1 Laf-ı Güzaf

Muteber imler, itibar yüklü gölgelerden

Çekmedi çektiğine değse de,

Yol olsa indinde nazenin ve demli bir sükûta

Denk düşmüşken yolu.

İndinde mabedi yüreğin

Ve sefil rotası,

Görünmezliğin kudretine nail olmaksa,

Sızan bir yaraya merhem olan.

 

Hünkârı iken sevi dilinin o muteber zincirde kaybolmuşluğum…

 

 

 

Kırık notaların hüznünü serpiştiriyorum,

Yâd ettiğim hükmünü yitirmiş maziye.

Bir elimde ölgün papatya demedi,

Somurtkan mizacımın tınısında depreşen

Gönülsüz, seyyah üç beş tümce

Ve sessizce depreşiyor ölgün ebemkuşağı.

 

Sırtımda görünmez heybem, aslını yitirdiğim

Ölümlü bir faniden hüküm giydiğim

Yine de derinde şu mabedi yok saydığın

En kırsalı gülmez gözlerimde,

Salgın hislerime kurban ettiğim benliğim:

Laf-ı güzaf varsay sen,

Hatta nüktedan bir serzeniş

Yetmedi mihrabı yitik bir günce peyda olan,

Görünmezin indinde, dilimde ne çok sure

Ve haykırsam da için için,

Dermanı kayıp bil ki bu derdin.

 

Sevi dili ne noksan ne yordam yüklü bir maharet,

Sakıncaları sayesinde ölümün peşkeş çektiği

Onca acıyı sırtlayan ve dillerde ne çok ahkâm,

Bilip bilmeden sarf edip de yok saydıkları

Anlık bir hüsran alt tarafı.

 

Aykırı zamanlardan zılgıt yedim, dünden akan

Yine de tehir ettiğim bir tümcede serildim

Boydan boya ve nüktedan bir serzenişe rast geldim

Günün birinde.

 

Telaşesi saklı içimde,

Gülümsediğim hangi ahir zamansa, yine

Süzdüğüm boydan boya serdiğim

Bir gönlün güncesine sunduğum o maruzatım;

Adsız bir zamanın kim bilir kalan hangi yarısı?

 

Sözcüksüz bir tümceye rast gelmek benimkisi,

Yüzümde seher yelinin ıslak muzipliği

Ve tekerrür eden bir bilmece,

Çözemediğim kıtalarda boy veren nasıl bir huzme ise,

Kırık bir delalet arda kalan;

Satırbaşı imlerde savurduğum atıl duyguları beşerin.

 

Tümden gelen bir hezeyana denk düştüğüm

En sefil darbe benimki,

Gönülsüz kelamlarından sızan eloğlunun,

Zaruri bir serzeniş mademki

Yine de kanıksamaktansa susmalarda boğulduğum,

Teferruatı dipsiz bir kaygıdan müteşekkil

Hayli hoyrat ve yorgun bir ömre denk düşen.

 

Kurşun sıktım hiçliğin teyakkuzunda

Debdebeli bir yok oluşu mademki

O kurşun gözlerinde devinen bir sarkacın

Hidayeti iken dokunuşu evrenin.

 

Yokluğun menzilini döşedim ellerimle,

Yürek sesim hele ki indinde

Yol yordam bilmez bir faninin o kayıp gölgesi.

 

Şükre meyleden en vakur dokunuş,

Gözlerimin mabedinde konuşlanan

O tahakkümperver ve illet izleği

Kırık dalların tutuştuğu

En büyük yangın

Çeperinde bir toz bulutu:

Tüm dağılmışlığım,

Tüm hezeyanım en susuz şarkıyı

Yudumlarken damla damla.

 

Hicreti ölü akşamların niyazında

Yüklendiğim her acı;

Damlarken zehri ölümlü imlerin

Tehdit bürüyen gözlerinde

Salkım saçak bir tümce:

Adsız urgan gölgelerin yâd ettiği,

Sırlı aynaların söz birlikteliği:

Gözümden damlayan yine de

Mahremi hangi im ise,

Yüreği saran o beyhude menkıbe:

Adı kayıp bir kıtanın,

Sonu olmayan bir hikâyenin

Kim bilir hangi saklı hikmeti

Yine de ritüeli kayıplara karışan

Bir aşkın hasret bildiği

O yeknesak hüzün demlenirken

Bir yakadan diğerine…

 

Eremediğim kim bilir hangi günce,

Nazarında en sefil faniden arda kalan

Ölümlü o sergüzeşt tekil ve cahil aklıyla,

Henüz yazmadığım şiirlerde yolumun kesişeceği

Ne çok debdebeli yok oluş

Ki mabedi telaffuzsuz bir sevdadan

Geçerken yolu

En bedbin tekerlemede saklı tuttuğum

İsli ve vakur yalnızlığın talihsizliği kadar

Yüklenirken günden güne.

 

Asılsız bir ihbarı zikretti işte gün dönümü:

Geç olmadan her ne ise kanıksadığım,

Bilsem de müsebbibi yine aşk’a dair,

Yüreğin ikrarından çok öte,

Varlığımın hezimetinde doğurgan bir gölgeye

Rast düşmüşken bedbin seyri

Şu bedelsiz kelamlardan taşan en aklı evvel

Tümce ise gediğinde yüreğin zikri.

 

Densiz bir kelam,

Tut ki rotası sapkın bir hezeyan:

Yine de saklı tutulan tek bir beyandan öte

Mihrabını yitirdiğim gece.

 

Hırpani teselliler saklı ebemkuşağında,

Günü birlik aşklar ve metazori bir iklimden

Damlayan yeknesak, dillendiremediğim;

Rahmetin imgesi bir duada varlığıma

Kani olup, yüzümü aydınlık kılan

Kim bilir kaçıncı hazanım?

 

 

( Laf-ı Güzaf başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 23.06.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.