Hangimizin çocukluğu sırça saraylarda, harikalar diyarında geçti ki? Gıcırlı ayakkabıları yastığın altına koymayı hep masallarda dinledik. Hiç oyuncağımız ve bebeğimiz olmadı. Çıplak ayaklarımızı camlar kesmesin diye sekerek yürürdük. Dengeli yürüyemememiz ondan.

 

Hayal nedir, nasıl kurulur bilemezdik ki. Onları birileri bizim haberimiz olmadan satın almışlardı. Tıpkı bedenlerimize ipotek koydukları gibi. Bizim hayallerimiz hepten tükenmişti.

 

Paylaşmayı düşündüğümüzde; bir dilim kuru ekmek, sevgi dendiğinde; o gün ağlamamak aklımıza gelirdi.

 

Mutluluk neydi ki? Şartları nasıldı? Bilemezdik. Arkadaşlarımız, karpuz kabukları ve at yaptığımız çubuklardı. Parklarımız sokak ortaları.

 

Kimimizin oyun oynamaya bile hakkı yoktu. Hayatın çileleri kamburumuz olmuştu. Bu halde bir şeyler kazanmaya çabalardık.

 

Doğum günü, partiler, mumlar ne demekti? Anlayamazdık. Biz, açılan yaralarımız çatlak çatlak sızladığında üflemeyi bilirdik.

 

Dilek tutmak, temenniler, sızlayan vicdanımızda çok farklıydı. Acı çektiğimizin bile idrakinde değildik. Bu yüzden ölmeyi yeğlemek hiç aklımıza gelmezdi.

 

Biz aslında çocuk bile değildik. Sadece boyumuz ve doğarken ağladığımız çığlıklar standartlara uymaktaydı, gerisi yoktu. Galiba ruhları olmayan çocuklardık. Duygularımız çok farklıydı: İçinde sevgi ve gülümseme olmayan.

 

Görünüşümüz değişikti: Pejmürde ve çocuksu olmayan yanık yüzler, gözyaşı izleri. Başlar eğik ve daima mahcuptu.

 

Büyüyerek sonradan küçültülen kişilerdik sanki. Büyümeden, büyüklerin büyük işlerini sırtımızda taşımaktaydık.

 

Bize Man kurt da denilemezdi. Çünkü duygularımız vardı. Sadece mantıklı düşünmeyi beceremiyorduk. Ancak, sadece çileleri adam gibi yaşıyorduk.

Bayramlara gelince; onları yaşamaya en çok bizim hakkımız vardı. Fakat maziye baktığımızda, bilinç altındaki duygularımız buna imkân tanımamaktaydı. Ruhu olmayan çocukların bayramı olamazdı ki...




YENİDEN ÇOCUK OLMAK...

Haydi çocuklar,
Beni de aranıza alın.
Küçük değilsem de,
Yüreğim hep çocuk kaldı.
Bu oyuncakları hiç görmedim,
Hiç trenim olmadı...

Küçüklüğümde,
Karpuz kabuklarından,
Arabalar yapardım.
Çakım yoktu,
Kabukları ellerimle yontardım.
Ben oyuncak görmedim,
Hiç robotum olmadı.

Şu topunuz ne şirin,
Şu balon ne güzel şey.
Biraz da bana verin,
Patlarsa yenisini alırım.
Artık param var.
Çocukken oyuncak alamadım,
Hiç param olmadı...

Ne güzel de oynuyor,
Üstünüzü kirletiyorsunuz.
Size kimse kızmayacak,
Ve onları,
Makineler yıkayacak.
Küçükken,
Üstümü kirletmekten,
Çok korkardım.
Hiç hoş gören olmadı...

Ne olursunuz,
Şimdi aranıza beni de alın.
Üstümü başımı,
Bir güzel kirletin.
Saçlarım dağılsın,
Sizinle çocuk olayım.
Kimseden korkmadan,
Geçmişe dönüp,
Bir anlıkta olsa sayenizde,
Çocukluğumu yaşayayım.
Çünkü benim,
Hiç çocukluğum olmadı…


 



( Bayramı Olmayan Çocuklardık başlıklı yazı KARAM-41 tarafından 14.06.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.