Online Üye
Online Ziyaretçi
Bin bir milletin yaşadığı Selanik’te, Rumların balık için indiği iskelede birbirleri için “Kalipsarya” yani bol balık dilekleri içinde zamanının en iyi esnafı.
Rendalı Rüstem, hali vakti yerinde olmasına rağmen, dört kızın içerisinde geleceğini hesap ederken hayıflanan, bunca malı mülkü, konağı, hanı kime bırakacağını bilemeyen, üzüntü dolu, kederli bir babadır.
Hasılı dört kızın biriciği Rüstem Ağa’ya Mehmet adında birisi gelir. Dükkanın kapısını aşındırır, elbiseleri yoklar, tezgahın üzerinde duran İran basması kadifeye şöyle bir dokunur.
“Hayırlı işler ağam” der mütevazılıkla, “bana iki kulaç İran kadifesi, bir kulaç da Bursa ipeği verir misin?”
Bir gelir, iki gelir, on gelir, yirmi gelir, derken yol eder Rüstem’in hanını. Kader bu ya yazmışsa, çeviremezsin, akıyorsa durduramazsın. Gelir gider zaman, yorulur ayaklar da yine olan olur.
İşe girer Mehmet orada. aklı, firaseti yerinde, zihni de muazzam çalışmaktadır. Önce eşyaları toplar, depoda çalışır gel zaman git zaman tüm işleri eline alır. Beğenir de Rendalı Rüstem oğlanı.
Mehmet’i anlatırken bir parantez açmalıyım ki, Rendalı’nın dört kızının üçü evlenmiş, son kızı Fitnat ise on sekizine yeni basmış, gelen talipleri bir bir geri çevirmiştir. Bir tek o kalmıştır. Evin son kızı, gülistanın son gülü olur derler ya Rendalı için de Fitnat evin son kızı gülistanının son çiçeğiymiş. Babası, kızını el üstünde tutar bir dediğini iki etmezmiş.
Görür Mehmet Fitnat’ı. Fitnat görür Mehmet’i. Beğenirler birbirlerini. Aşık da olurlar hani. Bir müddet gözler raks eder birbirine sonra eller tutar bir diğerini. Fısıldar yürekler her ikisine de. Yara açılır, kanar durur birbirine kan. Aşk bu ya illet gibi bulaşır iki gence de aşık olurlar birbirine.
“Ağam” der Mehmet. Titrer sesi tıpkı göğsünün orta yerinde atan kalbi gibi. “Fitnat’ı senden istemeye gelmek ister anamla babam.”
“Eyvallah” der Rendalı. Sever Mehmet’i de sevdiği kızı da, kızı Fitnat’ı da.
Mehmet’in ailesi köyden torlar toplar çıkınını da hediyesini de gelirler Selanik’e. Kalırlar da bir kaç gün. İsterler Fitnat’ı.
“Allah yüzünün güzelliğini dünyana versin kızım” der Mehmet’in anası. “Bir ömür güzellik göresin.”
“Allah öptüğün elin oğlunu senin yazgınla bir etsin” der Mehmet’in babası, “yuvanız her daim bereket içinde yeşersin.”
Düğün günü beklenir. On derken sayılar bir bir eksilir son üç güne gelinir. Evleneceklerdir. Beraber olacaklardır. Artık mutludurlar.
Hikâye buraya kadar güzeldir. Okudum. Okuduklarımı kendi içimde tarttım, kurguladım. Sonra buraya aktardım. Hikâyenin yazılışı farklıdır belki, ama aynı tema içerisindedir. Her neyse, o seneler, 1800′lü yılların sonu, ihtimal kuvvetli olmasa da 1893-1894 senesi içerisinde Balkan Harbi sonuçlanır, savaştan çıkan askerler çıkar gelir Selanik’e.
Her yer hüsrandır, her yer acı. Kan revandır Selanik’in cumbalı evlerinin duvarı, yokuşlarının başında duran çeşmeleri. Cumbalı evin penceresinde açan sardunyalar kırmızı çiçeğe dururlar o sene, hanımelleri kan kızıldır.
Her şeyin yanı sıra bir hastalık illet olur Selanik’e. Kolera. Bilindik, duyulduk şey değildir. Savaş zamanıdır zaman. Bilinse de, duyulsa da elde avuçta olmayınca devletin nasıl bulur çareyi? Bir bir yitip gider insan. Yok olur sardunyalar, kan kırmızı olan hanımelleri çiçeğini bozar. Hasılı yitip gider Selanik.
Derken düğüne üç gün kala hastalık Fitnat’a da bulaşır. Günden güne erir on sekizlik çıtı pıtı kız. Ateşlenir önce, sonra kusar, yedikleri durmaz midesinde. Takaatsiz kalır bedeni. Erir günden güne.
Düğün günü al kanlı bir gelinlik çıkar evden. Koskoca konaktan küçük kız Fitnat’ın cılız bedeni gider. Hafif bir meltem eser önce sanki alıp götürecektir Fitnat’ı. Kızıl bir güneş yerleşir kalır gökyüzüne sonra.
Geriye Mehmet kalır bir tek. Hüzünlü, kederli. Ağlamaklı gözleri.
Hortacı Süleyman Efendi Camii’nde kılınacak cenaze namazında bir köşeye çöker. Ağlamalı sesiyle veryansın eder Selanik’e kınası yakılmamış gelin için.
Bundan sonrasına yazmak ve söz düşmez. Bundan sonrası aşağıdaki türküyü dinleyip düşünmektir!..