Bir yalnızlığı paylaşıyorum seninle
elbet paylaştığımda yalnızlık olmaktan çıkan o yanılgı.
Aşkın amberi yalnızlığın da kütlesi
ve hicabın karekökü kendime duyduğum özlem bir o kadar soyutlandığım hayatın
alfabesi en çok da albenili cümleler kurup birbirini yalandan seven insanlar.
Hiçlikse bir muhtıra ve aşkın
kalbimde yeşerdiği.
Yaşaran sözcüklerim var misal
Yaşlanan kalemim
Yaş alan kelam
Yaşımsa varsa yoksa on sekiz yirmi.
Komik olduğunu bilsem de bozuntuya
vermiyorum
Ve ben masum kaldığım kadar mutlu ve
yalnızım.
Bir hiciv belki de yaşamak cüret
ettiğimse içimde seken çocuk.
Bir hazansa muadilim bense hep bahar
olmayı sevdim ve işte en çok sevdiğim ay: Nisan’ın gafı belki de semiren
coşkumla ve telaşla kendimi sokağa attığım ve gözümde büyüttüğüm kadar da
muhteşem olmadıklarına sonunda kani olduğum insanlar.
Toptan sevmişken ben hayatı.
Toptan ve faiziyle sevmişken
insanları.
Bir o kadar onların canımı yakmasına
izin verdiğim ve hala aylardan Nisan ama solan yapraklarım s/üzülen yüzüm ve
gözümden düşen iri damlalar halinde içime soktuğum insanların hicap yüklü
varlıkları elbet kel başa şimşir tarak.
Bir kompliman bildiğim hoşgörü.
Kıvançla sevmenin zarif tınısı.
Kuşağımda saklı ne çok insan ve
kuşağımda sallanan bir nazarlık ve kurdeşen döken sözcükler.
Günü ve ömrü öğüttüğüm.
Yalnızlığı taşlayanlar ve de.
Bense yalnızlığımı severek
sonlandırdığım ve kendimle yaptığım barış antlaşmasına ihanet ettiğim.
Süklüm püklüm değilim asla sadece
fazla saygılı.
Salaş değilim ama doğalım.
İçimdeki hoşluk ve dışımdaki boşluk
ve işte eşleşen yaralarım ve yamalı yüreğim.
Yâd ettiğim hiçbir şey hiç kimse
kalmadı artık yine de eskiyi aramıyor değilim üstelik bir ömür aralıksız canım
yanmış olsa da vazgeçmediğim bir dürtü sevmek ve sevginin ambarında gagaladığım
yüreğim ve sevginin kırıntılarını kendime sunamadığım ve beylik bir rüzgâr da
değil hani aralıksız içimden esen.
Savunduğum tek tutanak kalmadı artık
ve yaşama sevincimi bir kere daha çaldı ya, insanlar.
Yüreğin sebili.
Kalemin güdümü ve güftesi.
Mevsimin nişanesi.
Yarenim aşk ve kalem ve inanç ve
umudun yokuş aşağı kaydığı.
Bir mizansense yaşamak bir de miadı
dolmuşken bazı şeylerin ve ben ne kadar üstelesem de arkası gelmiyor işte
mutluluğun…
Sahiden mutlu olsam yazar mıydım?
Yoksa yazdığım için mi mutluyum?
Bir ütopya aslında mutluluk ve karın
deşen Jack gibi yüreğimi deşiyorum beteri de var: yüreğimi istila etmesine izin
veriyorum hüznün ve alıngan yüreğimle tefe konmuş olmanın da eylemidir
aralıksız kendimi sorguladığım ve işte bir dağ lalesi gibi içime açıyorum
aslında içimi açtığım insanların içimi daha da çok acıtmasına izin veriyorum…
Rutini hep mi hüzün ve yanılgı olur
insanın üstelik bir ömür karşılıksız sevdiğim kadar hayatı ve insanları…
Ah, bir nebze de olsa kendime şans
verseydim ya belki de artık olması gereken bu olduğunun farkında yeniden
zorlayacağım şansımı oysaki bir şans oyunu değil sevmek ve yaşamak…