O yitmiş kalabalığın içinde düşe yatar sarhoştuk
İçimizde kırılmış sesimizin yüzölçümünü beslerdik
Ani ölümler nazlı bir değişimin kırık iç sesiydi
Kendi yazıtlarımızın kütüphanelerinde üşürdük
Gerçeği tanımayan düşler tarlasıydı rotamız
Kuytu koylarda kendi çığlığımı sınardım bazen
Dönüşü olmayan sesimin yankısını getirirdi kuşlar
Sendin oysa içimdeki o devasa derinlik
İpi kopmuş bir uçurtmanın peşinden koşardık
Her sözüm gönlünün sofasında çiçekler açtırırdı
Yoklukla çoğaltır varlığınla yüceltirdin şu ruhumu
Küflü bir çıngı olur öksüz ormanları öperdik
Hüzünler sarardık dalgalar yüzümüzü okşarken
Umudun retinasından aşka bakan göz gibiydik
Mavi gelgitlere soyunurdu yokluğunda denizler
Suskun dönence vaktiydi ardımdaki eskimiş çağ
Niteliksiz ölümler mezarlığına menekşe ekerdik
Dünlerin hazin kayıtlarını unutturur iken insanlar
Özleme üşürdük bazen birbirimizin koynunda
Dağ ölüme direnir yalanlar utanırdı ahirimizden
Biz ayrık otlarının içinde açan güller gibiydik
Selahattin YETGİN