Temkinli ve utangaç gece,
Başımda bir dilim gökyüzü
Rüzgarla savrulan ince yaslı dallar
Ve ellerime bulaşan yıldız tozu…


Sonunda öğlen oldu. Zaman, inleyerek rampa çıkan yaşlı bir kamyon kadar yavaş bugün.

Sabahtan beri aynı rapor üzerinde çalışıyorum. Süslü birkaç cümleyle bağlamak lazım artık diye düşünürken, ekranın sağ alt köşesinde sessizce değişen saate takılıyor gözlerim. 12:34 Gönüllüyüm zaten işten uzaklaşmaya, düşüncelerimin ilk hamlesinde heyecanıma yenik düşüyorum. Masamdan kalkıp cam kenarına sığınıveriyorum.

Gözlerim elimdeki telefonda; kapağını istemsizce ileri geri kaydırırken, parlak kadranlı saatin saniyeleri kat edişini izliyorum. 12:40, 12:41…

Yan odalardan birinde telefon ısrarla çalıyor. Öğle tatili olduğunu ispatlarcasına boş koridorlarda yankılanıyor ses. Benim beklediğim de bir telefon sesi, ama bu değil.

Merdivenlerden neşeli ve aceleci gürültüler geliyor kulağıma. Eski Amerikan filmleri ritmiyle dans ediyor sanki adımlar. Aydın bu, hadi oğlum yemeğe diyecek şimdi. Israrlarına anti tezler üretecek dudaklarıma destek verircesine, sağ elimle çenemi sıvazlıyorum. Sakallarım batıyor parmak uçlarıma, akşama berbere uğramaya karar veriyorum.

“Hadi yemeğe” diyor Aydın. O kolunu kapının pervazına dayamış gözlerimin içine bakarken, ben ördek desenli kravatına dalıyorum. Düz, ters, yan onlarca minik ördek takla atıyor mavi kravatında. İster istemez sırıtıyorum, ciddiyetim bozuluyor. Artık ne desem faydasız, liseli kızlar gibi boş boş camdan bakarken yakalandığıma göre; işim var mazeretine de sığınamam. Mecburen takılıyorum peşine.

Yemekhane kalabalık. Personelcilerin masasına yönelen Aydın’a uyduruyorum adımlarımı. Gürültülü konuşmalara dahil olmadan, soruları kısa cevaplarla savuşturarak yermiş gibi yapıyorum. Muhabbet koyu, grup kalkmak bilmiyor masadan. Odamın dinginliğini özlüyorum. Telefonuma attığım son çaresiz bakışın ardından aniden ayaklanıyorum.

“Afiyet olsun arkadaşlar, ben işe dönüyorum” diyorum masadan uzaklaşırken. Aydın’ın sesi geliyor ardımdan. “Ne işiyse bu her öğlen” kısık birkaç gülüş eşlik ediyor cümleye, aldırmıyorum.

Odamdayım. Bir kez daha kontrol ediyorum telefonumu 13:15. Aramadı diyorum kendi kendime. Canım sıkılıyor.

Günün geri kalanında başımı işten kaldırmıyorum ki düşünmeye fırsatım olmasın. Akşam sıradan; karımla bir iki cümle, oğlanla ders hikayeleri. Bir an önce yatmak istiyorum. Biliyorum ki günlerdir uğraştığım denklem yastığımda beni bekliyor. Olsun, rahatsız değilim.

Yalnızca bir kez gördüm onu. Biraz sohbet ettik hepsi bu. Birkaç kez de mailleştik. Derken telefonlar başladı. O aradı daha çok. Havadan sudan konuştuk hep; işten, kitaplardan, sıradan şeylerden işte. Bir keresinde beni aramaya neden ihtiyaç duyduğunu bilmediğini söyledi. Ara dedim, ben seni özlüyorum. Yanıt suskunluk oldu, alınmadım…

Uyuyamıyorum, yapış yapış ter içinde bahçeye atıyorum kendimi. Zaman bana küs bugün.

23:56, 23:57, 23:58 …


( Zaman Küstü başlıklı yazı gulgun-oztur tarafından 19.10.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.