Yüzyıllar boyunca bu coğrafyada, bu ülkede farklı etnik yapıda, farklı dil, farklı inançlarda ve farklı kültürlerde olan milyonlarca insan, Anadolu denilen bu güzel iklimde birlikte, barış içinde yaşamaya çalıştılar ama, tam olarak kalıcı bir anlaşma sağlayamadıkları da bir gerçektir.

 

Bu süreçte, bunca farklılıklarda olan toplumun, birbirleriyle içtenlikle, samimiyetle ve kardeşlik duyguları içinde yaşadıklarını söylemek, gerçeği tam olarak yansıtmaz sanırım.

Kürt “ben kürdüm” dedi, Türk, hayır sen de Türksün dedi,

Türk “ ben Türküm” dedi, Kürt, hayır sen de bizdensin dayatmalarıyla ayrışmalar sürdürüldü.

Bu ülkenin asıl sahibi benim derken biri, hayır bu ülkenin asıl sahibi benim dedi ötekisi.

 

Bayrak ve ulusal marş üzerinde ortak bir karara varamadı her iki tarafta, bu sorun gittikçe çözülmesi güç haller aldı.

Başta Anayasa olmak üzere, diğer pek çok yasalar üzerinde ortak bir karara varılamadı bir türlü.

 

 Yok senin dilinle, yok benim dilim konuşup yazılacak tartışmaları sürüp gitti yıllarca.

Ana dilini konuşana yasaklar getirildi. (şimdi serbest)

 Coğrafi bölgeler arasındaki ekonomik, sosyal ve kültürel farklılık ve kalkınmışlık konularındaki makas açıklığı  ve adaletsizlik hep var oldu.

  Bazen aleni, çoğu zaman her iki taraf da birbirlerine karşı olumsuz söz ve davranışlarla, farklılık algıları yaratmayı sürdürdüler.

Aileler, çevre, ve eğitim kurumları  çocuklara “onlar-biz” - ayrımcılığı ve düşmanlığı aşıladılar. Bu konu her ne kadar yatsınsa da bunun böyle olduğunu bilir.

Yetişen gençlik “Türk Milliyetçisi-Kürt Milliyetçisi” gibi ideolojik guruplar oluşturup, birbirlerine karşı cephe aldılar.

 Siyaset kurumu oy almak uğruna, iktidar olmak sevdasına bu gurupları yönlendirip, kendi istedikleri doğrultuda toplumsal  algı refleksleri oluşturarak, ateşe benzin döktüler.

Ortaya çıkan pkk terör örgütü tüm bu olumsuzlukların üstüne tuz-biber oluverdi.

 

Bu gün ülkede yaşanan bu olumsuzlukların sorumlusu/ sorumluları başta ülke yöneticileri olmak üzere, siyaset kurumları, bürokratlar, askerler, hukukçular, emniyet teşkilatı, STK lar, dernek ve sendikalar, aşiret reisleri, yerel yöneticiler ve halk olarak bizler, hepimiziz.

 

Soruna doğru tanı koymak, doğru bir tedavi ile sağlıklı sonuca varmak istiyorsak eğer,  sorunun sonucundan değil, nedenlerinden başlayarak kurulacak “sebep-sonuç“ ilişkileriyle analizi yaparak sağlıklı bir senteze ulaşmak olmalıdır.

 

Bu ülkenin öz be öz evlatları olan Kürt, Türk, Çerkez, Laz, alevi, suni ya da farklı etnisitede ve farklı inanışta olan  tüm insanların ortak bir amaçları olmalı. Bugüne kadar olmadığı belli.

Herkes bu farklılığın bir ülke zenginliği olduğunu anlamalı ve bu farklılıkları içselleştirmeli.

Hukukun üstünlüğü, insan hak ve özgürlükleri, toplumsal uzlaşma ile yeni bir anayasa ve yeni hukuk düzenlemeleri acilen yapılmalı.

Eğitimdeki yozlaşma eğilimlerine son verilmeli, eğitimde fırsat eşitliği, bilimsellik ve akılcılık esas alınarak esaslı bir “Eğitim Reformu” gerçekleştirmeli.

 

Siyaset kurumları din istismarcılığından, dini referanslardan, Kürt-Türk milliyetçiliği gibi ayrımcılıklardan, bölgecilik ve mezhep kışkırtıcılığından vazgeçmeli.

 

Ülkemin bugün içinde bulunduğu bu sancılı dönemde, yurttaşlar olarak her birimiz üzerimize düşen görevi, sorumluluğu sağ duyu içinde  yerine getirmek zorundayız.

 Hepimiz biriz, hepimiz  bir ANADOLU ‘nun  öz çocuklarıyız.

 

 “ayrımcılığa ve düşmanlığa son kardeşliğe birlikteliğe evet “

  sözleri sloganımız olsun dileğimle…

 

 

 

*muzaffer yıldırım

 

 

 

( Bugün İçin Söyleyeceklerimiz başlıklı yazı Muzaffer 45 tarafından 11.09.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.