B.




Hikmet Öğüt , anne , baba ve kardeşlerine bakmaktan evlenmeye vakit bulamamış , 90’a yaklaşmış yaşıyla ,sokaktaki kediler , evindeki çiçekler, komşuları ve sevenleriyle yaşayan ama yalnızlık duymayan , devamlı okuyan ,iman ve sevgi dolu bir İstanbul Hanımefendisi .

Hikmet Anne , bir hoca kızı . Babasından ilim , irfan , edep tahsil etmiş kültürlü bir hanım . Onun hayatında babasının çok büyük etkisi var . Diyor ki :

“ Babacığıma ‘Ne işle meşgulsünüz ? ‘ diye sorduklarında ‘ Talib-i ilimim !’ ( İlim isteklisi bir öğrenciyim ) derdi.

Soğuk , karlı bir kış günü omuzundaki tablalarda yoğurt satmak için karların içine batıp çıkarak rızkını arayan yoğurtçunun sesini duyunca ‘ Kızım,dedi ; yoğurt alır mısın ? ‘ ‘ Babacığım , yoğurdumuz var , dedim . ‘ Olsun kızım , dedi ; bu karda , soğukta yoğurdunu satmaya çalışan bu adam , elindekileri satamamış ki yine aynı yoldan geri döndü . Sen yoğurdu verecek yer bulursun .. ‘ ‘ Kime vereyim babacığım ? ‘ ‘ Komşulara verirsin .’

Babacığım ‘komşulara’ derken , evimizde kira vermeden kalan fakir muhacirleri kastediyordu ama onlara ‘komşularımız’ diyordu . “

Hikmet Hanım “ Nasıl bir aile ? “ sorusunu şöyle cevaplıyor :
“ Edep üzerine kurulmuş bir aile düzeni . Mutluluk , karşılıklı edep demektir . Ben , anne ve babamın münakaşa ettiklerini görmedim . dargınlıklar , kısa süreli konuşmamanın ötesine geçmezdi . Babamın , anneme kırgın olduğunu akşam eve geldiğinde elindeki çantayı anneme değil de bize vermesinden anlardık .

Eskiden bir çocuk 4 yaş , 4 ay , 4 günlük oldumu , ‘Besmele’ çektirilerek Kur’an eğitimine başlanırdı . Babam , Osmanlı döneminde Ihlamur Kasr’ında , Saray’daki şehzade ve sultanlara Kur’an öğretirdi .

Sıcak bir gün ders arasında küçük sultanlarla ilgilenen Haremağası buzlu bir limonata getirmiş . Babam içmiş. Biraz sonra Haremağası bir bardak daha limonata getirmiş . Babam onu da içmiş . Az sonra üçüncüyü getirince ‘ Artık içemeyeceğim .’ demiş.

Haremağasının cevabı şöyle “ Ama Hocam ; sen ‘Allah Padişahımıza , devletimize zeval vermesin ,demedikçe , millete dua etmedikçe ben sana limonata getirmeye devam ederim ‘

“ Mehmed Akif’in evi Fatih Sarıgüzel’de bizim eve komşu idi . Arkadaşlarıyla evimize gelip sohbet ederlerdi . Almanya seyahatinden dönmüş ; arkadaşları kendisinden gezip gördüklerini anlatmasını isteyince ‘ Çok yorgunum ‘ demiş . Kısaca anlatması istenince şöyle cevap vermiş ‘ Bizim Müslümanlığımız oraya hicret etmiş , onların gavurluğu bize gelmiş . ‘

“ Edep bir tac imiş nur –i Hüda’dan “ diyen Hikmet Anne , babasının İsmet paşa döneminde gizlice din dersleri verdiğini , dini öğretimin yasak olduğunu da ayrıca ekliyor .

Hikmet Anne’nin oturması , kalkması , konuşması bir edep timsali . Nasıl olmasın ki öyle edepli bir anne babadan tahsil etmiş . Bugün toplum olarak , insan olarak en çok ihtiyaç duyduğumuz şey “edep”tir .

Hikmet Anne çok şeyler anlattı : Yolda çantasıyla kendine çarpan kız , yolunun üstündeki kediye tekmeyle vurup fırlatan kelli felli adam , kapısının önünde sokak kedilerine yemek verirken çok kaba bir şekilde kendisini azarlayan komşu bey …

Eskiden herkes birbirine edep dahilinde ders verirdi . Yeri geldiğinde bir Haremağası bile Müderris (Profesör)’e ders verirdi .
Hiç kimse bundan rahatsız olmazdı . Herkes , adam olmanın hesabını yapardı .

Memleketteki en önemli kriz , ne ekonomi, ne işsizlik … Toplumumuzdaki en önemli kriz , insanlarımızdaki saygı , sevgi, hoşgörü , tolerans (tahammül) eksikliği ; kısaca edep fukaralığıdır .
( İstanbul Hanımefendisi başlıklı yazı A.Müfit KUTLU tarafından 16.11.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.