Usul bir ölüm adeta
Soluklar sıklaşırken
Esmer yalnızlığın
sarışın büyüsü.
Sandık dolusu ölüler:
Kıpraşan gecenin
tütsüsü
Asılı kalmak
darağacında,
Dar açısı hezeyanların
Saklı ifratında yetim
düşmüşlüğün huzmesinde
Belli belirsiz bir
gölge…
Beyhude be yoldaş hem
de nasıl,
Söz geçmez vadilerde
kuru bir dal;
Nidası kısık serseri
bir kurşun,
Hele ki damıtılmışlığım
süklüm püklüm
Bir arbede, hazanda
saklı yeşeren yaprak misali
Ucube bir hülya,
Baştankara gök kubbe,
Sırdaş üç beş yıldızı
saymadım bile:
Hem onları da kırpmamış
mıydı şair?
Şımarık öfkeleri ahir
zamanların hani o,
Geçit vermez lehçede
tokalaştığın
Gönülsüz selamların
kadar nasıl da kaypak düzen/ek:
Ürkünç
anlamsızlıklardan çıkıp da yola
Ertelediğin masum
gülüşlerin.
Pür-ü pak kaydı mı yoksa
tek mücbir sebep,
Varsayımların
gölgesinde demlenen şiirin kursağında
Takılı ilk ve son imge
kadar kutsal,
Kılçığı zaten batmış en
derine.
Hicabın öfkesi,
Yarınlar ki gülsüz
bahçe yoksulluğunda
Kuru bir ırmaktan besleniyorken
çimenin yeşili,
Kâfir seyrinde yüreğin,
Son bir kez daha tehir
ettiğin yalan mı söyle.
Rötuşu ne kara ne
beyaz,
Saflık ise en kuytuda
biriken yalanların çetelesinde
Kayıp bir urgan
Başı bağlanmamış
yalanların
En başıbozuk erbabı.
Nidalar istemsiz,
savruk lisanlarda
Arındığın tecrit
odasında gizlendiğin de…
Boş bir şişede balık
olsan ne yazar
Mı dedi de şair
yumuldun sahteliğe
Boş bir masada kalanlar
yetmez mi sahi,
Gelen aşkın zamansız
ölümüne.
Geçit vermez şiirler de
kundaklandı,
Misafir bellediğim
yalnızlık artık ebedi güncem:
Tüm ürkünçlüğü sitemden
doğan
Ya da tehir ettiğim
çocuk neşem bile kamberli bir
Yoksunluk tüm
pervasızlığımı kucaklayan.
Bil sen de serkeşliğini
derviş gölgelerin
Bilmesem bile nedir
derdim
Nedir çarem.
Yarım yamalak gülüşleri
de kaybettim ezelden,
Yeter ki tınısı
duyulmasın yüreğin,
İçin için ağlarken.