Milâdî 2022 yılını tamamlayarak 2023 yılına girmiş bulunuyoruz.

Miladî Takvim ya da Gregoryen Takvimi; Roma İmparatoru Jül Sezar tarafından kabul edilen Jülyen takviminin yerine, Papa XIII. Gregorius tarafından yaptırılan bir takvimdir. Hz. İsa’nın doğduğu yılı milat olarak alan bu takvim, günümüzde, Dünya’da en yaygın olarak kullanılan takvimdir.

Esasen Hz. İsa’nın bırakın doğum gününü, doğum yılı bile kesin olarak belli değildir. Papa Gregorius’un tertiplediği Gregoryen takvimine itibar eden Katolik, Protestan, Süryânî ve Rumlara göre, Hz. İsa, miladi takvim yılının Noel olarak kabul edilen 24 - 25 Aralık gecesi dünyaya gelmiştir. Bu görüş bütün dünyada kabul görmüştür.
Eski Romalılar, kışları güneşin kendilerini terk etmesine üzülür; günler uzamaya başladığı 25 Aralık’ta ise güneşin esaretten kurtulması şerefine büyük ve ahlâksızca eğlenceler yaparlardı. Onlara göre bu, Işık Tanrısı Mitra’nın doğum günüdür. Bu alışkanlıkla, ilk Hıristiyanlar, o gün kiliseye bile girerken güneşi selâmlardı.

Roma imparatoru Konstantin zamanında 25 Aralık Hazreti İsa’nın doğumu olarak kutlanıldı. 354 senesinde Roma piskoposu Liberius’un kararıyla bu kutlama resmiyet kazandı. Böylece eski bir pagan âdeti, “İsa bizim güneşimizdir” sloganıyla Hıristiyanlaştırılmış oldu. Daha sonra, 25 Aralık’ta başlayan kutlamaları yeni yıla kadar uzattılar. Böylece Noel ve Yılbaşı kutlamaları birleştirilmiş oldu.
Şayet bu kutlamalar Hz. İsa’nın doğum günü nedeniyle yapılıyorsa, bir Peygamber’in getirdiği esaslara, prensiplere ve O’nun yaşantısına uymayan ve yakışmayan davranışlar içerdiği için kabul edilemez.
Şayet yeni bir yıla girildiği için yapılıyorsa Papa Gregorius’un tertiplediği Gregoryen takviminin kabul ediliş yıldönümünü biz niçin kutluyoruz? Üstelik bize, inancımıza yakışmayan davranışlar içinde…

Bozulmuş, değiştirilmiş ve hükmü kaldırılmış bir din olan Hıristiyanlığın müntesipleri, miladi yılbaşı gecelerini büyük bir çılgınlık ve rezalet içinde kutlarken ne yazık ki, Müslümanlar da onları taklit etmektedirler.

Taklitçilik çok kötü bir hastalıktır. İnancımızla ve kültürümüzle hiç bağdaşmayan yılbaşı eğlenceleri, batılıları taklit etme hastalığımızdan dolayı maalesef Müslüman toplumlara da girmiş ve oldukça yaygınlaşmıştır.

Noel kutlamaları adı altında yapılan bu eğlenceler, inancımıza ve kültürel değerlerimize zıt şekilde, birçok ahlâksızca davranışlar sergilenerek her yıl tekrarlanmaktadır.
Bu davranışın, bu kutlamaların yanlış olduğunu ve bizim inancımıza ters düştüğünü şu Ayet ve Hadislerden rahatlıkla anlayabiliriz.

“Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin, onlar birbirinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse o da onlardandır.” (Mâide, 51)

Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Kim bir topluluğa benzemeye çalışırsa o da onlardandır.” Ve “Kişi sevdiği ile beraberdir.”

Şimdi bu Ayet ve Hadisler ışığında bir kere daha düşünmemiz gerekiyor.

Yaratıcımızın, bizi sağlıklı ve huzurlu bir şekilde yeni bir yıla kavuşturduğu için şükrümüzü arttırmamız ve geçen yılın muhasebesini yapmamız gerekirken, isyan ve inkâr bataklığına saplanarak, bozulmuş bir dinin müntesiplerinin arkasından şuursuzca sürüklenip gitmek hangi akla, hangi vicdana sığar acaba?
Arkalarından sürüklenip gittiğimiz ve taklit ettiğimiz, başta ABD olmak üzere bu batılı ülkeler değil midir, yıllardır Filistinli masum kardeşlerimizi katleden Siyonist İsrail devletini destekleyenler?
Afganistan’ı ve Irak’ı işgal ederek milyonlarca Müslümanı katleden ve kan ile gözyaşının sel olup akmasına sebebiyet verenler bunlar değil midir?

Suriye’de iç savaş çıkartarak yüz binlerce masum insanın ölümüne sebebiyet verenler ve Suriye meselesini çözümsüzlüğe itenler bunlar değil midir?

40 yıldır başımıza belâ olan, binlerce askerimizi, polisimizi ve masum insanları katleden PKK terör örgütünü destekleyen ve onlara her türlü silahı gönderen, eğitimlerini veren bunlar değil midir?
ABD ve batı dünyası, İslâm dinini yeryüzünden silmeye ahdetmiş iken ve bu yolda açık açık icrai faaliyet yaparken siz ey Müslümanlar hâlâ yılbaşı kutlaması adı altında bunları taklit etmeye, bunların izinden gitmeye devam edecek misiniz?

Yeryüzünde bir tek Müslüman bırakmamaya azmetmiş olan ve ne kadar fazla sayıda Müslümana zulmeder ve yok ederse o kadar fazla mükâfat göreceğine inanan ve bu inançları uğruna işgal, katliam, işkence gibi zulümlerini ara vermeden sürdüren Siyonist İsrail devleti için, “kendilerini savunma hakkını kullanıyorlar” ve “İsrail’in haklarına seyirci kalamayız” diyebilen Hıristiyan ABD ve batı ülke insanlarını daha ne kadar taklitte ve takipte devam edeceksiniz ey Müslümanlar?

Nasıl oluyor da, bu batılılar Müslümanlara karşı planlı bir katliam harekâtını açık bir şekilde sürdürmekte iken, bizler hâlâ onların izinden gidiyor ve onları taklit ediyoruz.

Bu taklitçiliğin bizim inancımıza, bizim değerlerimize ve bizim kültürümüze ne kadar yabancı olduğunu ve biz mü’minlere hiçbir şekilde yakışmadığını, yaraşmadığını ne zaman kavrayacağız?
Ülkemizin Güneydoğu’sunda ve sınır ötesinde polisimiz, askerimiz, vatan hainlerine karşı canlarını ortaya koyarak vatan - millet uğruna kahramanca vuruşurken, kanlarını döken şehitlerimiz al bayrağımızın gölgesi altında birer birer toprağa verilirken, bizler buralarda neyin kutlamasını yapıyoruz?

Allah aşkına bir düşünelim, vicdanlarımızı karartmayalım.
Allah’a isyanın neredeyse tavan yaptığı bu gece, batı fikriyatına inat, ellerimizi zulüm gören dünya Müslümanlarının kurtuluşu için açalım. Efendimizin; “kim bir kavme benzerse onlardandır” sözünü unutmayalım.

Kokuşmuş batı düzeninin rezilliğinden, Mekke’nin fethinin getirdiği güzellikler sistemine dönme vaktidir. Çekilen çile ve acılar uyanışa vesile olsun, yeni yıllarımız mü’minler için diriliş yıllarımız olsun İnşaallah… Rezaletin ayyuka çıktığı yılbaşı gecesinde, kepazeliklerle dolu TV programları izleyip günahlara dalmak yerine, AGD tarafından her yıl düzenlenen Mekke’nin fethinin kutlandığı programı takip etmek, inananlar için mükâfat, sevap ve ecir dolu bir tercih olacaktır.

Ayrıca o geceyi, bir yılı nasıl geçirdiğimizin muhasebesini yaparak, hatalarımızdan ders çıkarmak ve onları tekrarlamamak, doğrularımızı daha da arttırmak azminde olmak gerekiyor. Tefekkür ederek geçmişimizi düşünmek ve yaşantımızı iyiye, güzele yöneltmek varken günah yükümüzü arttırmak niçin?

Batı taklitçiliğine karşı çıkanlardan biri de Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’dur. Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy; 20 Aralık 1873 tarihinde dünyaya gelmiş ve 27 Aralık 1936 Pazar günü vefat etmiştir. Bu münasebetle Aralık ayının son haftası her yıl Mehmet Akif haftasıdır. Mehmet Akif’e vefa göstermek, O’nu unutmamak ve unutturmamak her Müslüman Türk evlâdının boynuna borçtur.
Mehmet Akif; yakın tarihimizin en büyük şair, mütefekkir ve mücadele adamı, sözü özüne, dışı içine, kalıbı kalbine, söylediği her söz ve yaptığı her davranış yüreğine ve ruhuna uygun bir ahlâk âbidesi, millî kahramanı, din ve vatan mücahididir.
Hayatının bütününü tam bir dürüstlük, samimiyet, cesaret, azim, gayret, cihat, güzel ahlâk, inanç ve iman âbidesi bir şahsiyet olarak yaşayan Mehmet Akif Ersoy, sadece İstiklâl Marşı ile değil safahatında topladığı bütün şiirleri, verdiği konferansları ve vatan uğruna yaptığı inanılmaz mücadelesi ile örnek alınması gereken büyük bir kişiliktir.

Mehmet Akif, milletimizin en acıklı, en çaresiz ve felâketlere dûçar olduğu bir dönemde bütün dert ve acıları milletle beraber yaşayarak, vatanın ve milletin kurtuluşuna kendini adamış bir millet fedaisidir.
İstiklâl Marşı başta olmak üzere Mehmet Akif’in birçok şiirinde batının emperyalist anlayışına büyük bir başkaldırı vardır. Akif, batı karşısında ezilen veya batının kayıtsız, şartsız bütün unsurlarını gözü kapalı kabul eden dönemin sözde aydınlarının aksine, İslâm ruhunu yeniden diriltmek uğruna büyük mücadeleler verdi. Yalnız İslâm’a sarılarak kurtuluşa erişilebileceğini savundu.

Akif, batı medeniyeti hakkındaki düşüncelerini İslâm çerçevesi içinden sundu. Akif’e göre, batının birbirinden çok farklı iki yüzü vardır. Biri bilim ve teknoloji alanında ilerlemiş yüzü, diğeri ise emperyalist, ahlaksız ve erdemden yoksun kirli yüzü. Akif’in bu düşüncesi bugün doğrulanmış olarak açıkça ortaya çıkmıştır.

Akif, batının vahşi yüzünü İstiklâl Marşı’nda belirttiği gibi “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” olarak belirlemiş ve anlatmıştır. Bu sebeple Akif, batıyı hiçbir şekilde medeni olarak kabul etmez. Akif, emperyalist batıya en güçlü tokadı bu dizeyle atmıştır.

Akif yine İstiklâl Marşı’nda “Arkadaş yurduma alçakları uğratma sakın” diye haykırırken, işgalci batıya karşı milletimizi topyekûn mücadeleye davet eder. Akif’e göre garbın afakını saran batının çelik zırhları, milletimizin iman dolu göğsünden üstün değildir.
İstiklâl Marşımızda da yer aldığı gibi mücadele edilmesi gereken batının bu vahşi yüzüdür. Şu anda batıya karşı verdiğimiz mücadele Akif’in belirttiği özgürlük ve istiklâl mücadelesidir. Batının emperyalist anlayışına karşı mücadeleye çağıran Akif, batının tekniğine değil, ahlaksız, vahşi ve kirli yüzüne karşıdır. Akif’e göre batının tekniği alınmalı, kültüründen uzak durulmalıdır.

Akif’in eserlerinde Hristiyan batının Müslümanlara karşı uyguladığı zulümler söz konusu edilmekte, sömürgecilik anlayışı ile bir medeniyet ortaya koyan batı her türlü vahşetin kaynağı olarak görülmektedir. Akif’in bu düşüncesi Çanakkale Şehitleri şiirinde de net olarak görülür.

Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk,
Sade bir hadise var ortada vahşetler denk.

Mehmet Akif’e göre, batı zihniyeti hakkı değil, kuvveti üstün tutmuştur. Böyle oldukları için de onlara asla güvenilmez. Mehmet Akif, hiçbir zaman güven vermeyen batıya karşı çok öfkelidir. Öfkesi şahsî değil, umumîdir:

“Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
Tükürün ehl-i salîbin hayâsız yüzüne!
Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!
Medeniyet denilen maskara mahlûku görün,
Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün!”

Mehmet Akif’in bu düşünceleri bugün açıkça ortaya çıkmıştır. Bugün İslâm ülkelerini tek tek bölüp parçalayan batı için Akif o günlerde şöyle diyordu:

“Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor,
Evvela parçalamak sonra da yutmak diliyor.”

Akif’in bu haykırışının ne kadar haklı olduğu gün gibi aşikâr olmuştur. Müslüman Ülkeleri tek tek parçalayıp yutan vahşi batı için sıra Türkiye’mize gelmiştir. Ancak şu bilinmeli ki Akif gibi batı emperyalizmi karşısında dimdik duran Türkiye kolay lokma değildir.
Son olarak şunu da düşünmekte fayda var. Batı taklitçiliği yıllardır bize ne kazandırdı? Bizden neler götürdü? Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.
SALİH SEDAT ERSÖZ
( Batı Taklitçiliği Bize Ne Kazandırdı başlıklı yazı SALİH SEDAT tarafından 5.01.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.