Çok uğraşmıyor muyuz dünayı yormaya????
"""Sinop'ta yoğun yağış nedeniyle Dikmen ilçesindeki Güzelceçay Köprüsü'nün yıkılması sonucu, Samsun-Sinop karayolu ulaşıma kapandı.
Elektrik direklerinin yıkıldığı ve birçok evin kullanılamaz hale geldiği Güzelceçay köyünün sakinlerinden Mehmet Kara, mağdur olduklarını söyleyerek, "Dün saat 14.00'ten beri sel var ama en büyüğü bu gece saat 03.00'te oldu ve her şeyi sildi süpürdü. Dünden beri evimize giremedik, böyle bir şeyi bekliyorduk" dedi."""
Öncelikle geçmiş olsun diyorum, can kaybı olmadığına sevindim ama selin neden beklendiğini de düşünmeden edemedim. Günümüzde çarpık kentleşme sonucu dere yataklarının gecekondulaşma bölgesi haline gelmesi, ağaçlandırılması, doldurulması veya nehir yataklarının değiştirilmesi sonucu her yıl ülkemizde büyük mal ve hatta can kayıplarına rastlanmaktadır. Diğer bir neden de ormanlık alanlardan ağaçların acımazsızca kesilip tarım alanı açılmasıdır. Bu bölgelerde meyil varsa selle birlikte heyelan da meydana gelir ve bilançosuda çok ağır olur. Özellikle dağ eteklerindeki yerleşim yerleri için heyelan tehlikesi de yaratan bu seller oldukça tehlikeli olmaktadır...
Yeter artık!!!! Oyyun bozanlık yapmayalım, bu denli yormayalım bu güzelim ve cömert dünyamızı. Dünya yorulup sobelerse bizi bir gün, oyunumuz kötü ve acı bir sobelemeyle son bulur. İşte seller, heyelanlar, depremler, kanserler ve saymatacağım kadar SOBELENMELER.... İstiyor muyuz bu sonu??? Elbette ki hayır...
Madem cevabımız hayır, o halde kıymayalım güneşimize, bulutlarımıza, mavi gökyüzümüze ve geçmişten günümüze uzanan mor-yeşil dağlarımıza, çiçeklerle bezeli yaylalarımıza, kuş sesleriyle şen ormanlarımıza, balıklara yuva mavi denizlerimize... Geçmişten kalan bu güzellikler ve biz insanlar... Nasıl da yetinemiyoruz ne kadarına da sahip olsak. Bu dünyanın hakimi olmak istiyoruz kazık çakmışcasına... Güzel ve yaşanılası dünyamızı sosyolojik, piskolojik çıkarlarımız kimi zaman da egolarımız yüzünden acımasızca yormaya çalışıyoruz. Tüm zamanımızı vererek yorulmadan sadece yıkmaya çalışıyoruz...
Durun derim, yetti artık!!! Bir bakalım acımasızca yorduğumuz dünyanın aynadaki yansımasına. Vah vah yazık olmuş!!! Şu görüntüye bakalım... Kolları direngenliğini yitirmiş, iki yana düşmüş, çökük yanaklarında üvezler dolaşır... Farkına varmadınız mı? Aysız gece gibi zifiri karanlıklar oluşmuş gözlerinin altında. Yalvarırcasına bakan gözlerinin ağlamaktan kurumuş pınarlarından akmaz artık çocuk masumluğundaki gözyaşları... Kurumuş çöle dönmüş. Boşuna aramayın ne yaylada çiçeği ne çölde kaktüsü, ne de ormanda tavşanı, dağda ceylanı, ovada kekliği....Çok uğraş verdik yormaya dünyayı. Dünyamız yorgunluktan yatak mahkumu bir hasta....Nasıl hasta olmasın ki? Ne verdik ki acıdan başka.
Hasta bizim hastamız, doktoru da, ilacı da biz... Bu günden tezi yok tedaviye başlayalım...Kesmeyelim, yakmayalım, canlılara kıymayalım. Oyun bozanlık yapmayalım, SOBELENDİK BİR KERE, İKİNCİ SOBEYE İZİN VERMEYELİM??? Yakılan anıza sitemimle başladım, sobelemeyle bitirdim...