30.11.2011
TARİHİNDE KALEME ALDIĞIM
TAMAMI GERÇEK BİR
ANI… ( Öğrencilerin
isimlerini değiştirerek yayınlıyorum )
**********************
Kafamı her zamanki gibi dosyaların içine daldırmış harıl harıl öğrenci devam-
devamsızlıklarını işliyordum ki telefon acı acı çaldı. Acı bir şey duyacağım
zaman bu namussuz telefonun sesi değişiyor muydu ne?
-Alooo Akmeşe Yatılı İlköğretim Bölge Okulu mu?
- Evet hanımefendi
buyurun.
- Müdür Bey ya da
idarecilerden biriyle görüşebilir miyim?
- Ben Müdür
Başyardımcısı Sami Biberoğulları. Buyurun efendim .Sizi dinliyorum.
-Hocam ben Sivas
Cezaevinden arıyorum. 5. Sınıf öğrencilerinizden Cemil’in annesiyim. Cemille
görüşebilir miyim?
Sivas Cezaevi mi? Haydaaaa. Hayatımda ilk kez bir cezaevinden aranıyordum.
Tabii ki bir öğrencimin annesinin ne işi vardı ceza evinde? O da işin merak tarafı.
Ceza evlerinde telefonla
konuşma süresinin kısıtlı olduğunu bildiğimden kadıncağıza ‘’az bekleyin ben
hemen çağırıyorum’’ dedim ve tam odamın karşısındaki 5. Sınıfın kapısını
çaldım. İçerideki öğretmen arkadaşa Cemil’i istediğimi söyledim ve onu alarak
sınıftan çıktım. Güya Cemil’e sürpriz yapacaktım. O bakımdan sadece ‘’ Sana
telefon var. Gel konuş ‘’ dedim ama annesinin aradığını söylemedim.
Bir kaç saniye sonra
Cemil telefonu eline aldı ve almasıyla paat diye kapatması bir oldu.
-Ne oldu Cemil? Niçin kapattın? Niçin konuşmadın?
-Benim o kadınla
konuşacak bir şeyim yok.
- Yani annenle?
-O benim annem değil.
-Niye ne yaptı ki?
-Boş ver öğretmenim. Ben
sınıfıma gidebilir miyim?
-Peki sen bilirsin. Git
bakalım.
Dedim ama içime bir sancı girdi. Nasıl olur da bir çocuk annesinden bu kadar
nefret ederdi? Çünkü Cemil’in gözleri nefret nefret bakıyordu. Bunun sebebini
mutlaka bulmalıydım.
Az sonra telefon tekrar
çaldı.
-Hocam Allah rızası için bir şeyler yapın. Kaç yıl oldu konuşmuyor çocuklarım
benimle. Ne Cemil ne Şaban…Ne olur bir şeyler yapın. İki dakika seslerini
duyayım yeter.
- Şaban da mı konuşmuyor
sizinle?
-Evet Hocam. Şabanı da
sanırım Cemil konuşturtmuyor.
Şaban Cemil’in küçüğü. O birinci sınıfta.
-Hanımefendi siz hiç merak etmeyin. Suçunuz ne olursa olsun neticede siz bir
annesiniz ve çocuklarınızın hiç olmazsa sesini duymak en tabii hakkınız. Ben
sizi evlatlarınıza mutlaka kavuşturacağım. Size söz veriyorum. Yalnız bana iki
gün müsaade edin. İki gün sonra tam bu saatte arayın. Oğullarınız mutlaka
konuşacak sizinle.
-Allah Razı olsun hocam.
Allah sizi evlatlarınıza bağışlasın. Hocam inanın bana hiç bir suçum yok benim.
‘’ Hadi len ordan..Hiç bir suçu yokmuş. Kim bilir ne halt yedin ki içeri
attılar seni ‘’ diyorum. Tabii ki içimden.
Teneffüste Cemillerin
köylüsü olan okulumuz katibini buldum.
-Yahu İbrahim. Şu sizin köylü Cemil var
ya hani 5. Sınıfta olan. Onun annesi niçin hapiste? Kadıncağız bu gün telefon
etti ama Cemil konuşmadı onunla.
- Hocam Cemil’in annesi
, Cemil’in babasını öldürdü.
-Aman Allah’ım neler
duyuyorum. Bir de’’Benim suçum yok.’’ diyor namussuz karı.
-Yok Hocam…Kadının
gerçekten de suçu yok. Bir nevi nefsi müdafaa ama anlatamadı derdini. Öyle
avukat tutacak parası filan da olmayınca cahil kadın kendini fazla savunamadı.
Ağır tahrik altında cinayetten sekiz sene verdiler ve Sivas Ceza evine
yolladılar.
-Hay Allah…Eeee niçin
öldürmüş peki adamı?
- Hocam, adam ayyaş ve
işsiz güçsüzün tekiydi. Kadıncağızı her gün dövüyordu. Öldüğü gün de kadıncağız
dışarıda sac üzerinde ekmek pişiriyor. Bir yandan yufka açıp bir yandan ekmek
pişirirken yani eli ayağı un ve hamura bulanmış vaziyetteyken bu adi herif
gelip kadınla cinsel ilişkiye girmek istiyor. Kadın bakıyor ki adam yine
sarhoş. Zaten midesi bulanıyor onun bu hallerinden. ‘’ Ekmek bitsin bari ‘’
diyor ya adam dinlemiyor. Kadını o vaziyette eve sokmaya çalışıyor. Kadın
direnince de başlıyor dövmeye. O kadar dövüyor ki sonunda kadıncağız
dayanamıyor ve sacın altına attığı odunlardan birini kaptığı gibi adamın
kafasına indiriyor. Sadece bir kez vuruyor. Ama adamın canı burnundaymış ki
hemen orada geberip gidiyor. İşte olay bu.
-Vay canına be. İşe bak
sen. İyi de Kadın haklı…Bu durumda Cemil neden konuşmuyor annesiyle?
-Hocam Cemil’in ninesi
dolduruyor hep. Dedesi bile ‘’benim oğlum ölmeyi hakketti’’ derken ninesi
çocukları fena doldurdu annelerine karşı. Hatta o sıralarda çok küçük olan
Şaban, annesini öldü biliyor.
Mesele anlaşılmıştı
lakin ben Cemil’i annesiyle konuşmaya nasıl ikna edecektim. Kadına bir söz
vermiştim ve mutlaka o sözü yerine getirmeliydim.
Tam iki gün buna kafa patlattım. İki gün sonra kadın arayacak ve kendisine
verdiğim sözün yerine getirilip getirilemediğini soracaktı bana. İşte o gün
gelmişti.
Cemil’i odama çağırdım. Bir annenin, bir evladı dünyaya getirebilmek için nasıl
dokuz ay sıkıntılar çektiğini, hastalanınca nasıl baş ucunda sabahlara kadar
uyumadan beklediğini, bir evladın gözlerinin içine bakmanın anne için ne demek
olduğunu anlattım,anlattım,anlattım ama Cemil sanki düşünen adam heykeli.
Hiçbir tepki vermiyor. Bu sefer dinden girdim ‘’ Peygamberimizin ‘’cennet
annelerin ayakları altındadır’’ hadisini açıklamaya çalıştım dilim döndüğünce.
Cemil ‘’ O bahsettiğiniz anneler koca katili olmayan anneler ‘’ diyor başka bir
şey demiyor.
Tam o anda telefon
çaldı. Aldım ahizeyi
-Alooo Sami Beyle mi görüşüyorum?
-Evet Hanımefendi.
Benim. Sesinizden tanıdım sizi. Meseleyi de öğrendim. Siz Cemil’in babasını
öldürmüşsünüz öyle mi?
-Evet ama hocam…
-Elleriniz dert
görmesin… Şimdi bana bir beş dakika müsaade ederseniz sizi Cemille
konuşturacağım. Ben bu arada oğlunuzu biraz döveceğim de…Haa siz de bana
elleriniz dert görmesin diyeceksiniz sonunda.
-Hocam ayaklarının
altını öpeyim. Zorla olmaz. Hem onu döveceğinize ben ömrümün sonuna kadar
konuşmayayım daha iyi.
-Yok yok merak etmeyin.
Zorlamak için dövmeyeceğim. Onun bazı şeyleri anlayabilmesi için döveceğim. Siz
bana inanın ve güvenin. Her şey çok güzel olacak merak etmeyin. Beş dakika
sonra yine arayın siz de anlayacaksınız.
-Hocam ne olur O’nu
dövmeyin. Allah rızası için.
-Yav sen karışma benim
işime. Döveceğim diyorsam bir bildiğim var elbet.
-Hocam Allahını
seversen….
Yüzüne kapattım telefonu. Nasılsa beş dakika sonra arayacaktı..
Sonra Cemil’e döndüm.
Önce sağ yanağına sonra sol yanağına öyle şiddetli iki tokat çaktım ki her iki
yanağında da beş parmağımın izi çıktı.
-Şimdi Cemil söyle bakalım ama erkekçe, mertçe söyle. Şu anda beni öldürmeyi düşünüyor
musun?
Cemil gözlerinden dökülen sicim gibi yaşlarla cevap verdi:
-Senden nefret ediyorum. Evet elimde imkanım olsa seni öldürürdüm.
-Neden? Alt tarafı iki
tokat yedin. Oysa annen o tokatlardan her gün yiyordu. Sen iki tokat yedin diye
benden nefret ettin ve öldürmeyi düşündün. Peki annen ne yapsaydı? Son nefesini
babanın dayaklarıyla mı verseydi? Babanın dayaklarıyla ölmüş olsaydı kutsal bir
anne mi olacaktı? Koca dayağıyla ölmüş bir anne sence daha mı saygıya, sevgiye
layık? Bak, bu okuldan mezun olup
gidinceye kadar bir daha sana asla elimi sürmeyeceğim. Biraz sonra telefon
çaldığında da ahizeyi ben kaldırmayacağım. Karar senin o ahizeyi eline ya
alırsın ya da almazsın.
Az sonra telefon yine çaldı.
Cemil ok gibi fırlayarak telefonun ahizesini kaldırdı.
-Annee…Seni o kadar özledim ki.
O göz yaşı içinde annesiyle konuşurken Şaban’ı çağırdım odaya.
-Şaban gel bakayım yavrum. Bak abin telefonda kimle konuşuyor biliyor musun?
-Kimle öğretmenim?
-Annenle.
-Benim annem ölmüş
öğretmenim.
-Hayır yavrum ölmemiş.
İnsanlık, vicdan, insaf ve merhamet ölmüş ama annen ölmemiş.
Minicik Şaban insafı merhameti, vicdanı anlamadı elbette ama anladı ki annesi
hayatta.
Bir kaç dakika sonra iki kardeş ‘’ Biraz da ben konuşayım’’ kavgası
yapıyorlardı. Sonunda Cemil telefonu bana uzattı.
-Hocam annem sizinle konuşmak istiyor.
Aldım ahizeyi.
-Hocam gerçekten de elleriniz dert görmesin…