OĞLAKLARA OLAN SEVGİMİZ

 

1970’li yıllarda doğup büyüdüğüm ilçemiz Bucak’ın Hökez dağında davar çobanlığı yapardık. Rahmetli anacağım ve iki erkek evladı dağda davarlarımızın başında, rahmetli babacığım da Bucak’taki evimizde ablam ve diğer bir kardeşimizle ahırımızdaki sığırlarımıza bakardık.

Şubatın sonu ile Mart’ın başında hamile keçilerimiz yavrulamaya (kuzulamak derdik) başlarlardı. Kuzulayacak olan keçileri takip etmek, sağlıklı bir şekilde doğumlarına şahit olabilmek çok zor olurdu. Zira, yavrulama zamanı yaklaşan anne keçiler sürüden ayrılarak kendisine tenha bir yer arar, orada kendi başına yavrulamayı severlerdi. Tabi onların bu isteği, muhtemel tehlike ve riskleri de arttırırdı.

Anne keçilerin yavrulama dönemleri, tilkilerin de bayram dönemi idi. Tenha bir yerde kendi kendine yeni yavrulamış bir keçinin savunmasız yavrusunu çalmak, bir tilki için çok kolay ve en zevkli eylemi olurdu. Çobanların görevi bu dönemde oldukça zorlaşırdı. Zira 100 gebe anne keçisi olan bir çobanın günde yaklaşık 5-6 oğlağı dünyaya gelirdi.  Elbette her doğum yapacak keçinin peşine bir çoban gönderme imkanı da yoktu.

Geçen hafta Pazar günü (21 Şubat 2016), “Pusula Plus Doğa gurubu”muzla Bezirgan yaylasından Kalkan’a yürürken, dağların tepesinde yüreği ve yüzü yanık bir davar çobanıyla karşılaşmıştık. Kucağında iki tane biri beyaz birisi siyah iki günlük oğlakları vardı. Yeni kuzulayacak keçileri de takip ediyorum ve bunları da tilkiye kaptırmamak için yanımdan ayırmıyorum dedi. Bir kuyunun başında epeyce sohbet ettik. Yeni doğan oğlaklarının üçte birini tilkiye kaptırdığını söyledi. Sürünün de dörtte birini dağların yüksek yerlerinde kurtlara kaptırdığını söyledi. Gerçekten çok üzücü bir durum.

Yani kazancının çok önemli bir bölümünü vahşi hayvanlara yediriyordu. İşi çok zordu. Zira tilkilerin acıktıkları zaman mutlaka yiyecek bulmak için köy ve kasabaların tavuk kümeslerine kadar indiklerini bilmeyen yoktur sanırım.

Kurt ve çakallar ise acıktıkları zaman, zorda ve darda kaldıkları için bırakın keçilere saldırmayı, çobanlara dahi saldırıyorlar. İşin hazin tarafı ise, zararlarını ispat etme ve devlete tazmin ettirebilme imkanlarının olmamasıydı.

Yüzü yanık sevgili çobanımız bir kot pantolon giymiş ve pantolonun dizleri bıçakla kesilmiş gibi her iki bacağı da kesilmiş ve lime lime olmuş. Gülerek dedim ki, “vay be çoban abimize bak hele, dağın başında dahi gençlik modasına uyuyor”. “Ne modası be abi, inan hepsini de çalılar yırttı” demesin mi? Gülmekten bir hal olduk tabi. Tabi bir uzman olmama rağmen “önyargının tuzağı”na ben de düşüvermiştim!!!

Dilerseniz yine dönelim kendi çobanlık hatıralarımıza. Rahmetli babam davarcılıktan hiç anlamazdı. O konuda merhum anacağım uzmandı. Zira onun çocukluğu dağlarda davar güderek geçmişti. Babam Bucak’taki evimizde, anamla bizler de Hökez’de “Toparın yatağı” diye tanımlanan yöredeki çardak evimizde kalırdık. Haliyle babam davarlarımızı da tanımazdı.

Babam bazen onbeş günde veya ayda bir defa dağa gelirdi. Döl alma zamanı yine bir gün dağa gelirken, yolda yeni kuzulamış bir anne keçi ve taze oğlağını görür. Hiç tereddüt etmeden, bizim olduğuna hükmederek oğlağı kucaklar ve anne keçiyi de ensesinden çekerek, çok uzun bir mesafeden getirmeye çalışır.

Babacığım kan ter içinde kalmıştır. Zira keçi gitmemekte direnmiş, babam da beni yabancı bildiği için gelmek istemiyor herhalde zannederek, keçiyi ve yavruyu bırakmadan uzunca bir mesai ve çaba harcayarak Toparın yatağı’ndaki evimize getirmiş. Anacığım babamı bu halde görünce, ne yapacağını şaşırmış. Babam bu kadın niye bana yardım etmiyor, elimdeki oğlağı alıp teşekkür etmiyor diye düşünürken, anam gerçeği pat diye ortaya koyuveriyor:

“Be adam elin keçisini ve oğlağını niye sürükleyip geldin? Zavallı babacığım şaşkınlıktan bi hal olmuş vaziyette, “Bu keçi bizim değil mi? Ama bizim bölgemizde buldum” der. Tabi bu arada babamın şaşkınlığı ve mahcubiyeti görülmeye değerdir. Anam hemen keçinin uzaktaki çoban komşumuz Alagözün Ali’nin olduğunu bilir.

Malum keçiler yavrulayacağı zaman kendilerine kuytu ve sakin bir yer ararken sürülerini terk ederek daha başka bölgelere gittiklerinin farkına dahi varmıyorlardı. İşin bu yönü gerçekten çobanları çok zorluyordu.

Babacığım zaten bin bir zorlukla getirdiği keçiden dolayı, tebrik edilip kutlanacağını beklerken başına gelene bir bakar mısınız? Neredeyse hırsız durumuna düştü. Telefon da yok ki, Ali dayıyı arayalım ve keçiniz bizde götürün diyelim. Perşembe pazarını bekleyeceksin pazarda Ali dayıyı veya yakın bir akrabasını göreceksin durumu açıklayacaksın ve gelip keçilerini götürecekler. Ayrıca keçi ve oğlağının bizim orada ne işi var? Konusunu da inandırıcı bir şekilde izah edeceksin. Hey yavrum heyy…

Keçi ve yavrusunu kendi haline de bırakma şansımız yok. Komşunun malı, aynı zamanda kıymetli bir emanet. Tahmin edebileceğiniz gibi, Ali dayının keçisi ve yavrusunu onlara haber verip gelip götürünceye kadar bir hafta gibi bir süre,  kendilerimizinkinden daha fazla ehemmiyet göstererek baktık. Yanlışlığı anlatırken, babamın davarlarımızla ilgili bilgisinin ne kadar yetersiz olduğu da ortaya çıkıyor ve babamın karizması çiziliyordu. Halbuki sığırcılıkta çok büyük bir uzman, yetkin bir üretici ve pazarlamacıydı.

Oğlaklarımız 100-120 arasında olur ve onları iki tana kuzulukta barındırırdık. Kuzuluktan çıkarılıp annelerini aramaları sırasındaki manzarayı herkesin görmesini ve şahit olmasını çok isterdim. İki dakika içerisinde her oğlağın kendi annesini bulup emmeye başlaması ise, ayrı bir hikmet idi. Bazı oğlaklar anneleri ölünce öksüz kalırlardı. Onların da süt emmeye ve anneliğin kokusunu almaya ihtiyaçları vardı. Kısa sürede yavrusunu tilki kapan annelere öksüz yavruları alıştırır ve emdirirdik.

Marketlerden mis gibi yoğurdu, peyniri, kaymağı, eti ve pirzolayı alarak yiyen insanlarımız, onları üreten yüreği ve yüzü yanık çilekeş çobanlarımızın dertlerini – emeklerini  yüreklerinde hakkıyla hissetmelerini diliyorum.

Selam sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.

23 Şubat 2016. Saat: 07.00. Antalya

 

Yrd.Doç.Dr. Süleyman COŞKUNER

Kaliteli Yaşam Uzmanı

 

 

( Oğlaklara Olan Sevgimiz başlıklı yazı S. COŞKUNER tarafından 23.02.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.