1 Sıradaki Çiçek Tüm Dünya İnsanlığına Gelsin

.

.

.

.

Bugün biraz ilgilenmem gereken şeyler vardı. Masamın üzerinde duran kitaplara ve nadiren baktığım bilgisayara dersim dolayısı ile dalmıştım. Bir yandan da yazacağım makale konusunu düşünüyordum. Dalmışlığımın yanı sıra alıştığım bir mırıldanış, her zamanki gibi kulaklarımın kıyısında dans ediyordu. Nitekim kızımın varlığı her anımda güç veriyordu bana. Ne kafamı karıştırıyor ne ilgimi dağıtıyor. Aksine, en iyi ilhamımı sanırım ondan alıyorum.

Hal böyle iken; dakikaları geride bıraktıktan sonra, kulağımdaki seslere o minik ayak sesleri de eklenince kaldırdım hemen başımı. Gördüğüm sahne karşısında ne yapacağımı şaşırmıştım. Kızım; o kadar heyecanlı, o kadar mutluydu ki yanıma gelirken…
Salondaki sehpanın üzerinde duran; içinde sarı gülleri olan kahverengi saksılı çiçeği getirmiş bana. Hem de çok büyük bir iş yaptığını hissederek… Yarım yamalak kelimeleri ile bana çiçek getirdiğin dile getirirken; karşısında ağlamamak için zor tuttum kendimi… Uzattı çiçekleri ellerime. Ve o anı kaçırmak istemedim asla. Bekle dedim. Bekle… Bu anımızı kalıcı kılmalıyım bir tanem…

Uzattı çiçekleri ellerime. “Nenin için Annedim. Düzel çalış” diyor bana. Minicik kalbiyle, henüz iki yaşındaki kızım yanıma gelip nasıl da ayyuka çıkarıyor ruhumdaki o sevgiyi… Sığdıramadım içimi içime… Sıkıca sarıldım boynuna. “Canımmmm” diyerek… Yanaklarımdan öperek sarıldı o da boynuma “annedimmm” diyerek…
Sonra “idin almadıııım” diyor suçlu gözlerle gözlerime bakarak. Sanki dokunmaması gereken bir şeye dokunmuş da, tedirgin hissetmiş gibi kendisini. Eğildim hizasına. Dedim ki; “Güzel yavrum benim. Bazı şeyler için izin almana gerek yok. Bu evdeki her şey sana göre ayarlandı zaten. Evet, izin almamız gerekiyor zor şeylerde; ama sana zarar vermeyecek şeyler için benden izin alma. Bu evin her eşyası senindir. Sana dokunmaman gereken şeyleri anlatıyorum. Onların dışındaki şeylere dokunabilirsin. Ve içinden beni, babanı, büyüklerini, sevdiklerini mutlu etmek geçiyorsa; böyle minik minik sürprizler yapabilirsin bizlere. Ben çok mutlu oldum. Çok teşekkür ederim. Seni çok seviyorum kuzum.”

Ben bunları anlatırken yarı dinledi, yarı dinlemedi beni; yarı kıvrandı, yarı değişik hareketlerle saçımı başımı okşayıp etrafımda döndü. Ama inanıyorum. Anlattıklarımın hepsini kaydediyor beynine ve beni dinliyordu o an. Beni mutlu etmek, onu o kadar mutlu etmişti ki; yaptığı sürprizin kalbini coşkulandırdığının nasıl da farkında idi… Tarifi çok zor bu sahnenin ne kadar lezzetli olduğunu buraya anlatmam mümkün değil…

Bunun gibi sahneleri yaşayan birçok annenin olduğunu farkındayım. Onları görünce de nasıl rahatlıyor içim geleceğe dair... Gündemde var olan olayların etkisinde kalmamak mümkün değil. İçimizi dağlayan şeylere dayanamaz vaziyette yaşıyoruz maalesef. Ama ne olursa olsun, yasımızı, üzüntümüzü, kahrımızı evlatlarımıza ve ailemize yansıtmamamız gerekiyor. Çünkü biz şimdiki zamanda, “geleceği” yetiştiren insanlarız. Kim bilir hangimizin evinde, geleceğin doktoru, mühendisi, öğretmeni, aşçısı, tamircisi, şairi, gazetecisi, bakkalı yaşıyor… Bizim onların geleceklerini kendi korku ve endişelerimizle mahvetmeye hakkımız yoktur… Elbette ki olanlara kayıtsız kalmayalım. Duyarlılığımızı da koruyalım. Ama yandım bittim gittim haliyle değil asla… Onları karamsar ortamlara hapsetmenin, onlara zarar vereceğini aklımızdan bir an olsun çıkarmamalıyız. Bazı insanların “Sanki biz el bebek gül bebek mi büyüdük?” dediklerini çok işitiyorum. Evet bacım. Evet ablacım. Sen yahut başkası el bebek gül bebek büyümemişsiniz; bir bak bakalım kendine ve ailene. Eksik neler var hayatında. Kimse kimsenin yaşantısını, düşüncelerini asla ve asla eleştiremez; hatta kendisinin yaşadığı kötü geçmiş için, şimdikilerin de bunu yaşamasından hiçbir zarar görmeyeceği manasını çıkaramaz. Bu devran böyle gelmiş ise, üzgünüm ki böyle gider devranı olmaktan çoktan çıkmış vaziyette. Kaldı ki, geçmiş zamanda insanlar güven içindeydi. Herkes birbirine sadıktı. Tedirgin olmadan akşamı edip, yastığa huzurlu bir şekilde koyuyorlardı başlarını. Kapımı bir zorba açacak, canımı alacak, evladıma zarar verecek, orada burada çocuklar ölecek, bombalar yağacak, parayla insanlar satın alınacak diye düşünceler zerre kadar gelmiyordu akıllarına. Ve hatta böyle şeylerin bir gün olabileceğini söylediklerinde, “Yok canım, insanların yüreği bu kadar gaddarlaşamaz” diye bu gün insandan saymadığımız kimseleri savunuyorlardı…

Değişti… Değiştik… Değiştirildik…
Ve yarına atabileceğimiz adımların sağlamlığını defalarca kontrol etmezsek, korkarım başımıza geleceklerin haddi hesabı olmayacaktır…
Dünya çok şahane olsaydı; Yaradan burada verirdi sonsuzluğu. Cennet diye bir yer olmazdı… Madem buranın sonuna doğru geliyoruz; sonumuzun en iyisi olması için çabalamamız gerekiyor.
Olan bitenlere üzülelim. Elimizden gelen ne varsa da yapalım. Ama kimse kimsenin duygularını karamsarlaştırıp, yarınını karartmasın. Yaşamak güzel. Yaşanılanlar acı ama diretilmesi gereken şeyler…
İnanın bana; birbirimize uzatabildiğimiz ellerimiz bir gün karşıdan gelen çiçeklerle süslenecek ve o gün en mutluları bizler olacağız…

“Hadi kızım;
Bir çiçek daha ver bana...
Bu kez uzattığın çiçek tüm dünya için olsun…”


Selam ve dua ile….


AyşeNurKayaAydoğan


( Sıradaki Çiçek Tüm Dünya İnsanlığına Gelsin başlıklı yazı Ayşenur... tarafından 1.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.