Mahzeninde mi
tutmalıyım düşleri bilinmezin?
Kah aklın dehlizinde
kah yürek denen bilmecede mi
Sorgulamalıyım dünleri?
Yol yordam bilmediğim
bir düş’ün
Hangi aklı yitik
zincirine eklendiysem…
Belki de maharet
bilmeli sevmeleri,
Yanağımdan düşen hangi cemreyse
Ya da aklın hezimete
uğradığı o düş sarmalı…
Yitip gitmeleri de
kovuşturmalıyım gücüm yettiğince,
Ve pergelin eğri
miğferine sokmalıyım başımı:
Kuş bakışı
seyrelmelerin hikmetine döşediğim ayak izlerim:
Hani o belirsiz hani o
soluk istifinde gidip gelmelerin,
Bir düş’ün sarmalında
düşe kalka büyüdüğüm
Yine de eremediğim
hidayetin
Gök kubbede saklı
sarnıcında ölmeyi dilediğim.
Aklımın sancağı hepten
kırık,
Düş pazarında taşa
tuttukları yürek iklimleri zaten dünden mağlup:
Ekle ekle bitiremediğim
ilmeklerde asılıyım belirsizce:
Yetmedi bir tekme de
sen ekle,
Kırıp kırılmayı meziyet
bilmediğim
Saklı hatıratımın çocuk
imlerinde
Gözleri tehdit bürüyen
nefret ve aşk kindarları,
Sanrılarla boyadığım gök
kubbenin pervazında
Büyüttüğüm sevda
çiçekleri…
Bir öyleyim bir böyle;
Sıdkı sıyrılmış
güncenin sararmış hangi sayfasıysa artık:
Yetmedi hortumuna
emanet ettiğim gölgelerin
Sarkacında eze büzüle
sevmeleri linç ettiğin
Bir aşk’ın kayıp
nidasında saklıyım:
Öncesizliğimin
sancısında büyümekse acıya aş ermek
Doymadığımı kim
söylediyse
Bu değil mi yüreğin
ihaneti?
Emanet ettim edeli
benliği Yaradan’a,
Sükûtu kar bildiğim
gölgelerde
Ölmeyi dilediğim
sevdanın kollarında:
Gözden ırak olmayı
sanır mısın ki ben istedim?
Geçip gittim işte:
Geçinden versin,
demekle ettiğin bedduanın
Kim bilir kaçıncı
hutbesine sığındı yürek?
Bir enkazın suretinde
yaşamaksa maharet,
Düşkün imlerde
kayboldum ben de nihayet.