YURTTA BARIŞ CİHANDA BARIŞ

Yazımızın başlığı bilindiği üzere devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün veciz bir sözüdür. Bu veciz sözü birçok yerde okuyup duyduğumuz gibi devlet adamı, yazarçizer ve entelektüeller tarafından da sıkça dillendirilmiştir.

Peki, bu sözün ilk kısmı olan yurtta barışı ülkemizde sağlayabildik mi? Maalesef bu soruya evet deme olanağımız yok. Yakın zamanda da olacağa benzemiyor. Çünkü millet olarak öncelikle ortak hedeflere sahip değiliz. Birimizin ak dediğine diğerimiz hiç düşünmeden kara diyebilmektedir.

Ülkemizde siyasetçi siyasetçiyle, bürokrat bürokratla, STK’lar STK’larla, sendikalar sendikalarla,   çalışanlar çalıştıranlarla, komşular komşularla, vatandaş devletle, devlet vatandaşla vb. hep kavgalı olmuş, bir türlü ülkemizde barış ve huzur maalesef sağlanamamıştır. Dolayısıyla bu veciz sözün ikinci kısmına da bir türlü geçme ve düşünme fırsatı bulamadık.

Yurtta barış, cihanda barış” oldukça anlamlı bir sözdür. Peki, bu sözle ne söylenmek istendiği üzerinde kafa yorduk mu? Buna da cevabımız kocaman bir hayırdır maalesef.

 Atatürk’ün bu anlamlı, anlamlı olduğu kadar da üzerinde düşünmeyi gerektiren sözünü, bu zamana kadar maalesef yanlış anladık, yanlış yorumladık ve yanlış yorumluyoruz. Neticede anlamak da istemiyoruz.

Son Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa kemal Atatürk bu sözüyle Türk milletinin ezelden ebede intikal eden ve edecek olan cihan hâkimiyeti ya da Nizam-ı Âlem idealini dile getirmiştir.

 Hâlbuki bizim hariciyemiz ve entelektüellerimiz bu zamana kadar bu sözü söylenme amacı dışında yorumlayarak, pasif ve durağan anlamlar yüklemekten öteye gidememiştir. Yeni açılımlar ve yorumlar getirememiştir.   

Peki, bu söz laf olsun diye durup dururken mi söylendi sorusunu sormak hakkımız değil mi?

Yazdığımız bu satırları okuyan pek çok okuyucumun kafasında belki şu sorular oluşabilir.

Bu sözden cihan hâkimiyeti ya da Nizam-ı Âlem anlamını nereden çıkarıyorsunuz?

Sana mı düştü böyle sonuçlar çıkarmak?  Diyebilir.

Bence demelerinde hiç bir mahsur yoktur.  Çünkü “soru ilmin babasıdır” prensibine dikkat kesilenlerdenim.

Neticede Atatürk bu sözle, tarihimizdeki bütün büyük Türk kağan, hakan, Padişah ve devlet adamlarının cihan hâkimiyeti ya da Nizam-ı Âlem idealleri için söyledikleri sözleri bir başka ifadeyle dile getirmiştir. 

Biz bu sözden başkalarının ülkelerini gidip işgal edelim, vuralım, kıralım sonucunu çıkarmıyoruz. Atatürk’ün bu sözle cihan hâkimiyeti ya da Nizam-ı Âlem idealini veciz olarak ifade ettiğini iddia ediyoruz.

Bu sözden bu güne kadar Türk elitlerinin ve hariciye yetkililerinin anladığı “etliye sütlüye karışma”, “suya sabuna dokunma”, “duymadım, görmedim, bilmiyorum, karışmıyorum”, “kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok” şeklindedir.

Bu ifadeler Türkiye’nin ilkesiz, iddiasız, idealsiz, yol haritasız olunduğuna işaret eden sözlerdir.

Ancak siz karışmasanız da, istemeseniz de, karşı çıksanız da, birileri gelip size, komşunuza, kardeşlerinize vb karışıyor, ülkelerini işgal ediyor, işkence ediyor, sürüyor, eziyor,  hatta yok ediyor.

 Evet, dünyada barışı sağlayabilmek ancak ve ancak Küresel düzeni sağlayabilecek güç ve kudretine sahip olmakla mümkündür. Yoksa kendi ülkesinde barışı sağlayamayan bir ülkenin dünyadaki barışı sağlaması mümkün mü? Elbette mümkün değil.

Bu şuna benziyor. Aile kavgaları ayyuka çıkmış bir komşuyu nasıl hiç kimse dikkate almazsa, kız vermez gelin almazsa, kendi içinde kavgalı olan bir devleti de kimse kala almaz.

Atatürk’ün bu veciz sözünde ne deniyor. Önce yurtta barış. Sonra Cihanda barış. Kendi içinde ya da ülkesinde barışı sağlayamayan bir ülkenin dünyaya barış getirmesi mümkün değildir.

  Bu açıdan bakıldığında Atatürk’ün bu sözü, beğenirsiniz beğenmezsiniz Sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu dışişleri bakanlığına geldikten sonra Türk dış politikasına yeni bir bakış açısı olarak yansımıştır.  Dış politikada radikal değişiklikler yapılmıştır.

Bu bakış açısı Türk milletinin tarihi idealleri doğrultusunda bir bakış açısını da ifade etmektedir. Başarılı olup olmaması ülkemizdeki bütün kesimlerin bu hedefler ya da idealler doğrultusundaki adımları sürdürüp sürdürmemesiyle bağlantılıdır.

Bu bakış açısında Türk milletinin uzun yıllardan beri kabuğuna çekilmiş, pısırık, durağan, iddiasız, idealsiz ve pasif pozisyonundan aktif pozisyona geçildiğini görüyoruz.

Dolayısıyla Türkiye bu politikayla birlikte “etliye sütlüye karışma” anlayışından, dünya düzeni ve barışı konusunda “bizimde söyleyeceklerimiz var” anlayışına geçmiştir. Bu bakış açısı Atatürk’ün “Yurtta barış, cihanda barış” sözüyle ifade ettiği hedeflerle de uyuşmaktadır.

İşte Atatürk’ün bu sözle Türk milletine asıl vermek istediği önemli mesaj budur. Bu da öncelikle yurtta barışı sağlayıp dünya çapında politikalar uygulamakla mümkündür. Yoksa bu söz havada kalır.

Kısaca ifade edecek olursak, ülkenizde barışı sağlamadan, küresel güç olmadan ve Küresel düşünmeden ya da küresel çapta idealleriniz olmadan yer Kürede ne barış sağlayabilirsiniz, ne düzen kurabilirsiniz, nede sizi bu günkü Küresel güçler dikkate alır.

 

 

( Yurtta Barış Cihanda Barış başlıklı yazı İ.Sarıçay tarafından 10.03.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.