Evet...  Geçen  bölümde Zübeyde  Hanım’ın komşu  kızı Hatice’yi  Allah’ın  emri  peygamberimizin  kavliyle  oğlu Mustafa  Kemal’e  istediğini  yazmış  ve  orada  noktalamıştım. Devam edelim.

Hatice  ‘’ Valide! Lütfen  verdim  gitti de’’  bakışları  içinde  heyecanla  annesinin  vereceği  cevabı  beklerken  annesi  beklenen  cevabını  açıkladı.

-Valla  kanka  bilirsin  seni  severim. Kocan  Ragıp  Efendi’yi Zübeyde Hanım’ın  ikinci  eşi )  mâ  aile  sever  ve  takdir  ederiz.  Oğlun Mustafa  da  terbiyeli  akıllı uslu  büyüklerine  saygılı  küçüklerini  seven bir  genç  lakin  bu  iş  olmaz.

Zübeyde  Hanım  hiç  beklemediği  bu  cevap  karşısında  şaşırır  zira  Osmanlı  sarayının  hanım sultanları  bile  bir  zabitle  evlenmeyi  bir üstünlük  vesilesi  olarak  görürken  en  yakın  kankası  ileride  parlak  bir  zabit  olacak  olan  oğluna  hayır  demiştir.

Merakla  sorar:

-Neden  kanka?

Kankası  izah  eder:

-Kankam ! Senin  oğlan  ileride  subay  olacak.  Subay  olunca  da  tayini  Halep’e mi  çıkar  Şam’a  mı  Allah  bilir.  Ben  kızımın  o  kadar  uzak  diyarlara  gitmesine dayanamam

Zübeyde  Hanım içinden ‘’Madem  öyle  al  kızını  da  turşusunu  kur.’’ Demek  geçse  de  demez.  ‘’ Ne  yapalım  kanka?  Nasip  değilmiş  demek ki’’  der  ve  gönlü  kırık  yüreği  buruk  bir  şekilde  kendi  evinin  yolunu  tutar.

Aradan bir  kaç  yıl  daha  geçer ve  Mustafa  Kemal artık  İstanbul’da  Harp  okulu  ve  Harp  Akademisinde  okumaya  başlar  ama  aklı  hep  Hatice’dedir. Annesine  yazdığı  her mektupta  yine  Hatice’yi  sorup  sual  eylemektedir. Zübeyde Hanım  her  mektup okuduğunda ‘’Hay  senin  Haticene’’  dese  de oğluna ‘’  Sıhhat  ve  afiyettedir.  O da  senin  gibi  okumaktadır. Bir  iki  seneye  muallime  olacak  inşallah.’’ Diye  cevap  yazar  ki  gerçekten  de  Hatice Muallime  Mektebine ( Kız  Öğretmen  okulu )  devam  etmektedir.

Derken  efendim  sene  1905. Mustafa  Kemal  artık  bir  kurmay  subay  olarak  üniformasını  giymiştir.

Mustafa  Kemal’in  hâlâ  mektuplarında  Hatice’yi  sorması  üzerine  Zübeyde  Hanım  bir  kez  daha  kankasının  kapısını  çalar  Haticeyi  istetmek  için.  Kankası  bu  sefer  yelkenleri  suya  indirmiştir. Okumuş  tahsil  görmüş  kızının  kendisi  gibi  okumuş  tahsil  görmüş  biriyle  evlenmesini  o  da  uygun  görmüştür.

‘’Tamam  kanka  ama  bana  az  müsaade  et. Mustafa  Kemal  evladımız  hakkında  az  tahkikat  yapacağım.’’  Der.

Zübeyde  Hanım  bozulur ‘’ Nesini  tahkik  edeceksin  be  hatun?  Tanımaz  mısın  oğlumu?’’  Der kızgınlıkla.

Hatice’nin  annesi  ‘’Kanka !  Aradan  çok  yıllar  geçti.  Bakalım  senin  oğlan  eskisi  gibi mi  yoksa  değişti  mi?’’  Deyince  Zübeyde  Hanım  ‘’  Yani  şimdi  prensipte  anlaştık değil mi?’’  Diye  sorar  ve  Haticenin  annesi  ‘’Anlaştık’’  Deyince  gönül  rahatlığı  ile  evine  döner.  Neticede  kırk  yıl  araştırsalar  dahi  Mustafa  Kemal’de  bir  hata  kusur  bulmalarının  mümkün oladığından  adının  Zübeyde  olduğuna  emin  olduğu  kadar  emindir.

Zübeyde  Hanım  oğlunda  hiç bir  kusur  ve eksiklik bulunamayacağından  adı  gibi  emindir  ama  bulanlar  bulmuştur.

Evet... Mustafa  Kemal 1905 ( Bazı  kaynaklara  göre de 1904 ) yılında Harbiye’den mezun olmuş  bir  kurmay  subay  olarak  tayinini  beklemektedir  İstanbul’da.  Gitmeyi  hayal  ettiği  topraklar  ise  Makedonya  topraklarıdır. Çünkü  Padişah  II. Abdülhamit’e  karşı  başkaldırının  en  serbestçe  yapıldığı  topraklar  Makedonya topraklarıdır.

İstanbul’da Sirkeci’deki bir  pansiyonda  sık  sık  Harbiyeden  arkadaşları  ile  toplantılar  yaparak  II.  Abdulhamit’i  nasıl  devireceklerini veya  meşrutiyet yönetimini  tekrar  nasıl  kurduracaklarını tartışırlar  aralarında. Ancak  bir  baskında  hepsi yakalanır  ve Mustafa  Kemal  direkt  Yıldız  Sarayında  sorgulanır.

Başta Mustafa  Kemal  olmak  üzere  daha  ilk  görevlerine  başlamadan   ilk  maaşlarını  görmeden sorgulanan bu  subaylara  yüklenen  suç da oldukça  ağırdır:  Padişah Abdülhamit’e Ramazan’ın 15’inde , Topkapı Sarayı’ndaki Hırka-i Şerifi ziyarete gideceği zaman arabasını bombalamak suretiyle bir suikast hazırlığı...

Böyle  bir  suçun- eğer  sabit  ise- cezası  idamdır  ve Bekir Ağa  koğuşu  denen hapishaneye  düşen bir kişi ne  kadar  suçsuz  olursa    oradan yapılan  işkenceler sebebiyle  kabullanemeyeceği  hiç  bir  suç  yoktur. Bir insanın oraya sağ  girip sapasağlam  çıkması mucizedir.  Yani  bir  nevi  bizim 12  Eylül  dönemi  İstanbul  2. Şubesi  gibi  bir  yerdir.( Mustafa  Kemal’in  tüm hayatı  boyunca çektiği  böbrek  rahatsızlığının sebebi  Bekir  Ağa  Koğuşudur. )

İşte  bu  haber  Hatice’nin  annesine  kadar  ulaştırılır  ve  ‘’ Aman  sakın  kızını Mustafa  Kemal’e  verme. Bu  adam  hapisten  kurtulsa  bile  hırlı  bir  adam  değildir.  Ondan  ne köy  ne  kasaba  olur’’  Diyerek  kadının  aklını  çelerler.

Hatice’nin  Annesi  Zübeyde  Hanım’a  gider  ve  ‘’Ben  padişahımız  efendimizin  canına  kast  etmiş  bir  haine  kız  vermem’’  Der.

Sıkı  bir  Abdülhamitçi  olan Zübeyde  Hanım  bu  haberi  alınca  adeta  başından  aşağı  kaynar  sular  dökülür.  Oğlunun  izdivaç  işinin  yattığına  mı  oğlunun  padişahı  öldürmek  için  suikast  tertip  eden  bir  çetenin  elemanı  olduğuna  mı  yoksa  oğlunun  böyle  bir  suç  sebebiyle  idam  edilecek  olmasına  mı  yansın  o  da  şaşırır.

Velhasılıkelam Mustafa  Kemal’in  Hatice  ile  evlenme  işi  bir  daha  hiç  açılmamak  üzere  yatmıştır.

Peki Mustafa  Kemal  ne  oldu?  1905’den  sonra  yaşadığını  bildiğimize  göre  Bekir Ağa Koğuşundan  nasıl  kurtuldu?

Mustafa Kemal  ve  arkadaşlarına  çok  baskılar  yapıldı. Çok  işkenceler  gördüler.  Hatta toplantılarda  yaptıkları  konuşmalar  birileri  tarafından  not  edilmişti  ve  gerçekten  de  ne  konuşmuşlarsa  o  notlarda  vardı. Ama  notlarda  padişahı  devirmek  hele  hele  de  ona  karşı  bir  suikast  kesinlikle  söz  konusu  değildi.

Bu  arada  Harbiye’deki kumandanların  neredeyse  tamamı  Mustafa  Kemal’in Ali  Fuat’ın(Cebesoy) diğerlerinin çok  iyi  vatanına  milletine padişaha  bağlı  askerler  olduğu  yolunda  direkt  Yıldız  Sarayına  dilekçeler  yağdırdıkları  gibi  Serasker (Ordu  Komutanı )  Ali  Rıza  Paşa  Padişah’ın  başının  etini  yer  adeta ‘’  Bu  çocuklar  suçsuzdur  padişahım.  Onları  cezalandırmayın. Ordudan  ihraç  etmeyin.  Hatta  Selanik’e  3. Orduya  Staja  gönderin onları.’’diyerek.

Padişah II. Abdülhamit  dayanamaz  ‘’ Tamam ‘’  der.

Ali Rıza  Paşa  Mustafa  Kemal  ve  arkadaşlarına  ‘’Müjdeler  olsun. Hepiniz  aff-ı  şahaneye  mazhar  oldunuz. Hepiniz  Selanik’e  gidiyorsunuz  staj  için.’’  Diye  müjdeyi  verir. 

Mustafa  Kemal ‘’ Şükürler  olsun.  Anacığıma  kavuşacağım ‘’ Diye  sevinç  göz  yaşları  dökmeye  başlar  ama  bir  kaç  gün  sonra  gelen  emir  en  kısa  zamanda  Şam’daki  V.  Orduya  katılmak  üzere tüm  hazırlıklarını  yapmaları  yündedir.

Bir  başka  paşa  olan Zülüflü  İsmail  Paşa  devreye  girmiş  ve  padişahı  ikna  ederek öteden  beri  sevmediği  Mustafa  Kemal  ve Ali  Fuat’ın  Şam’a  gönderilmesini  sağlamıştır.

Zübeyde  Hanım oğlu  Mustafa  Kemal’in  idam  veya  askerlikten  ihraç  gibi  bir  ceza  almadığına  elbette  çok  sevinmiştir  ama  taa  Şam’a  gidecek  olmasına  da  fazlasıyla  üzülmüştür.  Oğlunu  görebilmek  için  alel  acele  İstanbul’a  gelir  ve  onu  ancak  Haydarpaşa  Garında  terene  binerken  görür.  Ana oğul  kucaklaşırlar. Bir  daha  kim  bilir  ne  zaman  görüşeceklerdir?

******

Atatürk’ün  yazdığı  film  senaryosu mu?

Az  sabır  yahu.  Ona  daha  çooook  var.

Devam  edecek.

( Ben Bir İnkılap Çocuğuyum.---2. Bölüm--- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 27.09.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.