“Bu saçmalıklar da ne böyle! Lanet olası herif! Böyle yaparak kurtulacağını sanıyorsan çok yanılıyorsun çok!” diye bağırdı Lütfi; elindeki bir tomar yazılmış karalamaları okurken…

 

Helen kültürüne hayran Roma imparatoru Harian’ın Tanrıların tanrısı Zeus adına Aizanoi kentine yaptırdığı ve dünyanın ayakta kalmış en büyük tapınağının mistik ve rutubetli kokusunu ciğerlerine çektikten sonra paketindeki son sigarayı çıkartıp, çakmağı ile yaktı Lütfi. Döneminde sadece rahiplerin girebildiği bu dev yapının dehlizinde geçirdiği aylar Korhan’ı oldukça yıpratmıştı. Artık bulunmaktan da ümidi kesmişti. Çaresiz söyleneni yapmaya çalışsa da gücünün tükendiğini hissediyordu. Kokmuş bedeninden iğreniyordu. Böyle bir talihsizliği hazmedemiyordu. Saçları ve sakallarının birbirine karıştığını ayna olmadan da anlayabiliyordu. Yazmak, yazabilmek için bazı koşulların gerektiğini her ne kadar anlatmaya çalışsa da; kişisel beklentileri olan bu adamın anlamaya niyeti yoktu.

 

Lütfi, karalamaları okudukça sinirleri geriliyor, vurmamak, tekmelememek için kendini zor tutuyordu. Tüm hayalleri suya düşmek üzereydi. Onu öldürse bile çözüm olmayacağının bilincindeydi. Sigarasından son bir fırt çekip alaylı ifadeyle birkaç paragrafı sesli okudu.“ Demek bir aşk hikâyesi ha!” dedi. “Demek seni bu kadın kaçırdı, benim yerimde onun olmasını istedin öyle değil mi?” diyerek sakallarından çekiştirmeye başladı. Bir yandan de sakin olması için kendini telkin etmeye çalışıyordu. Korhan’ın sakallarını ellerine engel olmak istercesine okşamaya başladı. Olumsuz tepkilerle sonuca ulaşamayacağını biliyordu.

 

—Demek adı Aylin ha! Ne büyük aşk! Aylin, güzel ve çekici bir kadın demek… Şu yazdıklarına bak! Baştan sona faullü… Bir hafta seni bekleyen kadın kokmuştur oğlum! Hem sevişme sahnelerini daha detaylı anlatmalıydın. Tanıyor musun onu söylesene?

 

—Hayır tanımıyorum…

 

—Ha! Anlaşıldı… Sen kadınları özledin ve özlem sana bunları yazdırıyor… Ne yapalım yani! Oldu olacak sana kadın getireyim birde. Ekmek getir, aş getir! Hem şu haline baksana, seninle yatacak kadını nerden bulacaksam. Sana söylüyorum buradan kurtulman; adam gibi bir şeyler yazmana bağlı. Ona göre… Bak kıymetimi bil bu gizli bölmeyi bilen yok daha tarihte… Hem şu rahiplerle ilgili bir şeyler yazsan, tarihe soru işaretleri bırakacak damgalar vursan diyorum hani… Bırak bu karı kız dalgalarını güzel kardeşim… Hayatın benim ellerimde…

 

“Biliyorum” diyebildi Korhan, takatsiz ve cılız sesiyle… Köşeye büzülmüş titriyordu… İşkence anlarının bir an evvel bitmesi için dualar geçiyordu yüreğinden. Yazabilmesi için lüks bir ortam; bilgisayarı, masasında buzlu viskisi olmalıydı. Öyle bir ortamda neler hayal eder, neler kurgulamazdı ki… Gelgelelim bunu anlatamamıştı. Lütfi, yanında getirdiği poşetlerin içindeki yemekleri, yerdeki kir pas içindeki kaplara koyduktan sonra “Al ye!” diye bağırdı. Korhan yemeklerin yüzüne bile bakmamıştı. Zaten midesinde bulantı, tüm vücudunda titremeler hissediyordu. “Ölmek bu işkenceden daha kolay olmalı” diye düşünürken Lütfi’nin gür sesi tapınağın nemli duvarlarına çarparak yankılandı:

 

—Yesene! Hadi diyorum! Ölüm orucuna mı başladın yoksa!

 

Korhan’dan ses çıkmıyordu. Zavallı haline kahrediyor, ölmek istiyordu… Lütfi çıldırmış gibiydi, etrafında dolaştıktan sonra eğildi. Uğraşmaktan bıkmış gibiydi. Oysa böyle olacağını tahmin etmemişti hiç. Yanına çöküp omzuna dokundu. Vücudunun sıcaklığı avuçlarına geliyordu. Telaşlandı, alnına dokundu.

 

—Kahretsin! Ateşin var senin… Bir bu eksikti…

 

 


( Kayıp Yazar 4 başlıklı yazı Lütuf VELİ tarafından 6/17/2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.