İLK 10 KASIM

    İlkokul ikinci sınıftaydık.
    Hangi tarihte doğduk...Şimdi kaç yaşındayız...Annemiz-babamız kaç yaşında, Atatürk'ün doğum tarihi...Yaşasaydı kaç yaşında olurdu?.. Gibi yaş hesaplarını yeni öğreniyorduk. Ablamla birlikte aynı sınıftaydık.O benden bir yaş büyüktü, bana göre o, her şeyi biliyordu. Derse de çalışıyor, öğretmenin verdiği ödevleri de unutmuyordu. Sanıyorum o çalışkan bir öğrenci olmasaydı, benim ders çalışmak aklıma bile gelmezdi. Zaten normalden çok daha küçük yaştaydım. Okulda yaş hesapları yaparken, ablam "Babam Atatürk öldüğünde beş yaşındaymış!" dedi.
    Hiç olur mu, babalar hep babadır, onlar küçük çocuk olabilir mi ki? Gözümün önüne getirmeye çalıştım ama babamı beş yaşında olarak düşünemedim. Okuldan eve gelince de akşam olmasını, babamın eve dönmesini beklemeye başladım. Ona sorularım olacaktı.
    Babam eve geldiğinde sofraya oturulurdu. Yemekten sonra daha fazla bekleyemeden babamın yanına yaklaştım. Elimle ceketinin kenarından çekiştirerek:
   -Babaa baba...
   -Efendim kızım
   -Sen küçükken Atatürk'ü gördün mü?
   -Ben küçükken Atatürk'ü görmedim...Ama ille de onu görmek gerekmez...bize öğrettiklerini anlamak ve uygulamak da onu görmektir. 
    -Atatürk öldüğünde beş yaşında mıydın? 
    -Bizim zamanımızda herkes doğduğu tarihte yazılmazdı. Babalar, köyden şehre geldikçe nüfusa yazdırılırdı çocuklar. O yüzden olduğumdan daha küçük yazılmış olabilirim. Atatürk'ün öldüğü günü hatırlıyorum, eğer beş yaşında olsaydım hatırlamazdım, mutlaka daha büyükmüşümdür. 
    -Sen küçük çocuk muydun, annen baban da var mıydı?
Babam güldü, yanağımı okşadı. 
    -Tabii ki annem-babam vardı, sen de biliyorsun onları. 
    -Biliyor muyum, gördüm mü? 
    -Dedenle babaannen...
    -Aaa tabii ya... anladııım.
    -Benim bir ağbim vardı, Hasan Ağbim... Bak onu tanımıyorsunuz... Çünkü askerden yeni geldiğinde, daha delikanlıyken öldü. İşte o ağbim ilkokula gidiyordu. Babam okuma-yazma biliyordu... İsteyenlere de öğretirdi... "Atatürk'ün alfabesi" derlerdi o zaman...Babam önce okuma-yazma, sonra hesap öğretmiş, daha sonra ağbimi okula yazdırmıştı. Ben biraz büyüyünce bana da aynı şeyi yapmış, okulda zorlanmayım diye okuma-yazmayı, hesabı öğretmiş, sonra okula yazdırmıştı. Ağbim bir gün elinde tahta bavul çantası, üstünde siyah önlük-beyaz yaka okuldan geldi. Süklüm püklüm... sanki bir suç işlemiş gibi... Babam evin dışında keser, çivi, tahta... bir şeyler tamir ediyor... Ben de daha okula gitmiyorum o zaman... Babamın kestiği tahta parçalarıyla oynuyorum... Ağbim geldi; "Baba beni döv de ağlayım, bugün çok ağlamak istedim, boğazıma kadar geldi ağlayamadım... Sen döv de ağlayım." dedi.
    -Dedem sizi döver miydi?
    -Yok canım... babam bize fiske vurmadı... Ama etrafımızdaki komşular kendi çocuklarını döverdi... Dayağın ne olduğunu bilirdik... Babam "Niye ki oğlum? Bir suç mu işledin?" dedi. Ağbim " Bugün okulda herkes ağladı ama ben ağlayamadım... Onun için diyom." dedi. Babam " "Ne oldu ki?" dedi. Ağbim "Öğretmenlerin hepsi, bütün çocuklar, hatta müdürümüz bile hüngür hüngür ağladı." dedi. Babam "Niye ki oğlum de hele" deyince ağbim; "Bugün Atatürk ölmüş." dedi. Bunu duyunca babamın elindeki aletler yere düştü, babam "Vay başımaa!" dedi, ağlamaya başladı. Ben babamı ilk defa ağlarken görüyordum... kucağına tırmandım, gözlerini ellerimle silmeye çalıştım... bir yandan da ben de ağlamaya başladım.
    -Sen niye ağlıyordun?
    -Babam ağlıyor diye...Çünkü ona yakıştıramıyorum... kötü bir şey olduğunu hissediyorum ama... Bu ara anam içerden çıktı, "Nooluyor, niye ağlıyorsunuz?" dedi. Ağbim "Anaa Atatürk ölmüş, öğretmenimiz söyledi, ben de babama dedim, o da ağlamaya başladı." Der demez anam dizlerinin üstüne çöktü kaldı... İki kolu yanlarına düştü... önce donuk donuk baktı... ağbim hâlâ "Ben ağlayamıyom ana beni de ağlat" diyordu...Anam önce bize baktı sonra başından yalığını yolarcasına çıkarıp fesini, çekip fırlattı, saçlarını yolmaya başladı...Hem yakasını parçalamaya çalışıyor, hem de saçlarını yoluyordu... "Bizi kimlere bıraktın da gittiiiin!?" diye bağırıyordu.
    -Komşular gelmedi mi?
    -Hepsi aynıydı... Haberi alan bağıra bağıra ağlıyordu.
    -Herkesin evinden, aynı anda cenaze çıkmış gibiydi... O günü hatırlamayı hiç istemem...
     ......
    O haftanın sonunda dedemgile gittik. " Dedeme Atatürk' ü gördün mü? " diye soracaktım. Onun ölümünde o kadar ağladığına göre... Dedemin yanına oturdum:
    -Dedee sen Atatürk' ü gördün mü? 
    -Atatürk, bizi düşmanlardan kurtardı... Eğer o olmasaydı, hepimiz ölmüştük, siz de doğmayacaktınız.... Görmek şart değil ki... Zaten hep yanımızda gibiydi.
    -O ölünce ağladın mı?
 Dedemin gözleri yaşardı. Sonra:
    -Hadi gelin size şarkı öğreteyim. Atatürk'ün kendi köyünde çok söylenen bir türküymüş, ben söyleyim siz tekrar edin:
    -Maanastır'ın ooortasında
     Vaar bir havuz... caanım havuz
     Bu yurdun kızları... hepsi de yavuz... biz çalar, oynarız...
     ....
Kısa bir zaman sonra şarkıyı,hep beraber söylemeye başlamıştık. Dedem:
     -Siz de okuyun, büyük mesleklere girin...Atatürk' ün yavuz kızlarından olun... 
Dedi.

      ....
    O günden sonra Atatürk benim dedem, belki babam, amcam gibiydi. Aile büyüğümüz, akrabamızdı. 
    Okulda, öğretmenimizin sorduğu soruları bilirsem, Atatürk'ün resminin gülümsediğini, bilemezsem üzüldüğünü görürdüm. İlle de çalışkan olacak, güzel işler  yapacaktım. Ülkemizi kalkındırmak,ileri götürmek için çalışacaktım, O öldü diye ağlamak yerine O'nun istediği gibi bir büyük olmak için gayret sarfedecektim. 
    Her 10 Kasım'da, saat dokuzu beş geçe, nerde nasıl şartlarda olursak olalım, ayağa kalkıp saygı duruşuna geçerdik. Babam en son, hastanedeki yatağında, annemin yardımıyla, sirenler çalarken ayağa kalkmış, annemin söylediğine göre "hasret bitiyor herhalde" demiş. Atamızın, Dolmabahçe'deki yatağının başında nöbet tutan askerin gözyaşları da bize bir şeyler anlatır, anlayabilirsek tabii ki.
   Şimdilerde, ben de bir şeyleri yapamamanın sıkıntısıyla, o saygı duruşu anında, belki suçluluk hissiyle ağlarım...
( İlk 10 Kasım başlıklı yazı Seferii tarafından 10.11.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.