Bir adam gördüm gece vaktinde, Sigarasını yakmış içiyordu sessizce.Yalnız olduğu her halinden belliydi.
Üstü başı dağınık, üzerinde eski bir gömlek ve çarık misali ayakkabıları ise yırtık.
Derin bir düşünceye dalmıştı.Bu dünyada değildi sanki, perişanlık vardı, dert vardı her halinde, bedeni yıkık bir harabe şeklinde.
Gözleri nemli ağladı ağlayacak, saç sakal birbirine karışmış vaziyette.
Bu saatte kuş uçmaz kervan geçmez bu yerde olduğuna göre garibin yeride yoktu belki de kıvrılıp yatacak?
Benim halim de ondan farklı mıydı sanki...
Yanına yaklaşınca oralı bile olmadı arkadaş dedim sanki sağırdı duymadı.Başını önüne eğmiş bir biçimde yüzünü saklamaya çalıştı.Suratındaki çizgilerde sefaletle geçen zamanın derin izleri vardı adeta.
Biraz bekledim konuşur diye belki, mutluluktan çok uzaktı.Ve sanki sevmesi, sevilmesi yasaktı.
Anlamıştım, yapayalnız biriydi.Birileri ona çok darbe vurmuştu, yaşamaktan bıkmıştı, sevmekten soğumuştu.Ve çok sevmiş gibiydi.
Merak ettim, acaba bunu böyle perişan eden kimdi? Bu kadar düşündüren şey neydi?
Derdin nedir arkadaş? Neyi düşünüyorsun deyince konuşmaya başladı.
Daha kundaktayken terketmiş ailesi.Ne anasını tanımış ne de babasını.
Sonradan öğrenmiş, anasının onu doğurur doğurmaz öldüğünü babasının ise ayyaşın teki olduğunu.
Yine de babamdır demiş her yerde aramış ama bir türlü bulamamış.Yetimhanelerde büyümüş zavallı.
Zengin bir aile onu kendilerine evlatlık olarak almış.İlk başlarda rahat geçen yaşantısı sonradan işkenceye dönüşmüş.Aylarca yediği tokatı anlatırken sesi titriyordu.Soğuk bir odanın ufak penceresinden izlemiş bir süre acımasız hayatı.Kuru ekmek ve bir kaç zeytinle doyan karnı sırtına yapışmış.Etmediklerini bırakmamışlar zavallıya.Ufacık bedeniyle bile çok acı çekmiş.
Acılara dayanamayıp oradan kaçmış ve bu gidişle onun için hayatta kalmanın yaşayabilmenin zorlukları başlamış.
Kaldırımlarda sabahlamış, köprü altlarında yatmış.Yalnızlığa da alışmış sevgisiz yaşamaya da
ve bazı günler aç kalmaya da.
Aç kaldığı günleri anlatırken içime içime sığmadı.Çektikleri dayanılmaz bir acı.Hem anlattı hem ağladı.
Kime elini açmış sa bir tokatta ondan yemiş.Ve o aç haliyle, yufka yüreğiyle sevmez mi sanki insan? Belki de daha çok sever.O da birine deli gibi tutulmuş, onu çok sevmiş.
Sevmiş ama sevilmemiş.
Sevilmesi bir yana kız onu görmemiş bile.Her akşam üstü başı dağınık biçimde perperişan haliyle kızın evinin önünde beklermiş ama kız varlığından bile habersiz.
Bazen de kızın evinin bahçesinde sabahlarmış.
Onu bir gün görmese dünyayı kendisine zindan edermiş.Sonunda anlamış işin aslını, olmayacak duaya amin demekti onun ki.
Bu haliyle kim severdi ki onu.Bir dilenciden farksız vaziyetinde koskoca bir aşkın izi vardı oysaki.
O tertemiz kalbinde ki sevgi kimbilir belki de aşkın da ötesindeydi.
Benim aşkım ondan farklı değildi ki...
Anlatırken her ikimiz de gözyaşlarımızı tutamadık.
Ne yapabilirdim ki ona ben? Ne yatacak yerim vardı ne de doğru dürüst karnımı doyuracak param.
Hamallık yaparak kazandığım son param vardı cebimde kalan.Çıkarıp ona verdim ve ondan bir sigara istedim.
Sigaramı yakıp oradan ayrıldım.Fazlasını zaten yapamazdım.Çünkü onun gibi ben de perişandım.
( Bir Adam Tanıdım başlıklı yazı Karsî tarafından 23.03.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.