Yüksek ökçeli bir
sessizlik ve hayli yüksek bir rakımda…
Tokalaştığım ayak
sesleri yine yalnız kılan
Hayli de tedirgin bir
milat;
Doğum ile ömür arası;
Sevda ile kin
Ve güzel ile çirkin…
Miadı dolmuş dercesine
hasretin
Yine de kavuşulası bir
aşkın özleminde
Hayli titrek sesi
mağlubiyetin:
Fazlasıyla nemli,
Hayli kırılgan
Çok ama çok ses(n)siz.
Düş kırıkları batan,
Yana yakıla olması
gerekirken feryatların,
İklimlerin
sırıtkanlığında,
Ekemediğin umutların:
Nasıl nasıl da dertop
vicdan;
Fazlasıyla da nüktedan
yürekteki yangın,
Noksan bir yerleşkenin
Toz konduramazken yine
mabedine,
Belirteci sezgin
hislerin,
Ayrımındasın belki de…
Hele ki yok mu o
git-gellerin;
Durağan bir
istikametten
Devingen bir rahmete
bağdaş kurup da
Ismarlamadığın hüzne de
selam çakarken
Yorgun müridi,
İzleklerde yüklü,
Sağdıcı yine hazan,
Yorgunsun sen de,
derken,
İsyanlarına sığınıp,
Dilediğin tövbelerde,
Dilemediğin onca
ölümde,
Bilfiil mağdur olsan da
Hep ama hep Hakkın
rahmetine boca ederken.
Yüreğin fıtratından da
eksik etmediğin
Sevgiyi mademki baş
tacı yaptın,
Ağlama artık, git
başımdan dercesine
Koca evren…
Gerisi yok aslında,
Hele ki başı nasıl nasıl
da k/ayıp ezelden.
Yine de dur, gitme
nidalarında Tanrı’nın
Sırtlandığın dertlerin
dermanında mademki saklı
Niyazında ettiğin
sayısız tövbe,
Kınında işte, görmez
misin?
Bilmek istersen
gitmeden;
Sükûtu diledim az
evvel,
Ölmezden önce.