Hani şu insanoğlu var ya, eşref-i mahlukat makamı ile esfel-i sâfilîn çukuru arasında gel git eğrileri çizen mahluk. Kendi elleriyle yaşadığı dünyayı çölleşrtirme projeleri geliştirir. Doğal dengeyi bozar. Saatler bozuk düzen işlerken düzenli işler bekler. Ne sıcağa eyvallah der ne soğuğa. Ormanları yakar yağmur bekler. Yağmur yağar kel tepelerin toprağını denizlere sürükler. Çarpık yapılaşma ile kentlerin canına okur. Yeşil alan yoktur. Gölgelenmek için bir söğüt gölgesine hasret kalır.
Nedense insan, yaptığı hatanın vebalini de bir türlü kabullenmez. Kentin adı Ankara, gecekondu ayrı bir yara. Hele başkentin göbeğinde , Ulusa beş, Kızılay’a on kilometre civarı bir uzaklıkta “Demetevler”adıyla maruf; hilkat geribesi görünümünde beton yığınlarından oluşan yerleşim birimi. Bunun hesabını kim verecek. Devr-i saltanatlarında böyle bir cinayete izin veren yöneticiler bu cinyetlerini nasıl izah edebilir. Ve olanlardan hâlâ ders alınmamış ki( rant uğruna ) yıkılan gece kondu bölgelerine yeni “Demetler” kurmaya devam ediliyor ve ilgililerin kılı kıpırdamıyor. Sadece ilgililer mi . O gece kondu sahipleri de aynı suça ortak. Bir daire fazla alma sevdasına yeşil alan ,park ve benzeri yerlerin olmamasını umursamıyor bile. Bizim şikayetimiz sıcaklardan değil. Umursamazlıktan, bencilllikten. Neme lazımcılıktan. Her konuda birbirimize benziyoruz, yöneten yönetilen.