1
AHMET DEDEM NAM-I DİĞER TOPAL AHMET
EFENDİ
1904 veya 5 doğumlu. Babasının en sevdiği oğlu. Rize’nin eski adıyla Potamya,
yeni adıyla Güneysu ilçesinin eski adıyla Kamboz, yeni adıyla Selametli
köyünden İzmit’e göçtüklerinde küçük yaşlardaydı. İlk önce ayrıldıkları yerlere
benzer Servetiye köyüne yerleştiler. Orada çiftçilikle uğraştılar.
Göçme nedenleri olarak kuraklık gösterilir. O yıl mısırın hiç olmadığı,
yağmurların azlığı yüzünden hayvanlara yedirecek ot bile bulamadıklarından
yakınırlar.
Babasının ilim tahsiline ayırdığı oğludur. Hem ahlakı hem de ilmi yüzünden
babası tarafından çok sevildiği nakledilmiştir. Seferberliğe katılmamıştır. O
zamanlar ilmiye sınıfı savaşlara gitmezdi. Babası borç içinde ölmüştür.
Babasının ikinci büyük oğludur. Birincisi Yemen’e gitmiş, uzun süren savaştan
evine dönünce ölmüştür.
Ömrü din hizmetiyle geçmiştir. Uzun yıllar Doğantepe’de yapmış, -20 yıl gibi-
bu esnada kendisine yardım eden babamı babasını o kadar saygı duymasına rağmen
isyan ettirmiştir.
Beş vakit namaz dışında caminin temizliğini yapar, köylünün çocuklarını okutur,
az bir maaş karşılığında camiyi namaz dışında kahvehane haline getiren cemaatin
hizmetlerini yaparmış.
Maaşına hiç itirazı olmaz, çocukların yaramazlığından şikayet etmez,
babalarının cami müştemilatında- hiç hoşlanmasa da- sigara içmelerine ses
çıkarmazdı.
Oradan büyük oğlunun gayretiyle kente göçmüş, orada da boş durmayıp az bir
ücretle çeşitli kurslarda hocalık yapmıştı.
Köydeki malını mülkünü az bir bahaya kardeşine satmış, ondan kendisine
bağışlanan birkaç meyve ağacını benim diyerek toplamaya hiçbir zaman tevessül
etmemişti.
Hayır, kurumlarından aldığı ücretlerin büyük bir kısmını da sürekli o kurumlara
bağışlamış, bu yüzden karısının alay ve hakaretlerine sessizce
katlanmıştı.
Evin geçimini onun elde ettiği az gelire bırakmayarak sürekli çiftçilik yaparak
karısı karşılamıştı. Bu yüzden de ve de hiç itibarı yoktu. Aksine paraya değer
vermemesi, dünya işi için kimseye dalaşması, kendini ibadete vermesi ve yüksek
ahlakı ile çevrede evliya denilerek itibar edilirdi.
Beş vakit namazı camide kılar, geceleri ibadet eder, kimsenin kalbini kırmaz,
kimseye kaşının üzerinde gözün var demezdi. Herkesi dinler, kimseye
hoşlanmayacağı bir şey söylemezdi. Hep doğruyu konuşur yahut susardı. ‘Ya hayır
söyle ya sus’ emri mucibince davranırdı.
Malayani konuşmazdı. İki kelimesinden biri Allah olurdu. Dilinde la ilahe
illallah zikri daimdi. Bu ondan hiçbir zaman iğreti değildi. Hiçbir zaman
riyaya kapı açmamıştı. Hep inandığını yapardı. Hayatında gösterişe yer yoktu.
Kahveye gitmezdi. İlim meclisleri dışında konulmazdı. Sorulmadan söylemezdi.
Dini parayla satan zamane hocalarından değildi. Vefakârdı, her şeyini
bölüşürdü. Cömertti, her şeyini her isteyene verirdi. Kimseye yük olmazdı. Her
işini kendi görürdü. Kimseden bir şey istemezdi. Yavaş yerdi. Yemesi bir şiir
gibiydi. Lokmalarını çok iyi çiğnerdi. Erken yatar, erken kalkardı. Yollardan
geçerken küçük büyük herkese selam verirdi.
Sokaklardaki kâğıtları toplar duvar deliklerine sokardı. Büyük taş parçalarını
kenarlara taşır, insanların yolundaki engelleri kaldırırdı.
Ceplerinde daima kâğıtlara sarılı şeker ve lokumlar olur onları önüne gelen
çocuklara dağıtırdı.
Herkesi hayırla yad eder, kimsenin dedikodusunu yapmazdı. Herkesle çok iyi
geçinir, kimseyle bir alıp veremediği olmazdı. Her zaman ne olacak halimiz der,
haline yazıklanır, akıbetinden hiçbir zaman emin olmaz, hep ümit le korku
arasında yaşardı.
Ahmet Kemal