Farklıydı… Hiçbir söyleyeceğini içinde saklayamayan ne söyleyecek ise hiç çekinmeden söyleyebilen bir yapısı vardı. Sert görüntüsünün aksine başkalarının mutluluğundan pay çıkartacak kadar yumuşak kalpli, kırılgan ve çok duygusaldı. Bilerek ve isteyerek kimseyi kıramaz, farkında olmadan birisini kırmış ise o kişiden daha fazla üzülür, gülen birinin mutluğuna ortak olup, üzgün birinin dertlerini hiç çekinmeden paylaşabilirdi. Farklıydı… Çoğu ciddi konulara bile esprili bir şekilde yaklaştığından yanlış anlaşılır, sonrasında aslında öyle demek istememiştim kendisini savunmaya çalışırdı. O sıralar hayatında hiçbir şey yolunda gitmiyor, mutsuzluğu tavan yapmıştı. 

 

Kafasını kurcalayan onca problemlerden uzaklaşmak, kendisini birazcık da olsa rahatlata bilmek için mahallede bulunan çay bahçesine takılıyor dostları ile sohbet edip tavla oynayarak üzerindeki stresi atmaya çalışırdı. Sıcak bir yaz günü sabahıydı, çay bahçesine giderek her zaman oturduğu, söğüt ağcının altındaki masasında yerini aldı. Demli bir çay söyledi. Göz ucuyla hafifçe etrafı kesip,  masasına davet edebileceği kendisi ile tavla oynayacak tanıdık birilerini aradı… bulamadı. Canı sıkıldı… -‘Uyuyun bakalım uykucular uyuyun, çayımı içene kadar geldiniz geldiniz yoksa bu gün beni bir daha çok zor bulursunuz’ diyerek kendince kendisine teselli vermeye başladı. Her zaman tıklım tıklım dolan hatta çevre masalardan sandalye takviyesi yapılan masasında kimsecikler yoktu. Zamanla bahçe tamamen dolmuş boş bir tek masa kalmamıştı. Sıkıntısı iyice arttı biri masasına gelse içindekileri anlatıp rahatlayacaktı -‘gelmeyin bee gelmeyin’ diye homurtularının arasında tanıdık bir sima bulabilir miyim umuduyla bir kez daha etrafına bakındı. Tanıdığı kimsecikler yoktu bahçede. Yavaş yavaş toparlansam bari diye içinden geçiriyordu ki bir ses ile irkildi. Daha önce hiç görmediği bir bayanın sesi idi bu

 –Merhaba beyefendi müsait bir masa bulamadım izin verirseniz masanıza oturabilirmiyim dedi kibarca bayan

­  —tabikide buyurun bende laflayabilecek bir arkadaş gelir mi diye bekliyordum şans bu gün de kimsecikler gelmedi dedi.

Daha önce hiç görmediği bu bayan

—bitirmem gereken ufak tefek işlerim var kusura bakmazsanız onları halledeceğim dedikten sonra çantasından bir defter çıkarıp bir şeyler yazıp çizdi. Beş on dakika uğraştan sonra çantasından çıkarttıklarını tekrar yerine koyarak Cemal’ e seslendi

—İşim bitti, sizinde hiçbir arkadaşınız gelmedi isterseniz ve zamanınız var ise birkaç el tavla oynayabiliriz sizinle

—tamam, ama bayanda olsanız yenerim söyleyeyim deyip gülümsedi Cemal. Bu arada ben Cemal arkadaşlar Huysuz da diyorlar diye ekledi.

—Cemile ismim memnun oldum Huysuz bey dedi Cemile tanıştılar..

Cemal çok şakacı, güleç, muzip hayatı ti ye alan biri idi –Biliyorsanız oynayalım yormayın yoksa beni diyerek ilk selamdan sonra Cemile’yi kızdırmaya başladı.

Cemile’nin Huysuzdan hiçte aşağı kalır tarafı yoktu. –Huysuz bey oyun sonunda çok daha fazla huysuzlanacaksınız bilmenizi isterim diyerek peşin peşin altta kalmayacağını gösterdi.

 

Oyun başladılar. Huysuz Cemile’ yi her defasında yeniyor bütün muzipliği ile -siz bu oyunu gerçekten biliyor musunuz Cemile hanım diyerek Cemile’yi çıldırtıyordu. Cemile Huysuzun düşündüğünden çok daha fazla sinir oluyor yenmek için bütün gücünü ve yoğunluğunu oyuna aksettiriyor ama sonuç hiç değişmiyor her seferinde yenilmekten kurtulamıyordu. Siniri yüzüne yansıyan Cemile’nin bu hali Huysuzun çok hoşuna gitmişti. Cemile ile uğraşmaya devam etti  

–İsterseniz siz bu oyunu öğrenince devam edebiliriz ne dersiniz diyerek onun sinir katsayısını birkaç kat daha artırdı. Cemile sonunda pes ederek siz daha iyisiniz yeterli bu kadar deyip oyunu bitirdi. Bunu fırsat bilen Huysuz aynı anda garsona seslendi,

 —Garson kardeşim Cemile hanıma soğuk bir soda getir ücreti benim hesaba eklersin’ dedikten sonra Cemile’ ye dönerek

–için için hazmı kolaylaştırır, yarında buradayım beklerim ayrıca sizi tanıdığıma çok memnun oldum deyip yavaş adımlarla bahçe çıkış kapısına yöneldi. Cemile yapılan bu harekete sinir krizleri geçirmiş, gelecek olan sodayı Huysuzun kafasında paralamayı geçiyordu içerisinden. Bir taraftan da yarın olsun görüşeceğiz seninle diyerek kendini teskin etmeye çalışıyordu.

Yarın olmuş Huysuz her zaman oturduğu söğüt ağcının altında çayını yudumladığı sırada Cemile belirmişti bahçede. Huysuz hafif ve alaycı bir şekilde gülümseyerek

–sanırım yenilmeye doyamadınız ve tekrar yenilmeye geldiniz buyurun yine yeneyim sizi diyerek dün kaldığı yerden sinir etmeye başlamıştı bile Cemile’yi.

Günler haftaları haftalar ayları kovalamış Huysuz ve Cemil’e çok iyi arkadaştan öte dertlerini paylaştıkları birbirlerinden ayrı yapamayan iki arkadaş olmuşlardı. Artık tek ortak noktaları tavla değil hayatlarında yaşadıkları acı ve tatlı kesitlerdi. Yine bir gün sohbet esnasında Cemile Huysuza

— Huysuz sana bir şey söyleyeceğim ama yanlış anlaşılmaktan korkuyorum diye seslendi.

—ben mi seni yanlış anlayacağım yok daha neler diye ekledi Huysuz. Cemile biraz utangaç ve sıkılır bir vaziyette

—Sanırım ben sana âşık oluyorum.

 Hiç beklemediği anda böyle bir şey duyan Huysuz ne diyeceğini şaşırmış çok heyecanlanmıştı.

—biliyorsun ben boşanmış birisiyim, sen ise hayatının daha baharındasın hem önünde bitirmen gereken bir üniversite hayatın belki doktoran ve kocaman hiç kullanılmamış tertemiz bir hayat sayfası var dedi.

—Biliyorum bunları çok konuştuk sadece bil istedim diye ekledi Cemile

—Gerçeği duymak istiyorsan aslında bende seni seviyorum dedi kısık ve mahcup bir sesle. Ama senin ile ben asla olmaz biliyorsun değil mi diye ekledi.

 —biliyorum ama… diyebildi konuşmayı bitirdiler.

Aslında Huysuz o kadar çok seviyordu ki Cemile’yi onsuz nefes bile almak istemiyordu. Okulda iken başına bir şey gelir ise den, uyurken üstü açık kalıyorsa ya kadar her an onu düşünüyordu.

Bir hafta sonu Huysuz çarşıda ki işlerini halletmek için evden çıkmıştı ki üç beş adım sonra yolda uzun zamandır görmediği çocukluk arkadaşı Bekir’ le karşılaştı. Bekir ile sarılıp uzun uzun hasret giderdiler. Bekir, Cemal’e

—Cemal karşılaşmamız bir tesadüf değildi aslında bende seni görmek ve görüşmek için sana geliyordum dedi devam etti

—Adana’ dan bizim şirket ile alakalı çok cazip bir iş teklifi aldım. Benim burada işlerim çok yoğun ama gelen teklif o kadar çok cazip ki bu işi kaçırmak istemiyorum ve herkese de güvenemiyorum. Senin bizim şirkette çalışır iken yapmış olduğun işin aynısı kardeşim. İşçilerin başında duracak günlük raporlar hazırlayıp bana sunacaksın lütfen kırma ikimizde kazançlı çıkarız sadece bir senecik dedi.

Cemal biraz düşünmek için zaman istedi. Düşüneceği iş değil bu ayrılığın Cemile’ yi ne kadar üzeceği ama sonucunda ona neler katabileceği idi. Öyle çok seviyordu ki Cemile’yi

—benim gibi boşanmış bir adamla ne geleceği olabilir ki önünden çekilmeli sevdamı kalbime gömüp gitmeliyim. Ben gitmeliyim ki o sonrasında bin mutlu olsun diye mırıldandı.

Gitmeliyim derken bile canı öyle acıyordu ki. Eve geçti kanepenin üzerine oturdu uzun uzun odanın boş duvarlarında gezdirdi gözlerini, her yere Cemile’nin hayali yansıyor bu da acısını misli misli artırıyordu. Bir ara masasının çekmecesine ilişti gözleri. Yıllardır önce bıraktığı ama eve gelen misafirleri için almış olduğu sigara geldi aklına. İçeyim rahatlarım diye düşündü. Sonra bir tane içersem hep içerim boş ver dedi. Yıllarca içtiği zıkkımın kendisine neler yapabileceğini ve tekrar onu esir alabileceğini biliyordu. Ama yıllar sonra kendisini ilk  defa bu kadar yalnız ve çaresiz hissediyordu. Dayanamadı paketten bir sigara aldı.. yakmak için kibrit çakmak aradı bulamadı. Mutfaktaki ocak geldi aklına oradan yakarım nasıl olsa dedi. Hızlı adımlarla mutfağa geçip sigarasını yaktı. İki nefes çekti yıllardır içmediği için başı dönüyor ve yine mırıldanıyordu

—Ey sigara artık hiçbir şey benim başımı Cemile’nin aşkı gibi döndüremez benimle uğraşma’.

Sonra iki nefes daha çekti. Öyle üzülüyordu ki Cemile’ den ayrılacağına hiçbir şey umurunda değildi. Gitti içerideki sigara paketini yanına aldı içti içti. Bir yandan da

—gün gelecek sana olan sevgimin büyüklüğünü anlayacak ve beni affedeceksin Cemile diye dert yanıp gözyaşlarına hakim olamıyordu. Birden ayaklandı bir gün anlarsın… Hem de öyle bir anlarsın ki Cemile… deyip telefona sarıldı. Aradığı Bekir’di ve ona teklifini kabul ettiğini ve bir an önce işe başlamak istediğini söyledi.

( Tek Suçsuzdu Cemile-1 başlıklı yazı Tartaros tarafından 21.02.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.