Bir Kot Pantolona Gitti Pullar
Ortaokula başladığımız
yetmişli yılarda, Bahçelievler'in bir sokağında oturuyoruz. İlkokuldan çıkıp
ortaokula başlayınca, hali ile çevremiz, arkadaşlarımızda değişti. Arkadaşların
arasında, futbol oynayanı var, sinemayı tiyatroyu seveni var, kartpostal biriktiren
var, pul koleksiyonu yapanı var, kısacası ne ararsan var.
Mahalleden bir iki arkadaş pul koleksiyonu yapıyorlar, ben de bakarken hoşuma
gitti. Birisi dedi ki ''Ağabey bu pullar seneler sonra satarsan servet servet,
sana on tane villa alır'', hmmm nasıl bir şey bu ya, şimdi on liraya al, on yıl
sonra delikanlı oldun mu yüz katına, bin katına sat.
İki sokak ötede yaşlı bir amca bulduk. Amca hem kitapçı hem de pul satıyor.
''Bak evlat' dedi 'Bu pul biriktirme işine filateli denir, pul biriktiren kişiye
de filatelist, sen şimdi bu işe başlayınca ne olacaksın?'' Ne olacağım ki acaba
diye düşünürken, amca biraz hiddetlenerek'' Filatelist dedik ya oğlum''
deyiverdi. Çocuk aklımız ile yarı anladık, yarı anlamadık amcanın
söylediklerini...
Cumartesi tatil günü soluğu Behiç Fahir amcanın yanında alıyoruz. Mahallede
arkadaşlara da hava atıyoruz, bilmiyorlar ya, ''Oğlum filatelistim artık bu
saatten sonra ona göre.'' Bön bön suratımıza bakıyorlar, ''İyi ne yapalım
filatelist olduysan, Allah tamamına erdirsin, para pul var mı işin ucunda?''
Elim ile çenemi kaşıyorum'' Şimdilik sadece pul var pul, para kısmetse ileride
beş on yıl sonra, Behiç Fahir Amca öyle dedi'' Aklımızdan neler geçiyor neler.
Üüüüf, beş on sene sonra paraları koyacak yer de bulamayacağız. Arkadaşlarda
şafak bet beniz atıyor, illa ki düşünüyorlardır bizde mi yapsak pulculuk
arkadaşlarla diye...
Her cumartesi Behiç Fahir Amca'nın dükkânına uğramak alışkanlık oldu artık.
Amca bir açıyor defter defter pulları, cillop gibi, ayrıca bir de o senenin
çıkan pul kataloğunu verdi bize hediye. Eve gittim bir karıştırdım, aklım
çıkacak nerede ise. Eskilerden 1930 yılı pulu, 1923 yılı İzmir İktisat Kongresi
pulu, fiyatını duysanız dudağınız uçuklarda iyileştirmezsiniz bile tedavi ile
ilaçla. Otuz bin lira kırk bin lira serisi. Hele hele bir de geri tarihlere
git, Osmanlı Dönemi Pullarına, yüz bin, iki yüz elli bin Türk Lirası fiyatları
var pulların Filateli Kitapçığında. Aklım çıkacak da tavana vuracak bir daha
geri gelmeyecek diye korkuyorum...
Pulculuğu yavaş yavaş ilerletiyoruz. O zaman e-mail ve internet denen aletler
daha piyasada yok. Herkes birbirine, köye şehre mektup yazıyor en
kallavisinden. Akrabalara eşe dosta haber veriyoruz, mektupların zarflarını
sakın atmayın, bize getirin. Sağ olsun birçoğu da getiriyordu. Kesiyoruz pul
olan yeri, su ile dolu tasa atıyoruz, pul az sonra kâğıttan ayrılıyor, alıp
kurutup doğru pul defterine...
Pul koleksiyonu yapan üç beş arkadaş daha var, onlarla fikir alışverişinde
bulunuyoruz. Arada kızlara şaka yollu takılıyoruz ,''Gelin kızlar evde size pul
koleksiyonumuzu gösterelim' diye, kikir kikir gülüyorlar, yapmadığımız
şaklabanlık kalmıyor...
Bizim pul sevdası böyle böyle bir iki sene sürdü. İki sene sonunda, bir bakayım
maddi olarak, ne kadar olmuş dedim bu pullar. Kalemi kağıdı aldım elime, benim
hesaplarıma göre, dört beş bin lira eder bu pullar. Gidelim bakalım Kızılay'a
doğru, orada bu işin ticaretini yapan amcalar var. Paramızı alalım çatır çatır
yiyelim, babamıza arkadaşlarımıza yardım da yaparız az buçuk...
Her neyse bir cumartesi günü, Kızılay Menekşe Sokak'daki bir pasajda, iki tane
yaşlı pulcu amca bulduk, girdik birine, selam aleykümselâm, verdik defteri.
Amca eline büyüteçi aldı, bakıyor da bakıyor. İçimden dedim ki beş bini de
geçer herhalde bizim pullar, babama bir Anadol marka araba mı alsam. Anadol
deyip de geçmeyin, o zamanın en lüks arabası, şimdilerde piyasada tek tük
kaldıysa da. Öyle düşünürken, amca başını kaldırdı, gözlüklerini indirdi ,''Şu
arka sayfadakiler beş para etmez, ön sayfadaki yüz yüz elli tanesine de
temizinden bir beş yüz toka ederim size'' dedi.
Arkadaş ile şoke olduk şoke, başımızdan kaynar sular döküldü adeta ''Ne beş
yüzü amca, ne diyorsun sen ya, bizim ile dalga mı geçiyorsun, Behiç Fahir amca
çok para eder dediydi bize',' amca tekrar ''Eeee oğlum ben otuz yıldır bu işi
yapıyorum, anlarım biraz, işinize gelirse, yanda bir pulcu daha var bir de ona
gidin siz bilirsiniz.''
Dur dedim bir de yandakine gidelim. Oradan çıktık yandaki pulcuya girdik. O
amcada uzun uzun inceledi, elinde ki büyüteç ile, sanırsın Emniyet'in Kriminal
Laboratuvarı. Şimdi anlayacak bu amca gerçek değerini galiba dedim içimden. Ne
dese beğenirsin, ''Bunlar ancak dört yüz dört yüz elli eder küçük arkadaşlar''
demez mi. Bir bozulduk, bu sefer başımızdan kaynamayan sularda döküldü, yine
ilk girdiğimiz dükkâna girdik. Amca hiç olmazsa bir elli yüz lira arttır
dediysek de, adam la dedi illa demedi...
''Ver elini amca, hayırlı olsun o zaman, hayrını gör ver paramızı'' dedim.
Aldık parayı doğru yan pasajdaki kotçuya, alırsın en güzelinden bir lewis marka
Amerikan kotu, yallah sokaklarda top tepmeye, akranlarımıza hava atmaya. İşte
böyle bizim geçmişteki pulculuk hikâyemiz. Şimdiki bazı bebeler bilmez bile
belki filatelistin ne olduğunu, uzman doktor cinsi filan zannederler. Bir kot
pantolona gitti o pullar, bir kot pantolona. Üç beş sene daha saklasak zengin
olur muyduk ki acaba
(
Bir Kot Pantolona Gitti Pullar başlıklı yazı
AhmetZeytinci tarafından
10/15/2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.