Telvesi hüzne delalet
bir sancının ilk evresi,
Muğlâk yaratıların
cebelleştiği öfke zerrecikleri
Beyhude bir telaş adsız
yerleşkemin izdüşümünde,
Gıybete dönük yüzlerin
örtülü peçesinde
Kıt kanaat söz
düelloları;
Rengi kara ve isli
gece,
Boyunduruğunda insan
ırkının,
Arz-ı endam eder düş sepeti
bağ bozumu
Donuk yüzümün
kayıtsızlığında,
Ilıman bir iklimin
özleminde,
Tıkıştırdığım çeyiz
makamının dantelli eşrafında
Bir adım ötemde oysa
ölüm.
Kıyamete çeyrek kala,
Geberen aşk makamının
silik nefreti iken soluduğu,
Tezahürü anlık bir tahakkümmüşçesine
Rahmet bellediğim beşi
bir yerde mutluluk,
Kısık sesinde dökerken
yaşlarını ince ince.
Kırık udumun kopuk teli
kadar serzenişe meyyal,
Aşka nazire edercesine,
Sandılar ki sükûtum
ikrardan.
İçimde kalmayan bir
ukdeye yığdığım,
Hüzün bekçileri adım
başında,
Kulak kepçem kadar isyankâr
belli ki
Sızan deli bakışlar,
yüksünsem de bertaraf edemediğim
Hazin yol izleklerine
yüklediğim minnet kadar:
Sondan bir öncesi
mademki güdümlü yankıların
Sol yakasında kürediğim
öbek öbek.
Hanidir soluyup ardından solduğum ölgün gün kadar,
Gülmeye doyamadığım o
pejmürde kılıksızlığında
Kırık gölgemi
sığdıramadığım dev ayna:
Oyunbaz bir dünyanın
istilası madem sır verdiğim
Adının son harfi iken
mizacını aşk bellediğim ölüm kadar
Silik bir iz iken
geride bırakmaya ant içtiğim.