...



Geçenlerde bir arkadaşıma telefonda nasıl yoğurt mayalandığını tarif ediyordum. Sonra düşündüm ve fark ettim ki, telefonda üstün körü anlatılabilecek kadar basit değil. Bu konunun taktikleri var. Tıpkı yazmak gibi hassas bir kurgusu ve hatta incelikli ayrıntıları olan bir mevzu yoğurt mayalamak...

Mesela bakkalda satılan bir kutu sütle mayalanmaz yoğurt. İsterseniz deneyin. Tıpkı sümüklü böceğin salgıladığı o sıvı gibi süner ve lezzetli olmaz. Oradan, buradan kulaktan dolma laflarla, yahut bilgilerle yazı yazılmadığı gibi... Yani ille bangır bangır o kulak tırmalayıcı havalı kornasıyla sokağınızdan geçen, arkası açık pikaplı sütçüden alacasın sütü. Kelimeleri de kitapçı bakkallarındaki tozlu rafların arasındaki sayfalardan okuyarak seçmeyeceksin. Gönül şehrinden izin isteyerek alacaksın, satın alarak değil. Her şeyin bir bedeli varsa ödenmesi gereken, bazı hisler vardır ki onlar ne alınırlar, ne de satılırlar. Onlar ki, bedel dahi biçilemeyen dokunulmaz varlıklarımızdır içimizde...

Evet, yoğurt mayalamak ve yazmak birbirini hem çok andıran, hem çok taklit eden, hem de birbirinden temelinde uzaktan yakından alakası olmayan ve tuhaf bir potansiyelle beslenen atraksiyonlardır. İki zıt kutup gibi uç noktalarda tezatlıkları söz konusudur. Mesela yoğurt beklemeyi ve demlenmeyi sever. Oysa yazmak öyle değildir. Süt gibi kaynar ve beklenilen kaynama noktasına ulaştığında eğer ona kayıtsız kalır da altını kısmayı unutursanız taşar. Örneğin gece yastığa başınızı koyduğunuzda öyle şeyler gelir ki aklınıza, eğer uykuya yenilip de yarın sabah uyandığımda yazarım diye tembellik edecek olursanız, kelimeler taşar, tadı kaçar, ziyan olur, yok olur, toz olur, bir daha hiç hatırlanmamak üzere tarih olur. Hatta hepsi uçar gider ve sabaha zerresi kalmaz hiçbir harfin. Yani ilham bekletilmeye gelmez. İlham sabırsızdır, ama yoğurt adeta sabretmek için gelmiş dünyaya. Beklemeyi ve sükuneti sever. Bu noktada birleştikleri benzerlik ise, fazla beklettiğinizde tıpkı kelimeleriniz gibi yoğurdunuz da ekşir...

Başka bir ortak noktaları ise, duyguların da yoğurdun yoğurt olmadan önceki süt hali gibi pişmek ve kaynama sıcaklığına erişmek istemesidir. Zira evvelinde her ikisi de hamdır. Duygu sakinleşip edebiyat, süt durulup yoğurt olmak ister. Sütü evvela kaynatırsınız, bu sütün yoğurt olmadan önceki heyecanıdır. Sonra biraz sakinleşsin ve kafasını toplasın diye ılımaya bırakırsınız. Kaynar sıcaklığı geçmeden yoğurt olmaz sütten. Patlamaya hazır bir bombayı infilak ettirmek gibi bir şey olur bu. Ya da sütün içine limon sıkmak gibi olur, ki sakın denemeyin yoksa sütü keser ve peynire çevirirsiniz. Duygular ve düşünceler de, akıl ve zekanın yatıştırıcı öğretmenliği olmadan kaleme alınmaz. Yoksa süt gibi ilham da kesilir, yoğurt da olmaz, yazı da tutmaz...

Gel gelelim yoğurdumuzu mayalayacağımız kabımıza. Ben prensip olarak toprak kap tercih ediyorum. Güvece mayaladığımda daha lezzetli ve sıkı oluyor, iyi uyuyor yani. Eğer yazmak istiyorsanız, siz de bir günlük edininiz kendinize. Cümleleri daha sıcak, daha samimi ve el altında tutuyor. Nihayetinde sayfalar ağaçtan yapılma ve ağaç topraktan geliyor. Her şey aynı yerde birleşiyor. Topraktan geliyor ve toprağa dönüyoruz. Bu sebepten sayfaları elinizle hissedin. Gerçekten içinize çektiğinizde toprağın kokusunu alacaksınız. Bu size kendinizi daha iyi hissettirecek. Ve inanın bana yazı da, yoğurtta toprakta daha harika oluyor. Tercihen mor bir cildi olmalı defterinizin, ki yazma aşkı versin, sizi cezbetsin...

Şimdi sıra maya olayında. Yani işin en sabır isteyen kısmında. Bilenler bilir, fedakarlık gerektirir yoğurt mayalamak. Bir sütü mayaladıysanız eğer evden çıkamazsınız. Birkaç saat başında durmanız ve vakti geldiğinde onu açmanız gerekir. Yazmaya başladığınızda da yarım bırakamazsınız. Uykunuz varsa uyuyamazsınız. Başka işle meşgulseniz onu bırakıp yazmanız gerekir. Yoğurtta, yazı da ilgiyi sever. Bebek gibi şımartılmayı ister ikisi de. Bunu yapmadığınızda takdir edersiniz ki mükemmel bir sonuç elde etmeniz olanaksızdır. İlgisiz bırakarak bir çocuk büyüttüğünüzü düşünün. Büyüdüğünde ondan harika işler çıkarmasını beklemeniz ne kadar saçma ve olanaksızsa, bu da onun gibidir...

Bu anlatacağım kısmı hepiniz biliyor olmalısınız. Yoğurdun mayası yine yoğurttur. Nasıl ki çivi çiviyi söker ve insan insanın kurdudur ( bu alakasız oldu ), bu da onun gibi bir şey. Bunu yazma eylemiyle kıyaslarsak eğer, yazı yazının, şiir şiirin mayasıdır. Birçok yönden ele alınabilir. Yani gayri ihtiyari bir şeyler okuduğunuzda, yazma eylemi aklınızda yoksa bile, yazacaklarınız daha çabuk tava, ilhamsa daha çabuk size gelebilir. Ama en güzel maya; ’duygudur, düşüncedir, histir’. Yazmanın mayası kalptir. Lakin o ayarı tutturmanız, zamanı iyi ayarlamanız gerekir. Ben kullandığım mayanın içine ekşi olmaması için mutlaka biraz şeker ilave ederim. Yazdıklarınızın tek düze olmasını istemiyorsanız, acılı yazılarınızın içine biraz sevinç, mutlu yazılarınızın içine biraz hüzün katın. Zarafet mutlaka yazınızın ılıman iklimi gibi baş tacı edilmeli. Bir tutam da ironi katarsanız mutlaka tutacaktır mayası...

Ben yoğurdu mayaladıktan sonra sofra bezine sararım. Sıcak kalmasını ve yoğurdunuzun uyumasını istiyorsanız siz de böyle yapmalısınız. Yazdıklarınızda da kişisel haklarınızın ve özgünlüğünüzün zedelenmemesini, isminizin zarar görmemesini sağlamak istiyorsanız gerekli önlemleri almalısınız. Emeğinizi, emeğinize kıymet verenlerle paylaşın ki, her zaman zinde ve taze kalsın. İster yoğurt olsun bu, ister cümle... Yayınlamadan evvel orada burada, bölük pörçük kesitler halinde yazmayın. Gerekirse ekose kaplı giz bezinizle sarın ki, saklansın, çalınmasın. Tabii eğer böyle takıntılarınız varsa... Yoksa her yerde paylaşın. Ben yalnızca yoğurt ile kıyaslıyorum, Yanlış anlaşılmasın...

Son olarak gereken süre dolduğunda yoğurdunuzu açma ve yeniden tüketilebilmesi ve başka yoğurtlara can verip yaşaması için dolaba kaldırma aşamasını gerçekleştirmeniz gerekiyor. Bunu yazma aktivitesiyle kıyaslarsak eğer, şöyle ki; yazdıklarınızı bekletin, dinlendirin, saklayın ve doğru zaman geldiği vakit okuyucu kitleye kavuşturun. Okuyan okusun, ilham alsın, bağrına basssın, sahiplensin, üzerine alınsın, yeni yetme edebiyatçılara maya olsun, katık olsun, onları beslesin, taze yazarlar doğsun. Eğer beyaz bir sütseniz ve yoğurt olmak için sabırsızlık duyuyor, heyecanlanıyor ve çıldırıyorsanız bir kitabınız olsun, olsun ki ölümsüzleşsin yeni beyazlıklar için...







fulya/mart2012


...
( Yoğurt Mayalamanın Ve Yazmanın İncelikli Benzerlikleri başlıklı yazı Fulya Codal tarafından 29.03.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.