1
23 Nisan 1920 yılının serin bir ilkbahar gününde Ankara’da
Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli atıldı; TBMM açıldı. Ulusumuz için çok çok
önemli bu güne nasıl gelindiğini irdeleyelim.
Bilindiği
Türkiye Cumhuriyeti bir zamanlar dünyanın en güçlü devletlerinden biri olan
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları üzerine inşa edildi. Osmanlılar,
atalarımız yükseliş döneminde üç kıtada hüküm sürmüş güçlü bir imparatorluktu. Devletlerin
güçlerini sürdürmeleri için çağının gelişmelerine ayak uydurması zorunluluktur.
Osmanlılar
en büyük sınırlarına ulaştığı dönemde Avrupa’da önemli gelişmeler yaşanmaya
başlandığı bilinir. Örneğin Amerika’nın keşfi ve daha başka toprakların
batılılarca ele geçmesi sonucu Avrupa devletleri büyük mali güce kavuştu.
Yine Avrupa
renösans ve reform, matbaanın bulunmasıyla aydınlanma ve yaşadı. Bilim alanında
büyük aşamalar kaydetti. Sanayi devrimi yaşadı. Osmanlılar ise tarım devleti
olmaktan kurtulamadı.
Batı,
bilim, teknik alanındaki ilerlemelerle her alanda güçlendi. Orduları bir
zamanlar yenilmez olan Osmanlı orduları batı ordularının teknik üstünlüğü
karşısında tutunamaz oldular.
1683
II. Viyana bozgunundan sonra girilen hemen hemen her savaş yenilgiyle
sonuçlandı. Macaristan’dan Edirne’ye kadar olan Avrupa’daki topraklar, Kırım,
Kafkaslardaki topraklar, Afrika’daki topraklar bir bir kaybedildi. Ülkemizin güneyindeki
üzerinde birçok devletlerin kurulduğu topraklar da elimizden çıktı.
Nihayet
I. Dünya Savaşı kaybedilince Mondros Mütarekesi sonunda yurdumuz işgale uğradı.
Başşehrimiz İstanbul İtilaf Devletleri, İzmir Yunanlılar, Antalya, Burdur
İtalyanlar, Adana havalisi Fransızlar, güneydoğuda topraklarımız İngilizlerin
işgaline uğradı.
Sevr Antlaşması’nı imzalanması Osmanlı Devleti’nin
ölüm fermanı oldu. Bağımsızlık tamamen ortadan kalktı.
Osmanlı’nın
yıkılmasına 1789 Fransız İhtilali’nin etkisinin olduğu ayrıca yadsınamaz. Avrupa’da
halklar, krallara, padişahlara karşı kul olma zincirlerini kırmaya başladı. Matbaanın
icadıyla binlerce kitap basıldı. Bilim insanları yetişti. Kilise ve krallar karşısında
kul olma durumundaki halklar özgür düşünceli yurttaş olma bilincine erişti…
Osmanlı
tüm bu ilerlemeleri karınca yürüyüşü hızıyla takip etti. Matbaa icadından
yüzyıllar sonra ülkemize getirildi. Yerli işletmeler Avrupa sanayisine rekabet
edemedi. Kapitülasyonlar sonucu Ülkemiz batının pazarı haline geldi.
Dışardan
alınan borçlar ödenemeyince Duyun-i Umumiye ile alacaklı ülkeler birçok
mallarımızın gelirine el koydu. Halkımız cehalet ve yoksulluk içinde Âdem Baba usulü
çiftçilikle geçinmenin zorlukları içinde çile çekiyordu.
Trablusgarp,
Balkan ve I. Dünya Savaşı boyunca on yıllarca halkımız savaş meydanlarında
bitme noktasına gelmişti. Evet, İstanbul dâhil yurdumuz işgale uğramıştı. Padişah,
İstanbul Hükümeti işgalcilerin elinde kukla durumunda sadece işgalcilerin
buyruklarını yerine getirmekten öte olumlu bir işlev yapamıyordu.
Ülke ufkunu
saran bu kara bulutları dağıtmak için 19 Mayıs 1919’da Çanakkale Savaşları’nın
yenilmez kumandanı Mustafa Kemali, Samsun ufuklarında bir güneş gibi doğdu.
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkıp özgürlük
ateşini yakması ve başardıkları tanımlanamaz bir destansı olaydır.
Amasya Tamimi ile ülkenin durumu tesit
edildi: “Vatanın tamamı, milletin istiklâli tehlikededir. Hükümet merkezi İtilaf
Devletleri'nin etkisi ve denetimi altında bulunduğundan, sahip olduğu
sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum, milletimizi adı
var, kendi yok durumuna düşürüyor.
"Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve
kararı kurtaracaktır."
Kronolojik
olarak yapılan çalışmaları sıralarsak. Amasya tamiminden sonra sırasıyla
Erzurum ve Sivas Kongreleri yapıldı. “Ya istiklal ya ölüm” parolası ile
çalışmalara devam edildi.
Mustafa Kemal
ve dava arkadaşları bir taraftan işgalcilere karşı halkı aydınlatmak, işgalcileri
uluslararası arenalarda proteste etmekle mesai harcarken Kuvayı Milliye’nin
örgütlenmesi ve iç isyanlar ve de İstanbul hükümeti, padişahın engellemelerine
karşı mücadele ettiler.
Geceli gündüzlü
çalışmalar sonunda 23 Nisan 1920 gelindiğinde TBMM açılarak günümüzün Türkiye Cumhuriyeti’nin
temeli atıldı.
23 Nisan,
I. Ve II. İnönü Savaşlarıyla milletin naküs talihinin yenilmesini müjdeleyen
bir gündür.
23 Nisan
Sakarya Zaferini müjdeleyen bir gündür.
23 Nisan Başkomutanlık,
Dumlupınar Zaferlerini müjdeleyen bir gündür.
23 Nisan
egemenliğin padişahtan alınıp millete verildiğini müjdeleyen bir gündür.
Bizler bugün
yurttaşlık bilincine kavuşmuşsak, kadın erkek eşitliği sağlanmışsa ve çağdaş
uygarlık düzeyine erişmek için hızla yürüyebiliyorsak bunu Mustafa Kemal Atatürk
ve silah-dava arkadaşlarına borçluyuz. Ve bu güzel gün ulusal bayram kabul
edilip, “bugünün çocukları yarının büyükleri” olacak çocuklara armağan etmiştir
Atatürk.
23 Nisan
Ulusal Egemenlik Bayramı’mız kutlu olsun. Bizlere düşen biricik görev O’nun
dediği gibi:” Tek bir şeye ihtiyacımız var çalışkan olmak.” Çok çalışacağız,
birlik ve dayanışma içinde elde edeceğimiz başarılarla bu ülkeyi bizlere emanet
eden büyüklerimize layık olabilmenin mutluluğu tatmanın huzuru ile geleceğe
güvenle bakabileceğiz.