DİNİ CAMİYE HAPSETMEK

Olayların yorumlanış biçimi ve yaşananlar, müslümanların da başka dinlerden etkilendiklerini gösteriyor. Dinin yaşanması, toplumsal, kamusal alanın dışına çekiliyor. Laik devlet anlayışının zorlamaları da böyle bir durumu meşrulaştırıyor. İnsanlar yapıp ettiklerini dînî sınırlar içinde değerlendirmekten uzaklaşıyorlar.
Yılbaşında tv sunucusu elinde mikrofon dolaşıyor:
- Piyango haram diyorlar, sizce haram mı? diye soruyor.
Müslüman kimlikli insanlar cevap veriyorlar:
- Kim demiş haram diye? Haram değil.
Başka bir yerde kadın ve erkek ilişkileri sorgulanıyor; el ele tutuşmak, flört yapmak günah diyenler yuhalanıyor. Hem de müslüman kimlikli kişilerce. Çünkü onlar sözlerini hep şöyle tamamlıyorlar: “Ben de müslümanım.”
Sanki devletle din aynı imiş gibi bir yorum var. Din devletin onayladığı din. Devlet yasak etmemişse din de yasak etmemiştir. Dînî açıklamalar devletin resmî görüşlerine uymuyorsa meşru değildir. Din adamlarının yorumlarından daha çok devlet adamlarının ne dedikleri önemli. Başörtüsü devletçe meşru değilse, dince de meşru sayılmamalıdır. Hatta Diyanet bu konuda bir fetva yayınlasa bal kaymak olur. Hele din adamı kimlikliler devletin din konusundaki görüşlerine paralel görüşler söylerlerse, baş tacı edilirler. Gerçek din adamı onlar olurlar. Önleri açılır. Akademik kariyerlerinde yükselirler. Bu yukarda böyle olduğu gibi aşağıda da böyledir. Cami cemaati de devletle sorun çıkmamasını ister. Başörtüsü için talepte bulunanları suçlarlar. Aşırı fikirli, bozguncu olarak nitelerler. Bu görüşlerin cami kürsüsünden bile söylenmesini istemezler.
Böylece hayat ikiye ayrılmaktadır. Din hayatı ve dünya hayatı. Din hayatı caminin içinde. Dünya hayatı cami dışında her yerde. Caminin içinin düzenlenmesi de devlete bırakılmaktadır. Hıristiyanlardan daha geride olduğumuz durum da budur. Hiç değilse kiliseye devlet karışmamaktadır. Cami içinde biçilen dînî hayatı şöyle özetlemek mümkün. Dînî konular, haramlar, helaller, sevaplar, günahlar camide anlatılabilir. Cami içinde ve biraz daha genişletirsek evinizde ve özelinizde bunları önemseyebilirsiniz. Dışarı çıktığınız an, bu değerlendirmelerin özel hayatınızda bile yeri olamaz.
Böyle bir dayatma varsa, insanların buna karşı çıkmaları beklenir. Karşı çıkanlar da var. Ancak bazı insanların bunları benimseyerek yaptıklarını da görüyoruz. “Din ayrı, dünya ayrı” deyip çıkıyor. Dini uygulamaya kalksak, başarılı olamayız. Evimiz, arabamız olmaz; ötekilerden geri kalırız. Rekabet edemeyiz diyorlar. Onlara yol gösterenler de var. Yaptıklarını dînî bir kılıf içinde kendilerine sunuyorlar: Allah affedicidir. Siz bildiğinizi yapın. Sonra yapacağınız iyiliklerle Allah’ın affına mazhar olursunuz. Günah işlemeyen kul var mı? Hacılar hocalar yapıyor da sana ne oluyor!
Nasıl olsa namazını kılıp orucunu tutuyor. Buna karışan da yok. Camiler açık. Bu kadar dinin yaşandığı bir yerde daha ne istenebilir ki? Toplumda yapılanları yadırgayan da yok. Adam faizle iş yapıyormuş. Ne olmuş yani. Herkes yapıyor. Herkesin elbette bir bildiği var. Elinen gelen düğün bayram.
Ama Allah haram diyor, yasak diyor? Bunu inkâr etmiyor ki. Allah affeder diyor. İnkâr eden de var ya. Çoğu bunu bilmeden yapıyor. İnkâr etmeyenler de bilerek yapmıyorlar. Allah’ın haram kıldığını helal saymanın ne demek olduğunu bilmiyorlar, bilseler de işlerine gelmiyor.
Anlaşılan camide helalden haramdan bahsedebilir, ne kadar çok günah işliyoruz diye hayıflanabilir, affedilmek için dualar edebiliriz. Bunlar serbest. Cami manen boşalmak için açık tutulan bir kamusal alan. Camiden çıkınca başka bir hayat bizi bekliyor. Orada camideki sınırlamaların adını bile anmak uygun değil.

DİNİ VİCDANLARA HAPSETMEK
Bütün bunların başka bir boyutu daha var. Bazıları izahlarını hep buna dayandırıyorlar. Dinin bir vicdan meselesi olduğunu söylüyorlar. Hani ibadet de kabahat da gizli diyorlar ya, bu söz de bu düşüncenin bir ürünü. Din görünür olmayacak. Sembollere bile müsaade edilmeyecek. Bunlara göre dini toplumsal alana çıkarmak dine aykırı. Böyle tutumlar, ikiyüzlü insanlar meydana getirir, dinin gerçeğinin yaşanmasını engellermiş. Bir kısım ritüel ve ayinlerden çok insanın vicdanî iç yapısı önemli imiş. Görünen din toplumsal bir baskı oluştururmuş. En iyisi dini bireylerin vicdanına bırakmakmış.
Vicdan, kendi dinini kendi oluşturuyor. Vicdana geniş bir özgürlük alanı bırakılıyor. İşte laiklik de zaten bu deniliyor.
Peki, bu nasıl olacak? Vicdan kendi başına değerler üretmiyor. Değerler vicdana yükleniyor. Vicdan yüklenen değerlere göre seçimini yapıyor. Vicdanı nesnel değerlerle eğitmek, insanların başarabildiği bir durum değil. Vicdana ancak din ve ahlak nüfuz edebiliyor. Bu yüzden insanlık tarihi boyunca dinsiz bir toplum yok. İyiyi kötüden ayırma, iyi ve kötü gibi değerlendirmeler ve seçmeyle mümkün. Mesela bu akılla olmuyor. İyiyi kötüyü akıl ayırt etmiyor. Akıl iyiyi kötüyü biliyor. Aklımızla iyi olduğunu bildiğimiz her şeyi yapıyor muyuz? Bize karar verirken etki eden, vicdan, kalp, gönül mü? Vicdanî kanaatimiz, aklî kanaatimiz mi?
Vicdana özgürlük tanımak ne demek? Vicdanı kısıtlamak mümkün mü? Allah serbest bıraktığını buyuruyor. Allah’ın serbest bıraktığı vicdana kişiler, devlet sınırlama getirebilir mi? Bunun örneği hiç yaşanmış mı? Sınırlanması mümkün olmayanın özgürleştirilmesi nasıl olacak?
İnsanlara vicdan özgürlüğü bahşedilemez. Bu kimsenin kudretinde değildir. Çünkü vicdan yaratıcı tarafında özgür kılınmıştır. Hani “kalbini yarıp baktın mı?” sorusu var. İnsanların vicdanî kanaatleri özgürdür. Asıl istenen özgürlük, bu kanaatleri yaşanır hale getirebilmektir.
Dini vicdanlara hapsetmek isteyenlerin istediği, dini yaşanılır olmaktan çıkarmaktır. Din ve vicdan birbirinden ayrı tutulamaz, değerlendirilemez. Biri diğerini değerlerle donatmakta, diğeri de değerleri bireyselleştirerek hayata uygulanmasını sağlamaktadır.
Toplumumuzda dînî eğitim eksikliği, yukardan beri saydığımız olumsuzlukların temel nedeni olarak ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde dînî yayınlar ve kurumlardaki çoğalma bu eksiği ortadan kaldırmamaktadır. Din öğretimi ile eğitimini karıştıranlar için böyle olması şaşırtıcı olabilir. Bize göre vicdanları değerlerle donatmak öğretimle değil eğitimle mümkün olabilir. Bu eksiklik giderilmeden, yaşanan ve rahatsızlık veren problem çözülemeyecektir.
Dini camiye hapsetmek, dini vicdanlara hapsetmekten daha geniş bir alan sunuyorsa da vardıkları sonuç bakımından değişiklik göstermiyorlar. Belki birinde camiye kadar giden yolda açıklık olsa da, tehlikenin ağırlığı da tam da burada ortaya çıkmaktadır. Sanal ve aldatıcı özgürlüğün baskısını ortadan kaldırmak, zalim ve sınırlayıcı baskıları ortadan kaldırmaktan daha zor görünmektedir. Zira her şeyi bildiğini ve dini yaşadığını zanneden insanlara neyi söyleyebilirsiniz? Onları aldatıcı rüyalarından nasıl uyandırabilirsiniz?
Umutlarımızı ertelemeyelim, yaralarımızı saralım, kucaklaşalım.


( Dini Camiye Hapsetmek başlıklı yazı ahmet-ilhan tarafından 10.07.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu