedim, 
kim bilir beni nereye gönderecekler, kesin sürecekler beni. 

Mesainin bitip, komutanların Daireden ayrılmalarına kısa bir zaman kala bir çavuşun yanına giderek 
durumumu sordum.  Bilmiyorum dedi, henüz senin için bir şey söylemediler. Bu saatten sonra da 
söyleyeceklerini sanmıyorum. 

Peki ne yapayım ben şimdi deyince, ne yapacaksın kardeşim ne güzel işte git istirahatini yap dedi. 
Zaten çok uykusuz olduğum için, akşam yemeği bile yemeden, acemi birliğine göre daha ufak olan 
koğuşa gidip yattım.

Sekseninci bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Sekseninci Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 13.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.