Bir taraftan, haklı olarak Suriye'deki kanlı katliama “Seyirci kalmayacağız” diyecek, diğer taraftan Suriye’nin uçağınızı düşürdüğünü iddia edecek ve misilleme dahi yapmayacak, “Büyüklük bizde kalsın” diye kendimizi mi kandıracağız?
Şu ana kadar yapılan açıklamalardan da, “Düşen uçağımızın nasıl düştüğü aslında belli ama açıklanmaya müsait değildir...” diye mi anlamalıyız? Gereksiz ve lüzumsuz konuşmalar yüzünden “uçağı biz düşürdük, suçu da Suriye’nin üstüne atıyoruz” diyecek kadar kamuoyunun kafası karıştırılmıştır… Yetkililer iletişimi iyi oluşturup, gereksiz ve zamansız açıklamalar yapmasalardı, kamuoyunun kafası bu kadar karışmayacaktı. Uçağın Türkiye’yi savaşın içine çekmek isteyenler tarafından düşürüldüğü ihtimali göz ardı edilmemelidir…
Birilerine göre, Abd ve Batı ülkeleri Türkiye’yi Suriye’nin içine çekmek istediği, diğerlerine göre ise Türkiye’nin Abd ve Batı ülkelerine baskı yaparak müdahalede bulunmasını istediği görüşündedir. Ne birilerinin, ne de diğerlerinin görüşü önemlidir. Önemli olan bizim ne yaptığımızdır. Neticede görüyoruz ki, çok zorda kalmadıkça Türkiye, Suriye topraklarına girme niyetinde değildir.
Abd, Türkiye’nin Suriye’ye girmesi durumunda tarafsız kalmayacak, küresel sonuçları tetikleyeceğini bilir ve bunu isteme lüksü yoktur. Batı ülkeleri ise ekonomi ile başları dertte iken, Türkiye’yle birlikte ama eylemlerden uzak bir tavır sergilemektedirler. Türkiye, Suriye konusunda Abd ve Rusya’nın arasında ezilmektedir.
Suriye bir ayağında Rusya, diğer ayağında Abd/İsrail var. Son yıllarda Rusya ile ilişkiler, komşuluktan daha çok ortaklığa dönüşmüştür. Suriye, Türk-Rus ilişkileri içinde çok küçük kalmaktadır. Rusya ve Çinin tüm muhalefet ve engellemelerine rağmen Suriye’deki yönetim gidicidir. I.Dünya savaşından sonra Suriye’yi kurup, yönetimi atayan güç, bu gün o yönetimi tasfiye etmektedir. Yerine gelecek olan ise şimdilik koca bir muamma gibi görünebilir… Ama birilerinin planı işlemeye devam etmektedir.
Suriye konusunda Putin’i ikna etmek kolay değildir. Rusya’nın tul-i emelleri arasında olan sıcak denizlere inme arzusunu Suriye’nin sağladığı imkânlarla tatmine çalışmaktaydı. Onun içindir ki Esad’dan vazgeçilir amma Suriye’den vazgeçemez. Ruslar da Esad’ı terk edebilir ama Suriye’yi terk edemez. Kanla gelen kanla gider. Doğumlar sancısız ve kansız olmaz.
Durum giderek kötüleşse de Rusya beklemeyi tercih etmektedir. Rusya için Suriye, Amerika’nın iki dudağı arasından çıkacak bir sözle bırakılıp, terk edilecek bir ülke değildir. Rusya çıkarlarını korumak ve kollamak için elinden geldiğince mücadelesine devam edecektir...
Esad; Suriye’nin kuzeyini çaresiz, biraz da gönüllü Türkiye’ye karşı Kürt kartını oynamak üzere, asker ve bürokrat kadroları çatışmadan Kürtlere terk etmeyi kendi çıkarlarına daha uygun görmüştür. Esad yıllardır hor gördüğü fili öne sürdü. Düşünmek ve akıllı hareket etmek ise rakiplerine düşmektedir.
Suriye'deki
gelişmeler asla sürpriz değildir. Ortadoğu'da haritaları değiştirenler Kürtleri
kullanmalarından daha doğal en olabilir? Pkk, Suriye Kürt bölgesinde 1982'den
beri etkin ve Pyd ile yakın ilişki içindedir.
Kuzey
Suriye’de kan dökülmeden el değiştirme
olayı büyük ölçüde Abd/İsrail’in ajan saha çalışmalarından biri olduğu kesinlikle
düşünülmelidir. Bu uzun yıllardan beri kimliksiz ve kişiliksiz yaşayan Kürtlerin
uygun zamanı kollayarak yapabilecekleri bir hamleden ibaret değildir? Suriye’nin
geleceği üzerinde kilit bir oyuncu olmalarını sağlamak için Abd-İsrail ajanlarının
dur durak demeden çalışmakta olduklarına dikkat çekmekte yarar vardır.
Barzani ve Öcalan’ın, hedeflerinin bağımsız Büyük Kürdistan olduğu biliniyor. Dört ülkeye dağılmış Kürtleri günün birinde Büyük Kürdistan adı altında buluşturmak fikri, bir ideal olarak Kürtlerin kafasına ve gönlüne sokulmaya çalışılmaktadır.
Irak yerle yeksan oldu, Irak’ta kaç Kürdün burnu kanadı? Suriye’de bir yıldır katliam yapılmakta, bu katliamlarda kaç Kürt öldü? Bileniniz ve sorgulayanınız var mı? Barzani de Abd ve İsrail ile aynı deliğe iş-emeğe çalışmaktadır. Önümüzdeki dönemde şekillenecek yeni Suriye üzerinde, Kürtlerin yer ve söz sahibi olmasına maddi ve manevi her türlü destek sağlamaktadır. Kartlar yeniden dağıtılmaktadır. Öyleyse yeni hamleler gerekmektedir.
Savaş sonrası Irak fiilen bölündü. Kürtler federasyon adı altında kendi kendilerini yönetmeye başladılar. Askeriyle polisiyle, partisiyle parlamentosuyla, okuluyla üniversitesiyle ve petrolüyle artık Türkiye’nin de varlığını tanıdığını, Talabani ve Barzani’ye Ankara’da devlet başkanı muamelesi yaptığı Kürt yönetimi, Kuzey Irak’ta kuruldu. Bir Kürt devletinin temeli atıldı.
Kuzey Irak’ta işlemekte olan birinci sürecin diğer ikinci ayağı, Suriye’de inşa edilmeye çalışılmaktadır. Bunun üçüncü ayağı İran, dördüncü ve son ayağı da Türkiye’dir. Kürtlerin Ortadoğu’da elde edeceği yeni statü, Kürtlerin yaşadığı bütün bölge ülkelerini fazlasıyla yakından ilgilendirmektedir.
Kuzey Suriye'deki hareketler ve Esad'ın Nusayrî devleti kurma hazırlıkları ve iç savaşın hızlanmasıyla bu seyir nereye kadar devam eder? Bu senaryo içinde Türkiye’ye biçilen rol/görev var mıydı? Varsa neydi? Türkiye’nin kendine ait bazı planları yok mudur? Türk dış politikasından sorumlu olanlar, sadece insanî sorumluluğumuzu değil, gelecekteki millî menfaatlerimizin hesap etmeleri gerekir.
Eyvallah… Biz istemesek de, karışmasak da Ortadoğu’da haritalar ve sınırlar yeniden çiziliyor beyler… Madem güçlüyüz, madem formundayız... Neden hala Ortadoğu senaryosunda sefilleri oynuyoruz? Kafalar neden bu kadar karışık? Hedefler neden hala bu kadar bulanık?
İstesek de istemesek de bu oyunun
içindeyiz. Türkiye, başından beri Suriye sürecinin içindedir. Bir dış müdahale
yapılmadan içten çökertilmesi planı büyük ölçüde gerçekleşiyor ama yeni
tehlikeleri de beraberinde getiriyor.
Er veya geç Esad gider, Vasad iktidara gelir. Yeni Suriye devletini kurmaları uzun bir süreç ister. Muhaliflerin yönetime hâkim olması, ülkeyi kontrol edebilir hale gelmesi, Pkk’yla mücadelesi kısa zamanda olacak bir iş değildir.
Rusya ve diğer aktörler Ankara’nın içinde olmadığı, gönüllü destek vermediği bir çözüm kalıcı olmayacağını biliyorlar. Bölgesinde genişleyen Ankara, asla tek seçeneğe mahkûm değildir. Bulunduğu coğrafyanın kendisine verdiği avantajlarla, beklenmedik çıkışların adresi olabilecek güce ve derinliktedir. Ankara, Kürt sorununda başını ağrıtacak yeni bir kontrolsüz bölgenin ortaya çıkmasından da ciddi olarak endişelenmektedir.
Esad Rejimi’nin düşüşünün neden olacağı boşluğu muhaliflerin
doldurabilmeleri için iyi organize olmaları ve hedeflerini unutamamaları
gerekir. Her etnik grup, veya mezhep
kendi başının çaresine bakmaya kalkarsa, Suriye’de kaos ve gözyaşı artarak
devam eder.
Türkiye,
Irak sürecinden sonra Suriye’de de dışarıda bırakılırsa dış güvenlik ve
Türkiye’nin iç dengeleri açısından da ölümcül sonuçları olur. Suriye’de bir
dönem kapanıyor, zorlu bir dönem açılıyor. Suriye bir yönüyle Irak’ın kaderini
paylaşıyor. Suriye’de işler tamamlanır tamamlanmazsa
sırada İran var...
Özgürlük tüm sorunların çözümü değildir. Özgürlük tek
başına hak, hukuk, aş, ekmek ve demokrasi değildir. Özgürlük önce kargaşayla
gelir, anarşi üretir ve elbette kardeş kavgaları da bir türlü durulmaz.
Esad gitse bile, Nusayrilerin küçük de olsa ayrı
bir devlet kurmak isteyeceklerdir. Rusya’nın derdi ise böyle bir devlet
üzerinden Akdeniz ve Ortadoğu’da etki sahasını kaybetmemek. Suriye Kürtleri ise
işleri daha da karıştırıyor. Irak, Türkiye ve İran’ın Kürtler üzerinde ciddi
anlaşmazlıkları olması bekleniyor. Anlayacağınız
Suriye’de hikâye daha yeni başlıyor.
Ülkemizde Pkk’yı hâlâ bir hak arama örgütü gibi gösteren ve Hükümet’e silahı bırakıp örgüt ile masaya oturmasını tavsiye eden soysuz çakal sürüleri var. Akan kanın duracağını düşünüyorlar. Pkk, bir narko-terör örgütüdür. Uyuşturucu ticaretinden milyarlarca dolar kazanmaktadır. Tek bir operasyonda yakalanan uyuşturucunun değeri 1 milyar dolardır. Böylesi tatlı bir parayı elinde tutanların sırf Kürt halkının geleceği için bu imkânlardan isteyerek vazgeçeceklerini sanmak saflık olur.
PKK-uyuşturucu
bağlantısını dünya otoriteleri kabul etmekte, Pkk uyuşturucudan bağımsız
düşünülemez. Pkk’nın çocukları kullanarak etnik bir hareket olmanın ötesinde, kartelleşmiş
bir suç örgütüdür. Pkk’nın Kürt sorunu diye bir hedefi yoktur. Pkk’yı
düşünürken taşeronluğu dikkate alınmalı, İran-İsrail’e ABD-Rusya’ya kadar
uzanan karanlık ilişkileri bilinmelidir. Pkk’nın silahlı mücadelesi, Kürtçü bir
mücadele değildir Bu boyutlarını bilmeden Pkk’yı anlamak imkânsızdır.
Türkiye
Suriye’de silahlı bir hareketi destekliyor, rejimi devirmek isteyenlere kucak
açıyor. Suriye’nin muhalefetine rağmen on binlerce Suriyeli Türkiye
topraklarında. Esad rejimini devirme planları İstanbul’da yapılıyor. Türkiye
komşu bir ülkenin devlet başkanına iktidarı bir an önce bırakıp, seçimlere
gitmesi çağrısında bulunuyor. Suriye Türk jetini düşürürken,
Türkiye Suriye’de bir rejimi düşürüyor.
Türkiye
benzeri bir tutumu ne Saddam’a ne de Jivkov Bulgaristanı’na karşı izledi. Türkiye 1923’den bu
yana hiçbir ülkeye karşı bugün Suriye’de izlediği duruşu izlememiştir.
Türkiye’nin
tüm komşuları Türkiye’de terör örgütlerini desteklemiş olmasına rağmen Türkiye,
adı geçen ülkelerin hiçbirine karşı kayda değer bir istikrarsızlaştırma
faaliyetinde bulunmamıştır. Suriye’ye karşı Öcalan
resti bile ancak 1998’de çekilebilmiştir. Cumhuriyet tarihi diğer devletlerin
Türkiye’deki istikrarsızlaştırma operasyonlarını Türkiye’nin nasıl sineye
çektiğinin örnekleriyle doludur.
Türkiye’nin Suriye karşısında pısırık veya yumuşak kaldığını düşünenler elbette olacaktır. Aksine, Türkiye geçmişte hiç görmediğimiz kadar sert bir dış politika izliyor. Suriye karşısında sesi gür bir Türkiye var. Türk dış politikası artık bir yumuşak güç değildir.
Ant-240712