6. Bölüm

Ankara kasvetli bir güne uyanıyordu. Yağmur dün geceden beri durmaksızın yağıyor, sabahın ilk ışıkları doğmasına rağmen kara bulutlar aydınlığı boğuyordu. Baş komiser Zülfikar Gündüz, yapmış olduğu ziyaretlerin etkisindeydi. Semih Baydan’ın evine gitmiş, orada failin eşi, anne ve babasıyla konuşmuştu. Sevda Hanım beklemediği bir zamanda eline geçen bir mektubu orada kendisine teslim etmişti. Mektup posta kutusuna bırakılmıştı. Sevda Hanımın söylemine göre yazı ve çizimler Semih Baydan’a aitti.

Yine aynı gün Semih Baydan’ın tutulduğu ruh ve sinir hastalıkları hastanesine uğrayıp, hastane personeliyle görüşmüşlerdi. Başhekimin tespitlerine göre, fail zararsız gözükmekle beraber, yaptığı cürümde de görüldüğü üzere, içinde bulunduğu hayalin tesirinden sıyrılamıyordu. Hastanede yaptığı çizimlerde bunun göstergesiydi. Çizimlerde dikkat çeken temel unsur, kimi zaman kaba, kimi zaman da ince hatlarla belirtilen gölgelerdi. Yer yer karalanmış dosyaların arasında kendini gösteren başlar, gözler ve kral tacını andıran çizimler vardı. Bunları anlamlandırabilmek gerçekten zordu.
***
-Günaydın komiserim
-Günaydın Yakup
-Komiserim bütün gece burada mıydınız?
- Bırak şimdi soru sormayı da Yakup geç otur karşıma. Bu arada Duygu da geldi mi?
-Geldi komiserim, birkaç fincan çay alıyordu. Gelirken bir iki poğaça almıştım da, atıştırırız diye.
-  Tamam, seslen kapıdan acele etin. Başımızdaki bu davayı çözmeden bize rahat yok.
-Emredersiniz komiserim.
***
-Günaydın komiserim
- Günaydın Duygu
-Komiserim çayınız…
-Sağol..
***
-Baktınız mı dün gece resimlere?
-Evet, komiserim
-Baktım komiserim
-Var mı dikkatinizi çeken bir şey?
- Amirim, benim dikkatimi çeken kara kalem çalışmalarda bazı hatları, inanılmaz net ortaya koyması. Mesela şu resimdeki bir tarafı çizilmeyen yüze dikkat ederseniz, gözün hemen altında bir ben yapıldığını fark edersiniz. İlginçtir; failin yakın arkadaşı olan ve yaklaşık bir sene önce ortadan kaybolan Serkan Aydın’ın yüzünün o kısmında da bir ben var.
-İlginç ama bu neyi ispat eder. Yüzünde ben olan milyonlarca insan var.
- Komiserim, kaybolan şahsın faille yakınlığını ve adamın hastanede sayıklamalarını düşünürsek, o adamı çizmemesi için hiçbir sebep yok. Besbelli ki; fail o adam yüzünden cinayet işleyecek kadar kendini kaybetmiş durumda.
-Olabilir tabi ki. Neticede ismi geçen şahıs bir senedir kayıp ve herhangi bir iz yok. Her ne kadar fail bu meseleden aklanmışsa da neticede yakın arkadaş. Araştırmaya değer bir nokta.
***
- Amirim benim dikkatimi çeken nokta,- hemen hemen her resimde görülen sembol. Çizimlerin köşesine yapılan bu çalışma sanki sağlık kurumlarını temsil ediyor gibi. İçinde vahşi bir yılan olan bir amblem. Tam olarak yansıtmasa bile.
- Besbelli kaldığı hastanelerden etkilenmiş olmalı. Vaktinin bir kısmını buralarda geçiren bir adam için normal gibi.
-Komiserim bende öyle düşündüm ama yine de söylediğim gibi her resimde mevcut. Belli ki fail için bir anlam ifade ediyor.  Peki, komiserim siz neler buldunuz resimlerde?
- Açıkçası dün geceden beri aklım, adamın evin posta kutusuna bıraktığı mektupta. Şiire benzeyen mısralar ve altındaki çizimler. Bir anlam veremesem de yazdıkları dilimde…
Ufka bak, geriye dön
Adım adım uzaklaş
Kapkara zamansız yön
Bu çölde bana yoldaş
Gözlerin asılıdır
Bir çengelin ucuna
Geçmişten bana kalan
Ne muhteşem hediye…
Manasız, deli saçması satırlar. Ne anlama geldiğine dair en küçük bir düşüncem yok. Satırların altındaki resimde ise; geniş bir saha, karanlıkta parıldayan bir ay ve ayın yere düşen büyük bir gölgesi. Resmin şiirle uyuştuğunu düşündüğüm tek şey, çölün geniş bir alan olarak tasvir edilmesi. Doğrusu işin içinden çıkamadım.
-Komiserim diğer çizimlerde de fark etmişsinizdir, ilginçtir yoğun bir ağaç teması da var. Gerçi bu tema kimi çizimlerle uyuşmuyor ama. Büyük ihtimal fail, böyle bir dünyanın içinde hissediyor kendini.
- Olabilir ama anlaşılan çizimlerden pek bir şey çıkmayacak. Ya da bazı şeyleri kaçırıyoruz. Çizimler üzerindeki temalardan oluşan bir taslak hazırlayalım ve bulunduğumuz bölge ve yakın iller çerçevesinde inceleyelim. Birde maktulun anne babasıyla bir görüşme daha yapalım. Geçmişlerine dair birkaç soru sormam lazım.
-Emredersiniz komiserim.
***
Gölgenden nasıl kurtulursun biliyor musun?
İblisin nefesi hemen arkamdaydı. Boğuk bir sesle:
-Hayır.
-Kendini yok ederek. Sen ruhun peşine düşerken, ben özgürlüğün ardındaydım ve mahzene girdiğin an, yok oldun. Unuttuğun şey şuydu, karanlığa girersen, gölgeni kaybedersin ve ebediyen esir düşersin. Kral tahtında bile otursan, ellerin zincirlenir ve başın yere eğdirilir. Şimdi dizlerinin üzerine çök.

Gözlerinden kırmızı bir ışığın aktığı iblis, diz çökmüştü. Dün bir günahkârın bedeninden sıyrılmıştı ama burada sonsuza dek esir olarak kalacaktı…

7. Bölüm

1 gün sonra…
-Ali, Yakup’u ve taslak işiyle ilgilenen arkadaşları çağır hemen odama gelsinler.
-Emredersiniz amirim.

-Komiserim bizi emretmişsiniz?
-Evet, Yakup otur, sizde arkadaşlar...

Baş komiser Zülfikar Gündüz aradan geçen bir gün içerisinde failin anne babasıyla bir iki görüşme yapmış ve ailenin anlattıkları karşında şoka girmişti. Ailenin geçmişine dair dinledikleri gerçekten olağanüstüydü. Üstelik şimdiye kadar bunları hiç kimseye anlatmamışlardı. Kendine anlatma sebeplerini de doğrusu anlayamıyordu. Bunca yıl önceki bir olayın etkisi günümüzde de devam ediyor olabilir miydi?

-Neler yaptınız Yakup?
- Komiserim, incelemelerde doğrusu ilk başlarda pek bir şey bulabileceğimizi ummuyordum. Ama uzman arkadaşlarında desteğiyle fantastik sayılabilecek bir takım eşleşmelerle karşılaştık.
- Nasıl yani?
- Komiserim failin karakalem çalışmalarında görülen kral tacı çizimleriyle beraber, sizin belirttiğiniz bir ay parçasının yere düşen büyük bir yansımasını gösteren çizimleri inceledik.  İlginçtir Hacı Bayram Camii bitişiğinde bulunan Augustus Tapınağında, - bu tapınak; İmparator Augustus ve Tanrıça Roma tapınağı olarak biliniyor.-  Frig Dönemi içerisinde- Ay Tanrısı Men’e tapınıldığını bir takım belgelerden anlayabiliyoruz. Üstelik bu yerin Hellenistik çağın sonunda Ankara’nın olasılıkla en görkemli düzlüğü üstünde yer aldığını da biliyoruz. Failin çizimleriyle bu bilgileri karşılaştırdığımızda yüksek oranda bir tutarlılık olduğunu görüyoruz. 

-Güzel iş çıkarmışsınız. Tebrik ediyorum
- Siz neler yaptınız amirim?
- Bende failin ailesiyle görüştüm ve gerçekten inanılması güç bir bilgiye eriştim. Semih Baydan’ın büyük babası Hacı Bayram Veli camiinin avlusunda bulunan türbenin uzun yıllar türbedarlığını yapmış. Ta ki 1960 ihtilalının olduğu geceye kadar. O gece ihtilalle birlikte, adam eve dönmemiş. Ailesi önce gözaltına alındığına hükmetmiş, aradan geçen zaman içerisinde yapılan soruşturmalarda, gözaltında olmadığı anlaşılmış. Ama adamın izine bir daha hiçbir yerde rastlanmamış. Aile darbe sonrasında da adamı uzun süre aramış ama adam sanki buhar olmuş uçmuş. Garip olan nokta şu ki, aile bir süre sonra tadilat için evi onarmaya kalktıklarında kaybolan adamın odasında gizli bir bölmede bir takım sembollerle bezeli, Arabî harflerle basılı kâğıtlar bulmuşlar. O günden sonra, Semih Baydan’ın babası -o sırada on- on bir yaşlarında bir çocukmuş- büyükannesiyle beraber kâğıtları saklamışlar. Büyük anne ise eşinin kayboluşundan dört-beş sene sonra vefat etmiş. Adam on sekizini geçer geçmez akrabalarının yardımıyla helal süt emmiş bir kadın bulup evlenmiş ve yasal varis olarak babasından kalan evi, mülkü vs üzerine geçirmiş.

Failin babasının uzun süre çocuğu olmamış. Ta ki 1973 yılına kadar. O yıllarda bir gece babasını rüyasında görmüş. Babası oğlunu türbeye çağırıyormuş. Rüyasında adam oğlunun başını sıvazlamış ve haydi hayırlar ola deyip göndermiş. Bu rüyanın üzerinden birkaç ay geçmiş ki, adam eşinin hamile olduğunu öğrenmiş ve1973 yılının sonlarına doğru Semih Baydan dünyaya gözlerini açmış. Aradan geçen uzun yıllar onunda, ailenin tek varisi olan Baydan, 2003 yılında evlenmiş. Anne babasıyla ve eşiyle beraber güzel bir hayat yaşıyorlarmış. Ta ki bir sene önce meydana gelen o olaya kadar. O olaydan sonra Semih Baydan bayağı bir tuhaflaşmış.
- Peki, komiserim, o kâğıtlarda ne yazdığını öğrenmişler mi?
-Adam içini huzursuz eden bir şeyler olduğunu sezinlediğinden kâğıtları başka hiç kimseye göstermemiş, kâğıtları ev içinde bir yere kaldırmış, hatta geçen zaman içerisinde unutmuş bile. Ta ki bir gün fail babasından dedesini sorup, ondan geriye kalan bir şeyler var mı diyene kadar?
- Ne demiş adam komiserim?
- İlk başta aklına kâğıtlar gelmemiş bile. Ama oğlu yazılı ve görsel bir şeyler görmek isteyince hatırlamış. Yine de kâğıtları çıkarıp oğluna göstermemiş. Birkaç resim gösterip başından savmış. Ama daha sonraları oğlunu ev içerinde bir şeyler ararken görür olmuş. Bu ısrarına bir anlam verememiş. Bu aramalar fail, cinayetle suçlanana kadar devam etmiş. Semih Baydan suçlamalarından aklanınca, ev içerisinde aramalarda sona ermiş. Ama failin resim merakı da tam olarak bu dönemde başlamış.
- Amirim Arabî belgeleri adamdan aldınız mı?
- Evet aldım. Ama daha çok çizimler mevcut. Yazılarda harf harf eklenmiş. Belgede bir şifreleme olduğu çok açık.
-Komiserim, peki Agustus Tapınağı ve Hacı Bayram Veli Camii çevresini inceleyecek miyiz?
-Evet. İnceleyeceğiz ama fail buraları anlatmakla bize ne mesaj veriyor orası da hala muamma. Bir yandan bu belgeyi okuyabilecek ve üzerinde şifreyi çözebilecek bir uzman bulmamız lazım. Güvenilir bir belge bilimciyle çalışmamız şart. Çünkü içinden ne çıkacağını bilmiyoruz.
- Haklısınız amirim.
***
-Şimdi Yakup beni iyi dinle; yanına Duyguyu ve iki üç arkadaşı daha al. Tapınağın olduğu bölgeyi bir incele bakalım. Gerekirse görevlilerle geçmiş bir yıla dair dikkat çeken bir şeyler olup olmadığını araştır. Bir şeyler hatırlayanlar çıkabilir. Bende belgeler için bir tanıdık vesilesiyle bir uzmanla görüşme ayarlayacağım. Bir de Hacı Bayram Veli Camii imamıyla da bir görüşme yapmaya çalışacağım. Merak ettiğim birkaç soru var. 
-Emredersiniz komiserim.
***
Akşam yedi-sekiz suları …
- Yakup, Yakup…
-Emredin komiserim
- Masamdaki bu zarfı kim getirdi?
-Zarf mı? Bilmiyorum komiserim.
- Tamam neyse çıkabilirsin.
***
Bulmak içi mücadele ederiz, kazanmak için yaşarız. Oysa biz istersek bulabilirsiniz, biz istersek kazanabilirsiniz. Ama onu merak ediyorsanız söyleyeyim. İblisin gözlerinden süzülen ışığını söndürdüm. Kendisini bu gece bulacaksınız. Onu size getirecekler…

Baş komiser Zülfikar Gündüz zarfın içinden çıkan kâğıdı okuyunca şoka girmişti. Faili bulmaya dair attıkları bir adıma bedel, ellerine bir mektup geliyordu. Üstelik iddialı ve cüretkâr. Birde geceye dair bir bilinmeyen… Doğrusu ne yapacağını şaşırmıştı…

( Geçmişinden Ne Getirdin 3 başlıklı yazı Süvari İzci tarafından 6/9/2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.