Salih ile Cemile okul gezisiyle Kuşadası’na gelmişlerdi.
Şirin ilçeye ilk gelişleriydi. Büyülenmiş gibiydiler. Uçsuz bucaksız
deniz, hafif dalgaların çarptığı yosun kokulu kayalıklar, cennetimsi
manzara, doğal güzellikler, yemyeşil ağaçlar ve binbir çeşit, binbir
renk çiçekler… İnsanın her şeye âşık olası geliyordu bu güzelim yerde.
Salih de hem Kuşadası’na, hem arkadaşına âşık olmuştu. Tertemiz havanın
etkisiyle romantizme bırakmışlardı kendilerini…
İskeleyi dolaştıktan sonra, mavi suların kıyısından yürüye yürüye Güvercinada’ya doğru geldiler. Ağır ağır kalenin merdivenlerinden çıktılar. Adacıkta ağaçlar arasından Yılancıburnu’nu seyrettiler. Kalenin içerisinden yukarıya çıktılar. Kalenin tepesindeydiler. Şirin ilçe buradan ne güzel görünüyordu. Limanda iki büyük gemi denizi adeta süslüyordu. Burçlar arasından uçsuz bucaksız masmavi suları seyrettiler. Daha sonra fenerin önünden geçerek surlara yaklaştılar.
Uçurum içlerine ürperti verdi. Yerden bir iki taş alıp denize fırlattılar. Gezmeye devam ederken bir yatıra denk gelmişlerdi.
Salih ‘’Bak Cemile burada galiba bir Dede yatıyor. Gel dua edelim.
Evlenmemiz için dua edelim. Dileğimiz belki gerçekleşir’’ diye seslendi.
Dedenin karşısında durdular. Ellerini kaldırdılar dua etmeye
başladılar. O günkü Güvercinada gezisini tamamlayıp daha sonra Kuşadası
çarşısına girdiler. Turistik dükkânlarda satılanları inceleyip alışveriş
yaptılar.
Aradan birkaç yıl
geçmişti. Dilekleri tutmamıştı. Cemile başka bir oğlanla anlaşmış,
Salih’i sevgi yolunda yalnız bırakmıştı. Birkaç yıl daha geçtikten sonra
Cemile evlenmiş, Salih de onu artık bir daha hiç görmemişti.
Salih iş icabı o yıllardan sonra arasıra Kuşadası’na geldi. İşini
bitirdiğinde Ada’yı dolaşmaya çıkardı. Geçenlerde yine Kuşadası’ndaydı.
İşlerini bitirdikten sonra Güvercinada’ya uğradı. Her şey ne kadar
değişmişti. Kuşadası’nın her tarafı binalarla dolmuş, liman değişmiş,
yeni yollar yapılmış, kendisi de artık yaşlanmaya başlamıştı.
Adacık’ı dolanırken aklına ister istemez gençlik aşkı geldi. Biraz
sonra da kendisini Dede’nin karşısında buldu. Ellerini duaya kaldırıp,
bir Fatiha okudu. Tam ayrılacakken dayanamadı, Dede’ye seslendi:
‘’Dede, neden duamızı kabul etmedin? Neden evlenemedik biz?’’
O anda bir mucize gerçekleşti.
Dede, Salih’in kalbine seslenmişti:
‘’Evladım, kabul etmedik duanızı çünkü kız arkadaşın seni sevmiyordu, o senin gibi dua etmedi!’’
‘’Yaa’’ diye mırıldandı Salih hüzünle.
‘’Evladım biz de seni, seni seven bir kızla evlendirdik, şimdi iyi değil mi, mutsuz musun?’’
‘’Yok Dede, mutsuz değil mutluyum, sadece merak ettim de ondan sordum.’’
‘’Evladım, sen, seni seveni sev. Sevmeyene fazla kafanı yorma. Biz işimizi biliriz.’’
‘’Haklısın Dede’’ dedi Salih. Dedenin toprağını tutup okşadı. Ona bir
Fatiha daha okudu. Eskiden beri severdi Dede’leri.
Şamanlık ruhunda
vardı Salih’in. Yörük atalarından kalma inançları, damarlarından geçen
Türk kanı, dedelere saygı ve sevgisini her zaman sürdürmesine neden
oluyordu. Dede’ler Tanrı adamlarıydı.
Yazarın
Sonraki Yazısı