1 Ya Hu Ve Adem - 2. Bölüm Adem Ve Evrim - 19-

II.6. Kıyamet

 

                        “Kim ölürse kıyameti kopmuş demektir.” hadisinin manası çerçevesinde düşünürsek, çoğu kıyamet ayetleri, hem büyük hem de küçük kıyameti simgeler. Şimdi bunlardan bazılarına kısaca bir göz atalım:

 

                    “Gökyüzü sıyrılıp alındığında, Cehennem tutuşturulduğunda Ve cennet yaklaştırıldığında, Kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.” (81/11–14) (81/11)’ de, gök sıyrılıp açıldığında, denir. Ayette geçen keşt, kesilmiş bir hayvanın derisini yüzmek ve ağacın kabuğunu soymak ve yüzeyden örtüyü sıyırmak gibi, örtülü bir şeyi bürüyen örtüyü yüzünden atıp açmaktır. Göğün böyle sıyrılması da, hayvanın derisi soyulur gibi sökülüp, yok edilmesiyle tefsir olunmuştur. Maddi alemin algısal izafi gerçekliğinin özünde olan manevi tabakaların, özneye bağlı algılamaların özneden soyutlanması yada öznenin Mutlağı daha yakin algılamaya başlamasıyla değişmesi sonucu, maddi örtülerin kalkarak ardındaki gerçekliğin görülmesini simgelemek için, bundan daha iyi seçilmiş bir kelime olamaz. Elmalılı’nın tefsirinden edindiğimiz bilgiye göre, Nisaburu bunu tefsirinde, Gök açılıp giderilerek üstünde cennet ve Arş ortaya çıkacak” diye harika bir görüşle tespit etmiştir. Elmalılı Hamdi Yazır bu görüşe şunları ekler: “Demek ki o gün o alemde, bu dünyanın kütle ve cisimlerinden bir şey kalmayacağı gibi, hakikati örten hiçbir şey de kalmayacak, Hakk’ın Arş’ı ortaya çıkıp her hakikat kendisinden hiçbir şüphe olmayacak şekilde açılacaktır ki bu mana “And olsun sen bundan gaflette idin, şimdi senin perdeni açtık, artık bu gün gözün keskindir.” (50/22), “O gün arz olunursunuz. Öyle ki gizli bir şeyiniz kalmaz.” (69/18), “O gün yeryüzü başka bir yeryüzüne çevrilir. Gökler de değişir. Hepsi, o tek ve her şeye üstün olan Allah’ın huzurunda toplanacaklar.” (14/48), “O gün onlar ortaya çıkarlar. Allah’a hiçbir şeyleri gizli kalmaz. Bu gün mülk kimindir? Tek ve her şeye üstün olan Allah’ın.” (40/16) “O gün kimse, kimse için bir şeye malik olamaz. Emir o gün yalnız Allah’ındır.” (82/19) ayetleriyle beyan olunan manadır.  Gök bu surette sıyrılıp örtü kaldırıldığı vakit, Hakk’ın Arş’ı ortaya çıkacağından, insan nefisleri Hakk’ın şu iki tecellisi arasında bulunacaklardır: bir taraftan bütün dehşet ve azamatiyle ilahi öfkenin tecellileri, bir taraftan da bütün güzellik ve enginliğiyle ilahi rahmetin tecellileri.”

                        “O size yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecek.” (5/105, 9/94,105, 39/7, 62/8) diye hatırlatılan bu biliş ve anlayıştır ki, öldükten sonra dirilmenin ifade ettiği acı veya tatlı, en büyük uyanıklıktır. Hadiste İnsanlar uykudadırlar, öldükleri vakit uyanırlar.” denmesinin nedeni budur.

“O gün her nefis, ne hayır işlemiş ve ne kötülük yapmışsa onları önüne konmuş vaziyette bulur.” (3/30)

 Nitekim dünyasal hayatta bile her nefis, kainatta her şeyin her an değişmesi gibi, sürekli bir değişim halindedir. Nefsin bir anıyla diğer bir anı asla aynı olamaz. Bu, çoğu Yunan felsefe ekollerinde de, dünyanın ve insanın ateşle simgelenmesiyle anlatılır. Zira ateş, sürekli değişme halinde olduğu açıkça görülen bir evrensel oluşumdur. Yani ateşle hareket ve değişim anlatılır. Dünyasal hayatın özünde cennedi ve cehennemi yapıcı katmanların olması nedeniyle, dünyevi fiil ve düşüncelerden, iyi veya kötü şeyler imal edilir. Dünyevi öz, sırf cennedi ya da cehennemi bir oluşturucu katmana dayansaydı, sonuçların sırf iyi ya da kötü olması gerekirdi ki, efal alemi olan bu alem, zıtların birliğinden oluştuğu için, dünyasal hayatın genelinde zıttı olmayan sırf iyi yada kötüyü düşünmek muhaldir. Bu suretle insanların ahiretteki canlanışları da dünyadaki amellerinin ürünlerinden ibaret olarak görünecek olan gerçek nefisleri olmuş olur.

 

                               İncelediğimiz (81/14) ayetinde bilecektir ya da öğrenmiş olacaktır sözünün manası da iyi kötü bütün amellerini defterinde hiç eksiksiz ayrıntılarıyla yazılı bulup hepsini görecek “Ne acayip defter bu. Ne küçük bırakmış ne büyük, hepsini kayda geçirmiş.” (18/49) diyecek, yahut Bütün yaptıklarını hazır bulurlar. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (18/49) manasınca, hepsini iyiliğine ve kötülüğüne göre bir şekle bürünmüş olan gerçek durumu üzere hazır bulup gerçek bir görüşle görecek demektir. Öyle ki dünyasal hayatta menfaatine yarayan, zevk veren bazı şeylerin aslında çirkin ve nefsi geriletici bir durum olduğunu, izafi zatın heva ve hevesine kapılarak bunları gerçekleştirdiğini anlayacaktır. Yine bu mantıktan hareketle, belki üzüldüğü ve sıkıntı çektiği bazı şeylerin izafi zatın aleyhine bir gelişim olmasından dolayı onu özsel Zat’a yakınlaştırdığını anlayacaktır ki, bu yukarlarda verdiğimiz ayetlerdeki yakın azap tabiriyle ya da günahların kefaretinin dünyasal yaşamda ödenmesi şeklinde açıklanır. Bunlardan hareketle, izafi zatı bunaltan, zor gelen her çeşit ibadet, özsel Zat’a bir yöneliş olup, düşünce bazında bile ibadetler kişiye zevk vermeye başlamışsa ya da baştan beri ona yapılması zorunlu sıkıntılı bir şey olarak değil de iç huzuru sağlayan bir şey olarak geliyorsa, kişi dünya hayatında bu özsel Zat’a yaklaşmış demektir ve bu yaklaşmayı devam ettirdikçe, sırf rahmete mazhar olabilir. Duyusal ve duygusal algılarımızla sınırlı dünya hayatının zevk, keder ve acılarının gerçek hallerini, “Yakında toz duman açıldığı zaman göreceksin, altındaki at mı imiş yoksa eşek mi?” diyen şairin kastettiği gibi, öldükten sonra uyandığımızda göreceğiz(3).

“Gökyüzü yarıldığı zaman (çatladığı vakit), Yıldızlar döküldüğü zaman, Denizler birbirine katıldığı zaman (yarılıp akıtıldığı vakit), Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman (kabirlerin içi dışına getirildiği vakit), İnsanoğlu (yapıp) gönderdiklerini ve (yapamayıp) geride bıraktıklarını bir bir anlar.” (82/1-5)

 

Bu ayetler, incelediğimiz (81/11-14) ayetleriyle paralellik gösterir. 1. ayette, “Gök çatladığı vakit” denir. İnfitar, yarılmak, daha doğrusu yarılmanın başlangıcı olmak manasına gelir.

O gün gök, bulutlar ile yarılacak ve melekler ard arda indirilecek.” (25/25), “Gök yarılıp da kızaran, yanan ve yağ gibi eriyen bir gül gibi olduğu zaman” (55/37), “O gün gök, yarılmış, sarkmıştır” (69/16), “O gün şiddetinden gök çatlamıştır.” (73/18), “Gök açılmıştır da, kapı kapı olmuştur.” (78/19) ayetlerinin ifade ettiği gibi, söylenen, göğün, meleklerin inmesi için yarılmaya başlamasıdır ki, anlam, göğün bilinen terkibinin, düzeninin bozularak alemin harap olmaya yüz tuttuğu zamanı verir. Göğün, sürekli özsel deruni latif katmanlardan maddi aleme inen yani nüzul edip yansıyan melekleri aşikara çıkaracak hale gelmesi, algımızın bu gerçekliğe açılması anlamınadır. Bu nedenle gök açılmıştır ve bu nedenle boyutsal latif katmanların her biri bir sema kapısı olmak üzere, gök kapı kapı olmuştur. Burada elbet göğü, maddi alemin boyutsal özü olan sema katmanları yada bildiğimiz dışsal evren olarak düşünebiliriz. Ancak her halükarda, meleklerin inişi, zaten her an ve mekanda, maddi aleme doğru bir nüzül şeklinde olan bir gerçeklik olup, bu ayetlerle vurgulanan, bu gerçekliğin şuurca açık olarak algılanması hali, yani şuurun maddi alemlerden sıyrılarak manevi alemleri direk olarak algılama yönünün açılmasıdır. Bu açıdan bozulan göğün ya da semaların düzeni, aslında sadece bizim onları algılayan bilincimizin açılmasından kaynaklanan izafi bir bozuluştur. Yani aslında gökler yarılmıyordur da, gözlerin perdeleri yırtılıyordur.

  

 

 

ŞEY

 

Adam şeye baktı. Bir baştı bu.

Köpek şeye baktı. Bir taştı bu.

Şey kendine baktı. Ne baştı, ne de taştı…

 

Sanatkarının hayali gerçek etmesi, sözde, varlığa dökmesiydi.

Taşa giydirilmiş bir hayaldi.

Sonsuz Tek Var’ da var sanılan bir dalgalanmadan ibaretti.

 

Bunu bildi. Benliğini aştı. Kendinden geçti.

Yokluğunda Hiçlik’in sonsuzluğuna aktı.

O şimdi hiçliğinden Hu’ya varandı…

( Ya Hu Ve Adem - 2. Bölüm Adem Ve Evrim - 19- başlıklı yazı KENAN KOÇ tarafından 6.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.