Ana rahminden dünyaya merhaba dediğimiz an,ağlamaya başladık bu ağlama sanki ömrümüzün sonuna kadar peşimizi bırakmadı.Acıktık ağladık,düştük ağladık,kavga ettik ağladık.Duygularını belli etme yöntemidir insanoğlunun ağlamak.Ne zamana kadar ağladık? Kelimelere sahip olana kadar.Kendimizi ifade edebilme yeteneğine sahip olana kadar.Bitti mi gözyaşlarımız?Hayır bitmedi asıl şimdi başlıyor.Kelimeleri kullanamadığımız dönemlerde ağlamalarımız kendimizi anlatma biçimiydi,ama şimdi kendimizi kimseye anlatamıyoruz,kelimelere sahip olmamıza rağmen ve kimseyi anlamıyoruz onların kelimelerine sahip olsak da.Aynı dili konuşmamıza rağmen, farklı yaşamlar,farklı hisler,farklı sosyal çevreler ve farklı kişiliklerimiz var hepimizin,farklıyız.Peki bu kadar farklılıklar içerisinde neden bir zamanlar hepimiz aynıydık yani masumduk,karnımız acıkınca ağlar annemizin kutsal memesine sarılır ve kana kana içerdik,evet bazılarımız farklıydı o süte kanmadık yetmedi daha başka şeyler istedik,veya hiç tadını bilmiyoruz sütün ama hepimiz masumduk.Aynı anne babadan olma değildik ama aynı neslin aynı varlığın devamlarıydık,İngiliz olarak doğabilirdik,yada bir Kızılderili yada şimdi ki gibi bir Türk.Bizi ayıran doğduğumuz coğrafyalardı sadece,anlatmak istediğimiz hep aynıydı.İnsandık hala da insanız ama büyüyünce galiba kayboluyor insanlığımız.Acılarımız şekillendiriyor bizi,ideallerimiz ve inançlarımız peki bunları şekillendiren etken neydi?Neydi?Bizi birbirine düşman eden,silah sıktıran kan döktüren.Hepimizin kafatasının içinde bir beyin var ve hepimizin içinde bir akıl var,vicdan var.Unuttuğumuz neydi,diyalog mu,anlayış mı neydi,hoşgörü mü?Evet.Masum bir bebeğin öldürülmesini ve bunu haklı gösterecek bir inanç sistemi bilmiyorum.Hiç birimiz Musa kıssasında yaşamıyoruz,özel durumları vardır hayatın,özel anları bu özelliği kaybediyoruz veya özel olduğumuzu unutuyoruz.İnsan olduğumuzu unutuyoruz,İstanbul sokaklarındaki pahalı bir elbisenin içindeki insanla,Hindistan’ın en ücra kasabasında doğan ,Hintli insanın,bir farkı yok.Dünya için ikisi de aynı yani ikisi de insan.Peki onları ayıran,birini Nepal de birini Amerika da birini Türkiye de var eden güç neydi bunu unuttuk mu?Elbette ki hayır.Tek verilecek cevap kaderdir,evet sadece kader buna inansak da inanmasak da.Yalnız şunu da bilmek gerekmiyor mu,dünyaya gönderiliş amacımız ve görevimiz ne?Görevimiz dünyanın hakimi mi olmak,çok zengin mi olmak,çok bilgili,çok kültürlü,çok akıllı,çok … olmak mı?Yoksa sadece ve sadece “mutlu”olmak mı?Yoksa … Olmak mı? Herkesin hayatındaki noktalı kısımlar farklı farklıdır ama gerçekte en önemli olan nokta nedir?İşte asıl sorumuz ve cevaplanması gereken gerçeğimiz bu.Evet mutlu olmak diyelim mesela,o zaman neden mutlu değiliz,o zaman neden hala ağlıyoruz,neden acı çekiyoruz,neden diye sormalıyız kendimize.Evet cevabı aslında basit ama uygulamada zor çok zor,çünkü elimizdekiyle yetinmesini bilmiyoruz elimizdeki güzelliklerin farkında değiliz,İstanbul da yaşıyoruz ama New York hayalleri kuruyoruz,İstanbul’un değerini bilmiyoruz kısaca bu şekilde tarif edebiliriz hayatı.Doğduğumuz an ağladık çünkü geldiğimiz yerin güzelliğini kavrayamadan,daha önce nerdeysek oradaki güzellikleri hatırladık ve ağladık,sahip çıkmadan,anlamadan,dinlemeden ağladık. Ağlıyoruz yaşımız otuz olabilir,yaşımız yirmi,kırk seksen olabilir ama meselemiz yaşam denilen bu hayatı hangi değerler üzerine yaşadığımızdır,artık ağlamıyoruz ,ağlamalarımız bile sahte çünkü,bu sahte gözyaşları inşa ediyor yeni dünyamızı ve bizler timsah gözyaşları döküyoruz.İdeolojiler uğruna gençliğimizi,hayallerimiz uğruna hayatımızı feda edebilecek varlıklarız.Hangi komünist mutlu olarak yaşamış ve hangi komünist mutlu etmiş etrafındakileri, yada hangi kapitalist mutlu olmuş yada hangi kapitalist mutlu etmiş etrafındakileri,hep şuna inandım bütün ideolojilerin hepsi ama hepsi insanları kendi kendinden uzaklaştırılmak için icat edilmiş birer oyuncaklardır.Peki ne için?Para için mi,servet,zenginlik,kadın,şan,şöhret,itibar için mi elbette ki bunlar birer etkendir ama bildiğim tek bir şey var “güç”için yapılmıştır,güçlü olmak için. Tarih sahnesinde çok güçlü insanlar gördük,okuduk,tanıdık,bildik ve neredeler şimdi.Hepsi er yada geç toprak oldu,inandıkları veya inanmadıkları tarafa geçtiler.Geçicez hepimiz er yada geç.O zaman bu kan gölüne,bu ideolojiler savaşına neden gerek var,eğer gerek varsa biz ne yapıyoruz?Kendimizi sorguya alınmış bir militan olarak düşünüyor muyuz?Filistin’deki bir gencin yerine koyuyor muyuz kendimizi,sorgulamıyoruz sorgulamıyoruz etrafımızı ve hala timsah gözyaşları döküyoruz,bir dindar oluyoruz,bir dinsiz.Dindar olunca da en acımasız kapitalistin yapmadığını yapıyoruz.Hükümetler kuruyoruz,hükümetler yıkıyoruz ve başlıyoruz diğeri demeye diğeri kim diye bakmıyoruz diğeri bizim bir parçamız ve biz bunu es geçiyoruz ahlar ve vahlar la yaşıyoruz.Namaz kılıyoruz ama kalbimizdeki putlara dokunmuyoruz,tamahkar bir şekilde şak şakçı bir zihniyetle sen orada kal sana dokunmuyorum deyip hala iki yüzlülük yapıyoruz.Ama şunu da biliyoruz hayat pasif kalmaya dayalı bir sistem değil,eylem gerekiyor,hareket gerekiyor.Elimizi taşın altına sokmamız gerekiyor ve hareket etmeliyiz,tek bir farkla acımasız olmadan,güç için değil,hak için hakikatler için,yeri geldiğinde hakikatlerimizi bile sorgulaya bilecek bireyler olmalıyız.Düşünmeliyiz kıyamet saatine kadar var olacak bu dünya da iyi ve kötünün savaşı sürecek ve bize düşen tarafımızı belli etmek ve gerçek den ağlamak,mazlum için ağlamak ve mücadele etmek ve artık yeter demek.YETER
( Yeter başlıklı yazı Recep Keleş tarafından 14.11.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.