İKİNCİ  BÖLÜM :  

 

 

                 A   D   E   M

 

                 V E

                        

       E   V   R   İ   M

 

 

 

                                                                

 

                                                                                                                                                                              

 

 
                                                         NOTLAR:
                            Kur’an’a göre Allah, statik bir biçimde ya da kesikli olarak yaratmayı gerçekleştirmez. Her an yaratma halindedir. İlk andan itibaren her evrensel hücrecikte kesintisiz olarak sürüp giden yaratma, hala düşünülebilecek her yer ve zamandadır.
                          Big-bang hala her yerde ve her anda sürüp gitmekte ve Allah’ın ol emri tüm an ve mekânların tüm hallerini kapsamaktadır. Tüm maddesel ve manasal âlemler, yanıp sönen neon ışıkları gibi her an varlık ile yokluk arasında gelip gitmektedir. O nedenle sonsuz küçük bir an da olsa zamansal öncelikten ve sonralıktan bahsedebilmekteyiz. Çünkü evrenin hiçbir en küçük anı, başka bir en küçük anıyla aynı değildir.

                         Kur’an’da ve çoğu diğer dini metinlerde geçen gökler kavramı yerine göre hem bildiğimiz manada gökler (dünyanın yukarısını kapsayan evrensel tabakalar) hem de maddi âlemin deruni özsel tabakaları olarak yorumlanabilir. Bu ikinci yaklaşımla sema kavramı, maddesel özlerin latif katmanlarını simgeler. Ayetlerde geçen yer kavramı da, yerine göre sadece dünya değil, dünyevi algı seviyesi yani maddi âlem algısı anlamına gelir. Yer, tüm evreni maddi formlara bürünmüş şekilde algılamaktır. Cennet, cehennem, ahiret hayatı ile dünya hayatı arasındaki ilişki, yukarıdaki göklerle yeryüzü arasındaki bir ilişki değildir. Maddi evrenle onun unsurları ya da oluşturucuları olan maddesel parçacıkların ve/veya enerjisel frekansların latif özsel katmanları arasındaki ilişkiler açısından ele alınabilir. Benzer şekilde Adem’in cennetten dünyaya kovuluşu da, ayetlerle dünyada yaratıldığı aşikar olan Adem’in gökyüzünden dünyaya düşmesi değildir. Maddi alemin latif tabakalarını algılayan bir bilinçlilik halinden, maddi alemleri algılayan bir bilinçlilik haline blokelenmesiyle izah edilebilir.

                         Cennet ve cehennem birer mahal değil, kul için takdir edilmiş hallerdir. Rum kralı Herakil’in elçisi, Peygamberimize Sen müttekiler için hazırlanmış ve genişliği yer ve gökler kadar olan bir cennete davet ediyorsun. O halde nar (ateş, cehennem) nerede? diye sorduğunda; Peygamberimiz,“Sübhanallah, gündüz olduğu zaman gece nerede olur?”  diyerek bu gerçeği vurgulamıştır. Sahabeden Abdullah b. Abbas da der ki,  “Gökler ve yer ahirette, asli kaynakları olan nura dönüşleceklerdir”. Ayetlerde geçen

Gökyüzü sıyrılıp alındığında….” (81/11) Gökyüzü yarıldığı zaman...” (82/1)

gibi ifadeleri Nisaburu’nun tefsirinde yaptığı gibi, Gök açılıp giderilecek ve üstünde cennet ve Arş ortaya çıkacak” diyerek açıklayabiliriz. Zira kişinin ölümü olan küçük ve evrenin çöküşü olan büyük kıyamet ayetlerde “Gök açılmıştır da, kapı kapı olmuştur.” (78/19) denerek anlatılır. İnsanın bedensel ya da evrenin evrensel çözülüşüyle algı eşikleri aşılmaktadır. Denilebilirki aslında gökler yarılmaz da, gözlerin perdeleri yırtılır.

 

 

 

**** ADAMIN DOĞUŞU ****

 

Önce adam oldu. Sonra oluştu evren… Yeniden… Adamda…

      Suyun adı kondu. Taşın, toprağın... Bir bir isimlendi varlık. Yaşanan hayat kavranan oldu. Çiçeğe çiçek dendi; çiçek soldu…

Ve saymaya kalktı adam, varlığı ayrı ayrı… Var olan tek varlık, varlara dönmüştü artık. Saydıkça arttı sayılar, büyüdü ayrılık…

Kuşlara isim verdi, sonra uçmaya. Çiçeklere isim verdi ve kokmaya. Gördüklerine isim verdi bir bir; görmeye… Derken kapayıp gözlerini, ruha da isim biçti. Böylece şekillerini giydi her şey isimlerden...

Suretlerle çevirdi kendini. Surete döndü. Suret sahibi, sureti gördü. Yitirdi şekle sığmayanı. Söndü özü.

Böyle böyle böldü yaşamı adam. Artılarla kesretti. Vahdeti yitiren benlik, cenneti kaybetti...

 

Ve şeytan! Ağzı elmalı o yılan. Diliyle uzattı meyveyi. Elmaya elma dedi adam; dilden tattı rüyayı.

Kattı adı yokluk olan Adem’e varları Hava’dan şeytan. Ayırdı onu yokluğundan, yoktan.

Bin bir renge büründü birden evren. Bin bir şekle girdi. Her an tükenen… Geldiğine, hiçliğine dönen.

Ve anladı adam aldanmışlığını. Dedi yok mu olmada bu âlem her dem değişerek; yoksa var mı sanmada yoku adem?

 

 

 

                                                     

 

 

 

 

 

 

 

                                          ÖNSÖZ

 

                         Allah’ın mahiyeti; aslında bu mahiyetle evrenin ilişkisini açıklayan ve dolayısıyla evrensel sistem ve Zat’tan ayrı tutulamayacak olan sünnetullah kavramı  ne yazık ki, sıradan müslüman ya da diğer dinlerden inanırlarca felsefi temelde tam olarak kavranılamamıştır. Bundan kaynaklanan inanç eksiklikleri, dogmatizme ve yobazlığa kapı açarak her dinden samimi inanırların hem dünyevi hem de ilahi düşünce biçimlerini belli katı kalıplara sokmuştur. Bu kitapta bahsedilen bu kavramlar ele alınarak, okuyucuda dogmatizmin tersi olan düşünce serbestliğinin açılmasına çalışılmıştır.

                        Elbette bu hedef için üzerinde durmayı düşündüğümüz bazı önemli konulara kitap bütünlüğü içinde değinilmiştir. Ancak okuyucu için de bu kitabın bu tarz fikirlerle ilk temas olabileceği düşüncesiyle, öncelikle okuyana kısa bir fikir cimlastiği yaptırmak amacı güdülmüştür. Okuyucunun nelerle karşılaşacağını bilmesi açısından, kitapta öne sürülen bazı fikirler ve kavramları kısaca sıralamakta fayda vardır. 

                        Allah; aşkın ve içkin, şeyleri hem içten hem dıştan kuşatma halinde olan, aslında Mutlak anlamda sadece kendi varlığı olan Salt varlık’tır. Tüm âlemler bu varlığın izafi yansımalarından oluşmuş, sünnetullah gereği değişim ve evrim temelinde ifade bulan geçici oluşumlardır. Evrenin evrimi, Big-bang ile başladığı andan itibaren, maddi manevi, canlı cansız tüm yaratıklar için her an sürüp gitmektedir. Evrenin ve belki evrenlerin ve bu evren veya evrenler içre her birimin (âlemlerin) herhangi bir andaki hali, başka herhangi bir andaki haliyle asla aynı olmamaktadır. Mutlak varlığın sadece içkinliğine bakmak, Allah’ı algılamada bilincin, panteizm, materyalizm, ateizm v.b. felsefelere kapılma olasılığını yüksekseltir. O’nun sadece aşkınlığına bakmak da, bilinci, âlemlerden ayrı, gökte taht kurmuş veya mantıksal çıkarımla olması zorunlu olan ilk neden olarak yaradılışı başlatıp sonra herşeyi kendi haline bırakmış bir tanrı düşüncesiyle blokolendirebilir. O nedenle, bu iki bakış açısını da barındıran İslam, Tevhid(birlik) dinidir ve bu manada gelmiş geçmiş tüm dinlerin aslı İslam’dır, denir.

                         

                        Evrensel evrim olarak genelleyebileceğimiz oluş macerası, bu oluşlardan bir oluş olan bilincimizce aslında son derece açıktır. Ancak nedense genelde inanırlar, Big-bang ve Kuantum teorilerinden hoşlanır da, evrim teorisinden hiç ama hiç hoşlanmaz. Oysa Big-bang ve Kuantum teorileri, evrenin genişleyip halden hale geçişini, özündeki değişim ve akıcılığı, evrensel evrimi, tüm açıklığıyla ortaya koyar. Cansız dediğimiz madde için geçerli olan evrim, maddenin bizce canlı formları bütünlüğündeki halleri ve bilinç için de geçerlidir. Çünkü sünnetullah tektir ve her oluşta kendini aynı temelden ifade eder. O temel de hiç bir oluşun mutlak olarak olamayacağı, dolayısıyla vesleler zinciri geçmişinden oluşması ve oluştayken de  başka nedenlere dayanarak olabiliyor olması, her an değişim halinde bulunması zorunluluğudur. Aksi hal, her oluşun Allah olmasını gerektirir.

                       Bölümümüzde bu perspektifle, ilk insanların cennetten kovulmasından dolayıdır ki; cennet, cehennem, ahiret, kıyamet ve de cennetten kovulmaya neden olmasından dolayı şeytan, iblis, cin; insanlığın yaradılışını anlatan Kur’an kıssalarında çok kere üzerinde durulmaktadır.  İşte melek kavramları gibi kavramların gerçek anlamları üzerinde düşünülmeye ve okuyucuya belki de yeni olabilecek ufuklar açılmaya çalışılmıştır.

( Ya Hu Ve Adem - 2.bölüm Adem Ve Evrim -1- başlıklı yazı KENAN KOÇ tarafından 1/27/2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu