“-ne zaman
kendi kendini avutan,
eleri pis, perişan,
yüzü yol-yol kirli, gözyaşlarından
eline geçen, başka çocukların
bozuk oyuncaklarının parçalarıyla
sözde oyun oynayan
bir çocuk görsem
köyü hatırlarım,
köy çocuklarını
köyden şehire göçme
sevdasındakilerin,
tercihini sormadıkları çocuklarını
gündeliğe giden analarınca
kendi başına bırakılan
köy kökenli çocukları,
daha adım atmaya başladığında
çileli bir hayata
bir ucundan başlamış,
kendinden sonrakilere
analık-babalık yapmış
iskarpin boyacısı
lastik ayakkabılı çocukları,
uzak diye köyüne dönememiş,
okulda yatıp-kalkan,
badanacı, hamal,
kiremit ocaklarında
sigara içerek aklısıra
delikanlılığa adım atan
başkalarının gözünde
böyle böyle adam yerine
konulmayı uman
kendi kazandığı parayı harcayan
beleş bulduğu ömrünü
har-vurup harman savuran
bir yerlere gelmeye
en çok da
kendinden sonrakilere adanmış
onları yaşatmaya
odaklanmış bir yaşam.”
….