“Rabbinin dilediği hariç, (onlar) gökler ve yer durdukça o ateşte ebedi kalacaklardır. Çünkü Rabbin, istediğini hakkıyla yapandır.” (11/107)

 ayeti gereği, ahiret azabının sürekli olmayıp geçici olacağını çıkaran tefsirciler vardır. Çünkü gökler ve yer durdukça azapta kalacak olanlar, birincisi, Allah’ın dilemesiyle bu azaptan kurtulabilir, ikincisi ve daha geneli, gökler ve yer de aslında ezeli ve ebedi olmadığına ve ezeli ve ebedi olan sadece Allah olduğuna göre, gökler ve yer sürekli değildir ve bir gün yok olacaklardır (belkide biliminde öngördüğü maddi evrenin çöküşü ya da güneş sisteminin sönüşü). O zaman, ateştekiler de ateşten kurtulacaktır. Bize göre ise, cehennemi bilinç, dünyevi kirlerinden arınmamış bilinç olduğundan, o bilinç hala bir şekilde dünyasal etkilere tutulu kaldığından, onun için dünyada bildiği maddi alemler, yani yer ve bu bakış açısıyla sema değil evren yada gökler, hala hep vardır. Bilincinin blokelenmesi sürmektedir. Ama ne zaman ki kendi bilincinde bir açılım olur, yani algılarında gökler ve yer (madde) artık kalmaz, o zaman cehennemi terbiyesi de sona ermiş demektir. Prof. Dr. Süleyman Ateş’in sözleriyle: “Kaldı ki merhametlilerin de en merhametlisi Allah (Allah’ın sıfatları arasında gazap da vardır ama Kur’an’da dendiği gibi, “Rahmeti gazabını geçmiştir.”(7/156)), atmış yetmiş yıllık bir ömrün cezasını milyarlardan da fazla, hiç zamansız yapmaz. “Kötülüğün cezası onun benzeri bir kötülüktür.” (42/40) Yani ceza, işlenen suç kadardır. Fazlası zulüm olur. Allah, zulümden münezzehtir. “Orada çağlar boyu kalacaklardır.” (78/23) ayetinde belirtildiği üzere suçlular, suç derecelerine göre cehennemde devirlerce, milyonlarca yıl kalsalar sonunda bu azaptan kurtulurlar. Gerçeği Allah bilir.”

 

                       İncelediğimiz (11/108) ayetinde, ardı arkası kesilmeyen bir ihsan olarak, dendiğine göre, cennetin sürekliliğinin kesintisiz olacağı söylenebilir. Sahabeden Abdullah b. Abbas (öl.687) der ki,  “Gökler ve yer ahirette, asli kaynakları olan nura dönüşleceklerdir” Bu harika bir tesbittir. Ve dediklerimizi özetler. Cennetin devamı ve ebediliği, Allah’ın Zatı gibi kendiliğinden değil, Allah’ın dilemesine bağlıdır. Yine bu ayette, cennette kalışın da Rabbin diledikleri başka denerek Allah’ın dilemesine bağlı olduğu vurgulanır. Ayetlerde kesintisizlik kaydının cehennemle ilgili ayette değil de cennetle ilgili ikinci ayette vurgulanmasından da hareketle, bazı tefsirciler, cennet sevabının sürekli, fakat cehennem azabının genellikle bir yerden sora biteceği, kesileceği şeklinde görüşleri vardır. Ama bazı tefsirciler de, örneğin Hamdi Yazır gibi, bu yorumu kabul etmezler.

 

“Rabbinizden bir mağfirete; Allah'a ve peygamberlerine inananlar için hazırlanmış olup genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşuşun. İşte bu, Allah'ın lütfudur ki onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” (57/21)

Prof. Dr. Süleyman Ateş, bu ayette, “genişliği göklerle yerin genişliği gibi olup” çevirisini yapar. Hamdi Yazırın mealinde ise bu ayette, “genişliği göklerle yerin genişliği kadar olan cennet” denir. Cennetin genişliğinin göklerle yer kadar olmasından, 1. anlamda, gökleri, bildiğimiz uzaysal uzamlar, yeri de dünya olarak düşündüğümüzde, cennetin maddi evrenin tüm hacmi kadar bir evrene sahip olduğunu görürüz. Bu elbette, cennedii boyutta, bildiğimiz anlamda bir mekanın olmamasından dolayı temsili bir ifade olmakla birlikte, aslında cennedin, maddi alemin özsel derununda olduğuna ve dolayısıyla hacimsel bir büyüklük olarak düşünülecekse eğer, boyutlarının maddi evren kadar olduğuna dikkat çeken simgesel bir anlatımdır. Yani burada bununla vurgulanan, cennetin, maddi ortamların içinde olan bir hal olduğudur. Bahsettiğimiz üzere, cehennem de bu ortamların başka bir hali olmaktan başka bir şey olmadığından, cehennem de cennet ve maddi alemler gibi, aynı hacimsel mekanların özsel tabakalarından biridir. Hatta biridir değil bazılarıdır demek daha doğrudur; çünkü cennet ve cehennemler, Kur’an’da da çok sık geçtiği gibi, bir çok kapı ya da katmanlardan oluşmuştur ki bu kapı yada katmanlar, uzaysal düzlemde birbirine komşu olarak dizilmiş hacimleri değil, maddi alemden manevi aleme geçiş tabakaları olan özsel katmanları ifade eder. Bu ayeti, 2. Anlamda, gökleri, semalar olarak düşünerek çevirdiğimizde, cennetin maddi alemler ve onların derunundaki semasal katmanlar kadar olduğunu görürüz ki bu da gökler kelimesine verdiğimiz 1. anlamla ulaştığımız anlamın aynısıdır.

“(O gün) cennet, takva sahiplerine yaklaştırılır.” (42/90),

“Cennet de takva sahiplerine yaklaştırılır; (onlardan) uzakta olmayacaktır.” (50/31)

 Hamdi Yazırın mealiyle (50/31) ayetinde, “Cennet de kötülükten sakınanlara yaklaştırılır. Zaten uzak değildir” denir. Yani dünya hayatında yaşarken de cennedi bilinç haline yakınlaşmış olmaktan bahsedilir. Zaten uzak değildir ve yaklaştırılır ifadelerinden, cennetin ve genel olarak ahiretin dünya hayatıyla olan sıkı bağını anlıyoruz.

 

 

 

 

 

 

                             BATIN

 

Adam gözünü kaybetti. Ve ağaç batın oldu.

Adam kulağını kaybetti. Ve ses batın oldu.

Adam tenini kaybetti. Ve rüzgar batın oldu.

Adam kendini kaybetti. Ve Hiçlik’ te kayboldu…

 

Ağacı görmüyor, sesi duymuyor, rüzgarı hissetmiyor, kendini bilmiyordu.

 

Duyularından mahrum kalan adam, varlıkları ancak duyularından dolayı olan varları yitirdi. O artık, göremediği ağacın dallarının hissedemediği rüzgarla havaya karışan, duyamadığı sesi gibiydi.

 

Ki ses, aslında havaya karışan değil, havaya katılan da değil, havada olandı. Ses, havadaki dalgalanmadandı. Ses, kendiydi…

( Ya Hu Ve Adem - 2. Bölüm Adem Ve Evrim - 18 - başlıklı yazı KENAN KOÇ tarafından 5.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.