Kudurmuş Yaban Köpekleri
ELİF
14. Temmuz 2006. elif yavrusunu bağrına basmış, adeta top ve mermiden,
onun çıkarttığı gürültü ve gümbürtüden, Ahmet’ini korumaya çalışıyordu.
Ancak bu top, roket, güdümlü füze ve benzeri silah ve seslerinin
dineceği duracağı yoktu. O gece başlamıştı İsrail saldırısı. Yukarıdaki
İsrailli pilot Abraham; büyük bir zevk alıyordu bombaları masum
insanların üzerine bırakırken.
--- Geberin pis köleler, kahrolun iğrenç İslam uşakları……
Abraham kudurmuş bir köpekten farksızdı. Aşağıda, bombaların düştüğü
yerde olsa aslında bu kadar cesaretlide olamazdı. Abrahamı cesaretli
kılan şey, sadece masum insanlara, savunmasız insanlara, özellikle
Müslümanlara acımasızca saldırırken, onların karşılık vermediğinden emin
olmasıydı.
İsrail, Lübnan’a saldırıyordu.
Hem suçlu, hem güçlüydü.
Allah (cc)’ın lanet ettiği millet olan İsrail aslında 1940 dan bu yana saldırganlığını sürdürüyordu.
Filistinli Müslümanları köleleştirmek, onların ellerinde kalan küçücük
topraklarıda işgal ederek, filistinde yaşayan Müslümanları asimile
etmek, soy kırım yapmaktı asıl amaçları. Daha sonrada Dünya basınına
çıkıp “Bakın burada müslüman Falan yok. Bunlar Yahudiler. Veee bu
topraklarda İsrail toprakları” diyeceklerdi. Ama Filistinli asil
Müslümanlar, kanlarının son damlasına kadar direnecek, mücadele edecek
ve savaşacaktı. Filistinlinin iman ve inancına aslında Filistin ordusu
güç yetiremiyordu. Bir tarafta top, roket füze, ….., bir tarafta beklide
sadece sapankaya ve iman gücü. Bu güce kim güç yetirebilirdi.
Filistinli mücahit biliyorduki, kudurmuş köpekler tarafından bu
mücadelede ölürse şehit olacak cennete gidecekti. Ama öldürdüğü kâfir israillilerin gideceği yer mutlaka cehennem çukurundan bir çukurdu.
Yaser Arafat ölmüştü. Uzun bir mücadeleden sonra yerine gelen Abbas
beklide Filistinli Müslümanları bir arada tutmakta zorlanmıştı. Çünkü
Abasın gelişi salt çoğunlukla olmuştu. Yani filistinde bulunan müslüman
mücahitlerin tamamı onay vermemişti. Çünkü Abbas’ın mücadelesi geldiği
günden bu yana hep “ittifak” arayışıyla geçiyordu. İsraillilere gelin
oturup anlaşalım çağrısında bulunuyor, İsrailli yetkililer dünya basını
önünde “Tamam anlaşalım” diyor, ama öbür taraftan Filistinli
Müslümanları öldürmeye, topraklarını Filistin tarafına kaydırarak
genişlemeye, yayılmacı politikalarına devem ediyorlardı.
Abbas
döneminde göstermelik olarak filistinden işgal ile aldığı bir kısım
toprakları yine Filistinlilere bırakıyor, “Çekilmeyizde çekilmeyiz” tipi
gösteri ve direniş örnekleri sunan İsrail halkınada adeta “Siz merak
etmeyin. Şimdilik buradan çekilelim, ileride dahada çok toprak işgal
edecek, dahada çok pis müslüman kanı dökeceğiz.” Diyordu.
Doğruda söylemiş ve şimdi o “Daha çok toprak, daha çok müslüman kanı” döküyordu.
Sahilde beş Filistinli müslüman çocuk oynuyordu. Öylesine kendilerinden geçmişlerdiki, çocukça eğleniyorlardı.
Birden durdular. Kulaklarına metal sesleri geliyordu. Birden her şeyi
anladılar ama İsrailli bebek katilleri karşılarındaydı. Kaçmaya,
saklanmaya fırsatları olmamıştı.
O beş çocuk, çocuk olmalarına
rağmen erişkin bir arslan parçası gibi hasımlarını süzüyorlardı. Ne
olacağını az buçuk tahmin etmişlerdi. Ama onur ve gururlarında bir
küçülme belirtiside yoktu.
Ama israilin kudurmuş köperleride ne yapılması gerektiğini biliyorlardı.
Muhammet, Ahmet, Mustafa, Mücamit ve Resul.
Lilistinde yaşayan sadece altı milyon müslümandan yine sadece beş kişilerdi. Beş küçük çocuk.
Askerler küfrediyorlardı.
--- Pis köpekler, pis Müslümanlar. Sizler bizim kölemizsiniz. Biz sizi
istediğimiz şekle sokarız. Hatta asarız, keseriz, parçalarız. ………
Beş küçük çocuk yine onurluca İsrailli katillerin yüzlerine tükürerek.
--- Biliyoruz ki siz kudurmuş köpekler bizleri öldüreceksiniz. Ama
unutmayınki biz mutlaka cennete gideceğiz. Ya siz? Bizim intikamımızı
mutlaka bizden sonrakiler alacak.
İsrailli kudurmuş köpekler
müslüman mücahitten bu sözleri defalarca duymuşlardı. Onlar için bu
hakaret “Teşekkür” gibi bir şeydi. Çocuk mücahitler ne derlerse desinler
serbesttiler. Nasıl olsa öldüreceklerdi. Ancak içlerinden bağzı
köpeklerin beklemedikleri bir şey olmuştu.
Muhammet, Ahmet, Mustafa, Mücamit ve Resul hep bir ağızdan “şehadet getiriyorlardı.
--- “Eşhedü enla ilahe illallah, ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resulihi.”
İşte köpeklerin kuyruğuna bu sözler çok kötü basmıştı. Ellerindeki
makineli tüfekler seri halde ateş etmeye başlamışlardı. Şarjörlerinde
bulunan bütün mermileri beş masum Filistinli küçük mücahitlerin
vücuduna boşaltmışlardı. Kendilerinin hızını alamamış olacaklarki o pis
ayaklarıyla şehit olan küçük mücahitlerin parçalanmış bedenlerini
çiğniyorlardı. * * *
DİRENÇ
İşte Kudurmuş yaban köpeklerinin, Lübnan’a saldırısının ve
Müslüman-Yahudi savaşının devamı bu beş küçük müslüman mücahidin şehit
edlmesine gebe idi.
Filistinli mücahitler; Muhammet, Ahmet, Mustafa,
Mücamit ve Resul’ün intikamını almaya yemin etmişlerdi. İsrail tarafını
korumakla görevli bir İsrailli katili kaçırarak, hem intikam almış
olacaklar, hem yıllardır israil dehlizlerinde, fare yuvalarında, aç
susuz, her gün işkenceye tabi tutulan bir kısım esir müslüman mücahidin
serbest kalmalarını sağlayacaklardı. Ama durum istedikleri gibi olmadı
Filistinli mücahitlerin bırakmayacağını bile bile, Bağzı İsrailli büyük
katiller, “Kaçırdığınız askerimizi kosulsuz ve şartsız serbest
bırakın.” Diyordu. Tabiki Filistin tarafıda buna yanaşmıyor, “sizde
yıllardır baskı ve zülüm – işkence ve eziyetler altında inim inim
inlettiğiniz kardeşlerimizi bırakın" diyordu.
Aslında israilin amacı,
kaçırılan askerini kurtarmak değildi. Beklide “Keşke vermeseler, hatta
öldürselerde bizde biraz daha pis Müslümanların kanını dökmek için
harekete geçsek.” Diye düşünüyorlardı.
Öylede oldu.
İsrailli Kudurmuş köpekler, bekledikleri (aslında istemedikleri)
askerinin teslimi olmadı bahanesiyle harekete geçmişti. Ama bu kez
sadece filistinde değil, Aslında Lübnan’da kan dökmeye başlamıştı.
Bahanesi ise Askerlerini kaçıran mücahit gurubun Lübnan’da bulunmasıydı.
Lübnan’ın nüfusunun büyük bir bölümü Hıristiyandı. İsrail askerleri;
Hırıstiyanların bulundukları bölgeleri vurmamaya gayret gösteriyorlardı.
Çünkü ABD ile birlikte arkalarında büyük bir güç olan Avrupayı
küstürmek, gücendirmek istemiyorlardı. Lübnan’da müslüman nüfus
azınlıktaydı.
İşte Burada bulunan Müslümanlardan iki taneside Elif ve bağrına bastığı oğlu Ahmetti.
Elifin kocası Mustafa, filistinde İsrailli köpekler tarafından şehit
edilmişti. Elif aslında Lübnanlı Müslüman bir ailenin kızıydı. Kocası
şehit olunca Lübnan’a ailesinin yanına gelmişti. Aslında ailesi bildiği
ve öyle kabullendiğikleri ailesi de değildi. Elif birkaç yaşlarında
iken, Babası Ahmet yine bir İsrail – Filistin mücadelesinde kudurmuş
yaban köpekleri tarafından hunharca öldürülmüştü. Naşını getiren
olmamıştı. Anneside şehit kocasının acısına daha fazla dayanamamış ve
peşinden oda Rahmeti Rahmanına İnşallah ulaşmıştı. Bunun üzerine Elife
bakacak bir aile olan bugünkü “Ailem” dediği aileye evlatlık verilmişti.
Elifte Mustafasına dayanamıyordu. İçi alev alev yanıyordu. Şehit
Mustafası “Kızım olursa bir mücahit anası, oğlum olrsa bir mücahit
olarak yetiştir” demişti. Şimdi avunduğu ve gözü kara bir mücahit olarak
yetiştireceğine yemin edip Allah’a söz verdiği biricik Ahmeti vardı.
Kendisi olmaz ise ona kim bakar, kim ilgilenirdi.
Lübnan
Filistine göre biraz daha sakindi. Elif’in amacı kocasından kalan son
hatıra, son emanet Ahmet’ini büyütüp yetiştirmek ve filistine babasının
kanını sormak için yollamaktı. İstiyorduki Ahmet’i hemen,
çabucak büyüsün. İçindeki ateşin söneceği yoktu yoksa.
Mustafa, İsrailli kudurmuşlar tarafından başından tek mermi ile vurularak şehit edilmişti.
Mustafa’nın naşı Elifin eline ulaşmamıştı. Çünkü İsrailli köperler,
çatışmanın arkasından tank desteği alarak, mücadeleye devam eden
mücahitleri geri çekilmek zorunda bırakmışlar, Mücahitlerde şehitlerinin
naşını, şehit Mustafa’nın cennetlik bedenini kurtaramamışlardı.
Bir tarafta kudurmuş yaban köpekleri vardı, bir tarafta kuzular.
Kuzular kuzuluklarından beklenmeyen işlerde başarıyordu ama köperlerde
birde makine ve silah ağırlığı vardı. Mücahitler gibi ellerinde silah
olmasa kayıtsız ve şartsız, Ak denizi yüzerek geçmek için yarışırcasına
kaçarlardı. Ama Batılı dostları, kan emicilerin destekçileri, bebek
katillerinin finansörleri elli yıllık, “Devlet olamamış(*)” İsraili,
haşa silah cehennemine çevirmişti. Oysa Filistinli mücahitlere yiyecek
ekmek, içecek su dahi verilmiyordu.
Elif. Elif ve Biricik yavrusu Ahmet’i.
Ahmet doğalı sadece üç ay olmuştu. Sadece üç aylık Ahmet. Babasının
nefesini dahi hissedememişti. Çünkü Babası şehit düştüğünde henüz Ahmet
doğmamıştı. Filistin’e Mücahitlere katılmak üzere Mustafa evden
ayrılırken, eşi Elif’e:
--- Elif. Allaha ısmarladık. Bana hakkını
helal et. Benimde sende hakkım varsa hem bu dünyada, hem ahirette sana
helal olsun. Bir hak yola baş koyduk ve bundan kaçış yok. Allah için
Allah yolunda mücadeleye gidiyorum. Senin doğumunada daha beş ay kadar
var. Doğacak cocuğum kız olsun erkek olsun, onu tam bir Allah Dostu
olarak yetiştireceğinden eminim. Senin gibi bir anneleri varken benim
asla gözüm arkada değil. Kız olursa bir mücahit annesi olarak, erkek
olursa bir mücahit olarak yetiştir yavrumu. Ancak şu gittiğim Allah
yolundan dönersem gazi olarak dönerim. Benim gönlümde diyorki:”
Geleceğim, yavrum; Elif gibi bir kadın ile birlikte ,sadece Yüceler
Yücesi Allah’a emanet olsun. Bende Allah katında mertebelerin en
güzeline erişmek isterim. İnşallah Gözümü kırpmadan o Azgın kâfirlerle,
bebek katilleriyle, İslam düşmanlarıyla çarpışarak şehit olurum.
Elif gözünü kırpmadan sanki bir komutan karşısında gibi başı dim dik ve onurluca, ciddiyetle Mustafa’sını dinliyordu. Mustafa:
--- ...şayet şehit olursam, yavrum benim yolumda yürümeye başlayana kadar Aileyin yanına, Lübnan’a, Beyrut’a dön. ………..
Mustafa ne kadar konuştu neler söyledi ise Elif onları sanki bir bir beynine kazıyarak yazdı. Mustafa’sına dönerek:
--- Ey evimin erkeği, ey çocuğumun babası, ey bizim geleceğimiz,
Biricik kocam, Biricik Mustafa’m. Allah Yolunu açık, gazanı mübarek
etsin. Bu gün sen o azgın köpek sürüsüyle mücadeleye katılmaz isen;
Bizim, çocuklarımızın hiç geleceği olmaz. İslâm’ın muzaffer olması için
sende bir katkıda bulun. Bu katkı seni şehit vermek kadar olsada Allah
Yolunda Şehit olanın yeri cennette hazırdır. Kalanlarada Allah Mutlaka,
ama mutlaka yardım edecektir. Güle güle git yiğidim….. güle güle
………..güle güle……..
Mustafa omzuna taktığı azık torbasına kuru
ekmek dahi koymamıştı. Çünkü beklide koklamaya dahi kıyamadığı karısının
da yiyeceği çok sınırlıydı. Hiçbir yerden yardım gelmiyordu. Daha
doğrusu yardım geliyordu da İsrailli Köpekleri geçemiyordu.
Yiyecek yok, su yok, ilaç yok, cocuklara mama yok, ………. Yok, yok, yok. …….
Mücahitlerin tek tesellileri Müslüman olmaları ve sadece Allah için,
Allah rızası için, Allahın rızasına nail olabilmek için, gözlerini
kırpmadan çabalayıp çırpınışlarıydı. Biliyorlardıki Ebrehenin o güç
yetmez fil odlularını Allah’(cc)ın yolladığı bir avuç ebabil kuşu mağlup
etmişti. Allah nelere kadir değildi ki. Yeterki Müslümanlar Allah
rızasında haddi aşmasınlar.
İsrailli askerlerin bombardımanı
sürüyordu. Halk arasında birkaç güne kadar kara harekatıda başlayacağı
konuşuluyordu. Belliydiki kudurmuş yaban köpekleri bir kez daha kudurmuş
ve beklide şimdi Lübnan’ı işgale hazırlanıyordu. Olacaktıda. İsrail
oğullarının yayılmacı politika ve anlayışlarına uyuyordu.
Türkiye 1950 den bu yana “Kuzey Atlantik Savunma Paktı” ‘ nın yani
NATO’nun üyesiydi. ABD 1950 den bu yana bizim dostumuzdu(!). Koreye
asker istemişti vermiştik, yakın zamanda Afkanistan’a asker istemişti
mermiştik. Hani dost ve müttefiktikya güya. Yıllardır başımıza bela
olan, daha doğrusu ABD ve AB nin başımıza bela ettiği, Güneydoğu
Anadoludan neredeyse elimizi eteğimizi çektmemize neden olan, otuz bin
aileyi göz yaşında boğan, evlat acısıyla yanmalarına, azgın üç beş
çapulcu ile mücadele etmek, bunun içinde mutlaka sınır ötesi harekât
olmasını vurgulayan TSK ya “Olmaaaaz …” diyenler, bu gün ortadoğuyu kan
gölüne çeviren yine üç beş azgın köpeğe, kudurmuş yaban köpeklerine “Dur”
demiyordu.
Filistinli gurubun lideri Yasin, birden dün esir
düşürdükleri İsrailli askeri hatırladı. İsrail tarafındanda hiç kimse
arayıp sormamıştı. Beklide öldü biliyorlardı.
Yasin arkalarda ikmal işlerine bakan bir arkadaşına seslenerek, “dün esir aldıkları İsrailli askeri kontrol etmesini” istedi.
Abbas; ikmalini tamamlamıştı. Geri dönerek İsrailli Askeri tuttukları
kerpiçten yapılma binaya girdi. Askerin elleri bağlıydı. Arapçasıda
mükemmeldi. Abbasta zaten İbranice biliyordu. (*) İsrailli askerin
yanına oturdu. Birazda nefeslenmiş olacaktı. Askere seslendi:
--- “Senin adın ne bakalım?”
--- “Abraham.”
--- “Ne arıyorsun sen Filistin topraklarında. Siz bilmiyormusunuz
bizimle baş edemeyeceğinizi? Sizi nasıl ikna edelim…… Topraklarımızı
terk etmeden bize rahat yok ama sizede huzur yok…… hatta siz tüm
Ortadoğoyu terk edip gideceğiniz güne kadar bizim mücadelemiz
bitmeyecek. Çünkü bizim tek korktuğumuz Allah rızasına ulaşmadan ölmek.
İşte Allahın rızasını elde etmek içinde göz kırpmadan savaşır, acı
duymadan yaralanır, hssetmeden-can çekişmeden inşallah şehit oluruz. …..
Ya siz….
Abbas bir müddet sonra sustu. Abrahamın ellerini çözdü.
Yanında getirdiği birkaç günlük ufalanmış ekmeği, birazcık hurma
ezmesiyle yanına bıraktı.
--- “Bu sana ikram ettiklerimi içimizde,
Müslüman olduğu halde hiç bulamayanlarda var. Allah bize bunu verdi,
Düşmanımda olsan bende sana bundan ikram ettim. Birazdan ellerini
bağlamak üzere yine geleceğim. Şimdi yemeğini ye.” Diyerek dışarıya
çıktı, kapıyı kilitledi, dışarıdaki arkadaşına İsrailli askerin
ellerinin çözük olduğunu, yemeği bitince tekrar bağlasını tembihledi,
görev yerine döndü.
Abbas düşünüyordu. Beklide İsrailli askeri
öldürmeliydi. Canını cehenneme yollamalı, bir boğaz azaltmalıydı. Ama
Allah (cc) “..haddi aşmayın.” Diyordu.
Hz Ali’nin kıssası geldi
aklına. Uhut savaşında Hz Ali Müşriklerden birini altına almış, kılıcını
tepesine indireceği anda, alttaki müşrik Hz Ali’nin yüzüne tükürmüştü.
Hz Ali, o büyük veli, müşriki öldürmek yerine vaz geçmiş, serbest
bırakmıştı. Müşrik şaşırmıştı. Hz. Ali gibi bir savaşçı kendinden
korkmuş olamazdı. Dayanamadı ve Hz. Ali’ye:
--- "Ey Ali. Sen beni
öldürmek isterken birden vaz geçtin. Ne oldu içine acımamı geldi,
koluyun gücümü kesildiki beni serbest bıraktın*”
Hz Al’nin cevabı düşündürücüydü:
--- “Ey kâfir. Ben seni altıma alıp kılıcımı tepene Allah(cc)’ın rızası
için indirecektim, sevap alacaktım. Ama sen yüzüme tükürdükten sonra
seni öldürseydim, bilesinki yine seni ikiye bölerdim. Ancak seni bu kez
kendi nefsim için öldürmüş olurdum ve günaha ererdim, cinayet işlemiş
olurdum.
Müşrik çok etkilenmiş ve
--- “Ya Ali. Bende müslüman olmak istiyorum. Ne yapmam gerekiyorsa söylermisin.”
Hz Ali:
--- “Önce kelime-i şahadet getirmelisin.”
Müşrik, Hz Ali’nin söylediklerini tekrarladı. Artık müslümandı. Daha sonra Hz Ali:
--- “Şimdide şu kılıcını eline al ve biraz önce tarafında olduğun müşriklerle Allah rızası için savaş.
Abbas içinden dua ediyordu. “Ey yüceler yücesi Allah’ım. Sen ne büyük,
ne Rahman, ne Rahimsin… sana sayısız şükür ve hamd ederimki ben
müslümanım.”
* * *
Elif; komşularından gelen bir kaç
günlük ekmeği, suyu katık ederek oğluyla paylaşıyordu. Yoksa kendisidemi
Filistinde olmalıydı. Oradaki Mücahitlere nasıl faydalı olurdu. Peki ya
Ahmet’i. Onu nasıl ve nereye bırakabilirdi. Elif birden Cihan
Peygamberi, Allah Resûlünün hadisi şeriflerini hatırladı. “Evlat ve mal
sizin için bir fitnedir.” Diye buyurmuştu Hz Muhammed (sav). Ama ne
yapmalıydı. Kadınlarada cihat farzmıydı. Sütteki çocuğunu bırakıp savaşa
katılması olurmuydu. Ahmet’ine bir şey olursa bunun sorumlusu kendisi
olmazmıydı?
Öbür taraftanda Ahmet’ine bir şey olursa kendisi
yanındaykende olurdu. Ahmet’ini mutlaka Allah koruyacak ve kudurmuş
yaban köpeklerinin pis canlarını cehenneme yollamak için mutlaka ve
İnşallah Filistin’e gidecekti.
Deneme: Günaydın Erkol (Siyah & Beyaz).Birinci kısım
(
Kudurmuş Yaban Köpekleri başlıklı yazı
gocha71 tarafından
30.07.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.