Aslında  sadece  sanal alemden arkadaşımdı  Halide  Hanım.  Öyle  fazla  bir  muhabbetim  yoktu.  Hatta  bırakın  fazlayı  neredeyse  hiç  muhabbetim  yoktu. Nasıl  arkadaş  olmuştuk  onu  bile  hatırlamıyorum. Ama  sabah  sabah face  booktaki  mesajını  görünce yüreğim  cızzz  etti.  Çünkü  büyük  harflerle  ‘’  EVLADIM  ÖLDÜ’’  Diye  yazmıştı. Hemen  devamında  da  ‘’ Sevmelere  doyamadığım  boncuk  gözlü  kızımı  kaybettim.  O  şimdi  bir  melek  oldu’’ Diye  yazmıştı.

Evet,  neredeyse  hiç  muhabbetim  yoktu  Halide  Hanımla  ama  şimdi  ortada  çok  elim  bir  durum  vardı.  İlk  çocuğunu  daha  dokuz  aylık bir  bebekken  kaybeden  bir  baba  olarak  Halide  Hanımın  şimdi  içinde  bulunduğu  acıyı  çok  iyi  anlıyordum. Hemen  mesajına  bir  mesajla  karşılık  verdim:

‘’ Çok  çok  üzüldüm  Halide  Hanım.  İlk  çocuğunu  kaybetmiş  bir  baba  olarak  acınızı  anlıyorum.Rabbimden  size  sabır,  masum  yavrunuza  da  rahmet  diliyorum. Allah’ım  cennetinde  buluşmayı  nasip  eylesin inşallah.  Başınız  sağolsun.’’ 

Halide  Hanım,  ben  bu  mesajı  yazdığımda  face  booktaymış.  Anında  cevap  yazdı:

‘’Çok  teşekkür  ederim  Sami  Bey. Allah  hiç  bir  anneye  böyle  bir  acı  yaşatmasın.’’

Halide  Hanımım  face  bookta  olduğunu  görünce  mesaja  devam  ettim.

-Rahmetli  evladınız  kaç  yaşındaydı?

Halide  Hanım  bir  ağlama  ikonu  ile  birlikte cevap  yazdı:

-Henüz  beş  yaşındaydı  Sami  Bey.

Allah’ım  Ya Rabbim  ya…Beş  yaşında?  Bir  bebek..İnsan  böyle  bir  acıya  nasıl  dayanır?

Üzüntü  ile  cevap  yazdım  yine.

-Çok  üzüldüm  arkadaşım.  Aynen  belirttiğiniz  gibi  o  bir  melek  olarak  Rabbimin  huzuruna  gitti. Biliyorum  üzgünsünüz  ama  size  bir  haber  vereyim:  O  çocuğunuz  var  ya, işte  o  çocuğunuz yarın  ahirette  size  şefaatçı  olacak. 

Halide  Hanım anlamamıştı.

-Anlamadım  ne  olacak?

Devam  ettik  konuşmaya:

-Yani  diyorum  ki  ahirette  o  çocuğunuz  - bir  melek  olduğu  için-  Allahtan,  sizin  cehenneme  atılmamanınız  için  ricacı  olacak.  Yüce  Rabbim  de  onun  hatırına  -  eğer  cehennemlikseniz-  sizi  cehenneme  sokmayacak.

Halide  Hanım  sanırım  kızdı.

-Sami  Bey. Bu  anlattığınız  şey  inanın hiç  umurumda  değil.  Ben  şu  anda  evladımın  acısından  başka hiç  bir  şeyi  düşünecek  durumda  değilim.

Hay  Allah  ya.  Pot  kırmıştım  besbelli.  Kadın  haklı.  Şimdi  sırası  mıydı  böyle  bir  tesellinin.

-Özür  dilerim  Halide  Hanım.İstemeyerek  üzdüm  sizi. Rahmetli  evladınızın  adı  neydi.

Halide  Hanım yine  üzüntüyle  cevap  verdi.

-Sami  Bey !  Adının  ne  önemi  var.  O  benim  evladımdı.  Meleğimdi.

-Şeyyy.. Arkasından  bir  Fatiha  okuyayım  hiç olmazsa.  Rahmetlinin  adı  ne  ise  o isme  hediye edeyim  okuduğum  Fatihayı.  O  bakımdan  sormuştum.

-Adı  Dorothy  idi

Şaşırmıştım.  Hiç  yeri ve  zamanı  olmasa  da  merakla  sordum:

-Dorothy  mi?  Bir  Türk  için Dorothy ,  acayip  bir  isim  değil  mi?  Hani  üzerime  vazife  değil  ama…

Halide  Hanım  bu  sefer  kızmadı  nedense.

-Babası  Almandı. Sizin  çocuğunuzun  babası  hangi  ırktandı?

Haydaaa.  Bu  da  soru  muydu  yani.  Profil  resmimdeki  Türk  Bayrağını  görmüyor  muydu  bu  kadın?  Neyse  üzüntüden  insan  bazı  şeyleri  görmüyor  ya  da  saçmalıyor  olabilirdi.  Sorusunu  cevapladım:

-Elbette  ki  Türk’dü  Halide  Hanım. 

-Hımmm  anladım.  Sizin  de  başınız  sağ  olsun.  Adı  neydi  evladınızın.

Gözlerim  nemlendi  ilk  evladım Sinan’ı  hatırlayınca

-Sinan’dı 

-Allah  size  de  sabırlar  versin  Sami  Bey.  Kaç  sene  oldu  öleli?

-Otuz  üç  sene  oldu  Halide  Hanım.

-Otuz  üç  sene  olmasına  rağmen  unutulmuyor değil  mi?

-Allaha  şükür  ondan  sonra  dört  evladım  daha  oldu.  O  bakımdan  Sinan’ın  acısını  nispeten  de  olsa unuttum.

-Çocuklarınızın  hepsi  hayatta  değil  mi?

-Evet..Çok  şükür  hepsi  hayattalar.

-İsimleri  nedir?

-İsimleri sırasıyla  Cihangir,  Tuğrul,  Yunus  ve  Tuba’dır.

-Ay  ne  güzel  isimler. Peki  cinsleri  ne?

Haydaaa..  Ulan  cinsleri  ne  olacak?  Elbette  insan. Ama  yine  de  ben  onlara  ‘’Kangallarım’’ Demiyor  muydum?  Şimdi  bu  kadar  üzüntü  içinde  olan  Halide  Hanımı  biraz  güldürmenin  tam  sırasıydı.

-Valla  ben  onlara  Kangallarım  diyorum.

-Ayyy  harika.  Kangal  demek.  Peki  nerede  bakıyorsunuz  onlara?

-Valla  büyüğünü  evlendirdim. Diğerlerine  de  nerede  bakacağım?  Elbette  evde  bakıyorum. Aslında  bakıyorum  da  sayılmaz.  Her  birisi –Yunus  hariç-  kendi   nafakalarını  kendileri  kazanıyorlar.  Yunus zihinsel  ve  bedensel  engelli  olduğu  için  çalışamasa da  diğerleri  özel  koruma  görevlisi  olarak  çalışıyorlar.

-Ay  ne  hoooşşş.  Bekçilik  yapıyorlar  yani?

-Eh..Bir  bakıma  öyle  de  denilebilir.

-Neyle  besliyorsunuz  peki? 

-Et,  balık,  sebze,  meyve  Allah  ne  verdiyse…  Öyle  yiyecek  ayırımı  yapmaz  benimkiler. Ne  bulurlarsa  yerler. Büyük  olan  çereze  bayılır  mesela. İki  numara  hayvan  gibi  bir  şey  olunca  diyete  başladık  onun  için. Kızım  da  tatlı  ve  çikolata  delisidir.

-Büyüğünü  evlendirdim  demiştiniz.  Eş  bulmak  kolay  oldu  mu  bari?

-Valla  ben  karışmadım  o  işe.  Kendisi  buldu  namussuz.  Aşk  evliliği  yaptı  anlayacağınz.

-Ayy ayyy  ayyyy.  Sevimli  şeyler.  Demek  aşk  evliliği  yaptı  ha.  Yerim  ben  onları

Sevimli  şeyler  mi?  Yani  hani  evet  benim  için  -  her  ikisi  de  otuz  yaşını  aşmış  olsalar  bile-  sevimli  şeylerdi  oğlum  Cihangir  ve  gelinim  Bahriye  ama  onları  hayatında  hiç  görmemiş,  tanımamış  olan  Halide  Hanım nelerini  görmüş  de  sevimli  bulmuştu  ki? Hem  otuz  iki  yaşında  iki  kazığı  yemek  biraz  acayip  değil  miydi? Kadıncağız  acısından  nasıl  konuşacağını  şaşırmıştı  besbelli.

-Evet  Halide  Hanım.  İkisi  de  katır kadar  olan  o  sevimli  şeyler,  aşk  evliliği  yaptılar.

-Ay  ne  güzelll.  Kaç  yaşındalar  peki?  Mesela  en  büyüğü  olan  Cihangir?

-Cihangir  otuz  iki  yaşında  Halide  Hanım.

-Ay  inanamıyorum.  Kangallar  en  fazla  on  bir -  on  iki  yıl  yaşarlar  diye  biliyordum.

Hay  Allah’ım  ya..Kadın  ciddi  ciddi  köpekten  bahsediyor  galiba.

-Halide  Hanım.  Ben  evlatlarımdan  bahsediyorum.  Onlara  ‘’Kangallarım  desem  de  benim  çocuklarım  onlar.  Yani  benden  olma,  Anneleri  Münire  Hanımdan  doğma  özbe öz  benim  çocuklarım.

-Ay  özür  dilerim.  Siz  ‘’evlatlarım’’  derken  insan  olan  evlatlarınızdan  bahsediyorsunuz ?

-Elbette  öyle.  Siz  neyden  bahsediyorsunuz peki?

Halide Hanım  yine  bir  ağlama ikonu  birlikte  cevap  verdi.

-Ben  minik  mi  minik,  tatlı  mı  tatlı,  boncuk  gözlü  Sibirya kurtumdan  bahsediyorum.   Evladımı  kaybettim.

-Yani  evladım  derken  bir  köpekten,  bildiğimiz  dört  ayağı,  bir  kuyruğu  olan.  ‘’ hav  hav  havv’’Diye  ses  çıkaran  bir  canlıdan  bahsediyordunuz  öyle  mi?

-Eveeet.  Siz  ne  sanmıştınız  ki?

-Ben  doğrudan  doğruya  sizden  doğma,  bir  Alman  vatandaşından  olma  bir  insandan  bahsettiğinizi  sanıyordum.

-Allah  iyiliğiniz  versin  Sami  Bey.  Ben  bekarım.

-Yani  ben  şimdi  bir  köpeğin  arkasından  mı  Fatiha  okudum?

-Evet  ama  niçin  böyle  tedirgin  oldunuz  anlayamadım. 

-Halide  Hanım. Bakın  ben  de  severim hayvanları.  Hatta  zaman  zaman  evde  beslediklerime,  oğlum, kızım,  evladım  dediğim  de  olur.  Ama  öldüklerinde  arkalarından  Fatiha  okumam.  Çünkü  hayvanların  arkasından  Fatiha  okunmaz.  Ayrıca  bir  hayvan  öldüğünde  onun  arkasından ‘’ O  şimdi  bir  melek  oldu’’  denmez. Hayvanlar  ölür  ve  toprak  olurlar.  Ne  melek  ne  de  başka  bir  şey  olmazlar.

-Ne  yani  şimdi  benim  rahmetli  minik  bebeğim  melek  olamayacak  mı  sizin  dediğinize  göre?

-Allah’ın  hikmetinden  sual  olunmaz  elbette  ama  benim  ve  benim  gibi  Müslüman  olanların  inancına  göre hayvanlar  rahmetli  de  olmazlar. Onların  arkasından  ‘’Allah  rahmet  eylesin’’  Diye  dua  edilmez. Hele  melek  hiç  olmazlar.

-Ay  ne  biçim  inancınız  var  sizin  Sami  Bey. Sizin  inancınızda  hayvan  sevgisi  diye  bir  şey  yok  mu?

- Benim  inancında  kuyudan  su  çekip  ayakkabısının  içinde  o  suyu  çok  susamış  bir  köpeğe  içiren  bir kadın  için  ‘’ Bu  kadın  şimdi cennetlik  oldu’’  Diyen  bir  peygamber  var . Beslediği  kuşu  ölen  bir çocuğun  üzüntüsüne  ortak  olmak  için  taziye  ziyaretine giden  bir  peygamber  var.  Yani  hayvan  sevgisi dediğiniz  şeyin  en  âlası  benim  inancımda  var.

-İyi  o  zaman.  Benim  bebeğim  için  bir  mezarlık  yaptırmama  sizin  inancınızın  bir  itirazı  olmaz  sanırım.  Zira  yaptırdım  da…  Işıklar  içinde  uyusun, üzerine  yıldızlar  yağsın  bebeğim.

-Halide  Hanım.  Benim  inancımda  hoşgörü  vardır.  Bir  köpek  için  kabristan  yaptırmanıza  hiç  bir  itirazım  olamaz  bunun  bir  lüzumsuzluk  olduğuna  inansam  da.  Ama  öte  taraftan  hayvanlar  öldüğü  zaman  ışıklar  içinde  uyumazlar.  Hatta  insanlar  da  ışıklar  içinde  uyumazlar.  Hele  hele  de  maazallah  insan  ya  da  hayvanların  üzerine  yıldızlar  yağmaz.  Allah  korusun…O  yıldızlardan  sadece  bir  tanesi  üzerimize  düşse  ortada  dünya  diye  bir  şey  kalmaz.

Allah  Allah.  Mesajı  gönderdim  ama  ‘’Aradığınız  içeriğe  ulaşılamıyor’’  Diye  bir  yazı  geldi.

Ah  ulan  benim  bu  kopasıca  dilim, kırılası  parmaklarım.  Bir  arkadaşı  daha  kaybettim.  Kadın  sildi  beni.  Engeli  de  koydu  bir  daha  ulaşamayayım  diye
( Evladım Öldü. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 26.11.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.