Kaldırımdaki çocuk derlerdi bana. Ne zaman bir şeye sinirlensem bulunduğum ortamdan uzaklaşır, bir kaldırıma oturup geleni gideni izlerdim. Yüzümde çocuksu bir sevinç ve hüzün olurdu. Her şeye hasret yaşadım. Yalnızlığı sevdiğimden pek dostum olmadı. Kimselere güvenemedim. Nadir güler çoğu kez yalnız ağlardım. Akraba ziyaretlerine gitmekten nefret etmeye başladım. Gördüklerim hiç hoş değildi. Çocuklar sürekli ağlıyor. Koca eşine şiddet uyguluyordu. Öyle zalimdi ki hayat. Şiddete rağmen, çocukları ve her şeye rağmen sevdikleri adamlardan vazgeçemiyorlardı. Anadolu'nun biçare anaları! Çok şey gördüm. Şahit oldum görmezden gelerek. Elimden bir şey gelmedi. Çocuktum dayak yemekten korkuyordum. Ya beni de döverlerse diye. Şansım yoktu ağlamaktan başka. Yıllar geçtikçe büyüdüm. Değişen hiçbir şey yoktu. Ben yine aynı benim. Şiddet yine aynı şiddetti. Boyut değiştirdikleri de oluyordu kimi zaman. Kıskançlığın getirdiği ölüm gibi...
Anılar ki, hayatımızda nostalji bir taslak gibidir. Her
sayfada ayrı dert keder, nadir rastlanırdı tebessüme. Hüzünse yakamızı
bırakacak gibi değildi. Önce çocukluğumu gömdüm tarihin derin sayfalarına.
Sonraysa yılları bir bir... Soranlara hep aynı cevabı veriyorum. ‘'Kaldırımdaki
Çocuk'' öldü. Önceden kaldırımdaki çocuk dendiklerinde ben gelirdim akıllara.
Şimdiyse kaldırımda çürümüş beşer et parçaları gelir akıllara. Değişen bir şey
yok aslında. Ölenler kaldırımdaki çocuklar. Şiddetlerin ardı arkası kesilmiyor.
Kaldırımdaki çocuklar ölmeye mahkûmdur. Önce birimiz öldü. Sonraysa hepimiz. Hepimizin
başı sağ olsun