Murat bu düşüncelerinde yalnız
değildi. Onu düşünceli gören Aygül.
-Derin düşüncelere daldın yiğidim?
Bir an bunu duymayan Murat,
Aygül’ün dokunmasıyla uyandı.
Anladı ki bu düşüncelerinde yalnız
değildi, Aygül’ünde gözlerinde aynı parıltılar vardı sansa da bu aşkın
parıltısıydı şu anda anlayamadı. Aşk ismini duyurmak istemedi belki de herkese,
özellikle de şimdi zaferi aynı hayali içlerinde yaşatarak, belki ileride
diyerek böyle sanmıştı, şimdi zaferle hayallerinin yolunu açmak lazımdı.
Bizanslı kefereler gırtlaklarına kadar zulümleriyle batağa batmış insanlıklarını
yitirmişti. Müslümanlar şimdi bunu biliyor, zaferin akıbeti hazırlama
gayretiyle coşkunca Murat aşkı belki şimdi düşünmüyordu. Ama içinde kıpırdayan
Aygül’e baktıkça tüm bedenini uçuran bir şeyler vardı, şimdilik buna aşk
diyemiyordu.
Bizans İmparatoru bu yüzden baskıyı
büsbütün artırarak önüne gelen Türkleri suçu olsun olmasın yeni tekfuruna
verdiği emirle yakalamış, zindana işkenceler ederek atamış, zaten iyice insafsızdı
şimdi daha da insafsızlaşmıştı. Her gün acımadan, çocuk genç ihtiyar demeden
her gün tutuklamalar oluyor, zincirlere sırayla bağlanmış perişan insanlar,
şehir sokaklarından geçirilip işkence edilerek zindanlara atılıyordu. Bu durum
Murat’ın kulağına gitmiş öfkelendirmişti. Artık imparator kendini bilmez,
vicdan sesini duymaz bir taştı adeta. Kararları başkaları veriyorsa da, tabi ki
dediğim dediktir sözünü direterek yerine getiriyor, onun yerine başkaları
duyuyordu bu feryatları çığlıkları. İmparatorun vazifesi sadece bazı kararlan
okumadan imzalamak, bazı emirleri mahiyetini düşünmeden vermekti lakin bu kadar
da insafsızca olamazdı, buna bir an önce son vermek için Murat köylüleri ve
diğer köyde eli kılıç tutan gençleri etrafına topladı. Elbette ki Aygül’de
yanındaydı.
-Kardeşlerim Bizans kefesi ve
başındaki o zalim, iyice azdı. Onun dersini vermek bize düşer. Onlar için hayat
güzel olabilir, lakin insanlık için kara ve işkenceyle dolu bir hayat varken
bize hayat güzel olamaz.
Herkes hep bir ağızdan.
-Seninleyiz Battalın oğlu Murat,
ölümüne kadar seninleyiz.
-Hepinizden Allah razı olsun
kardeşlerim. İnsanların huzurla yaşaması için canımızı seve seve bu yolda
vermeliyiz, bunu da bilmenizi isterim.
-Seninleyiz Battalın oğlu Murat,
seninleyiz.
-Kilisenin adına topladıkları haraç
ve masum insanların arazilerini mallarını alarak hakkı olana vermek
vazifemizdir. Şimdi akşam olunca sarayın çevresine dinamitleri yerleştireceğiz,
etrafına da meşalelerle ateş yakarak çok olduğumuzu göstereceğiz,
hazırladığımız dinamitleri zindandaki masum insanlar zarar görmesin diye
kapının önüne ve kapı açıldıktan sonra içeriye atarak zafere ulaşacağız
inşallah. İşimiz zordur Rabbim Nusret’iyle biz kazanacağız inşallah. Gençlerden
birisi.
-Sağ olasın yiğidim, senden
elektrik aldık bizler ampul gibi yanmaya karanlığı aydınlatmaya hazırız.
Murat bu söylemden bir şey
anlamadıysa da belli etmedi. Bu icatlar keferelerin icadıdır diyerek es geçti.
Düşündü.
-Bizde havadan uçarak kalelerine kartal-iha
ve kartal-siha ‘larla saldırırız. Bakalım icat görsün kefereler.
Herkes birbirine baktı şaşkındı.
İçlerinden bir tanesi.
-Yiğidim bunlar nelerdir?
Murat düşündü taşındı.
-Mancınıkla dinamit ateş atmak gibi
bir şey. Ben şimdi gökyüzünde kartalları çağırayım, ağızlarına verelim
dinamitleri, benim işaretimle gökyüzünde yere bıraksınlar zaten o ateşin
ortasında hepsi patlar.
Herkes ayrı bir ağızdan, ayrı ayrı.
-Kuşlarla da konuşuyormuş Süleyman
Peygamber gibi, maşallah.
Aşığın bir tanesi de.
-Zaten aşkla gönlümüz bir kuş
misali uçuyor, neden kuşlarla da konuşmasın ki?
Bu âşık Yunusun ve Hacı Bektaş
Velinin dergâhında yanmış pişmiş gelen bir hak aşığıydı. Herkes hayranlıkla ona
bakarken, Murat.
-Gel Yunusla Hacı Bektaş Velinin
dergâhında pişmiş hak aşığı. Hoş geldin gönül dostlarının kokusuyla gelmişsin,
selamlarını getirmişsin bizi ihya ettiler.
Herkes birbiriyle gönülden
sarıldıktan sonra hazırlığa başladılar.
Murat
-Kardeşlerim bu gece Miraç
gecesidir, varalım bu gece Yunusumuzun yanına, Alemlere Rahmetin adını
beraberce analım.
Akşam namazına doğru Yunusun yanına
varılır, akşam namazı yatsı namazı arasında Kur’an okunur. Salavatlar getirilir.
Yunusumuz söylemeye başlar.
Muhammed ile bile Mi'râc'a çıkan benem
Ashâb-ı Suffa'yıla yalıncak olan benem
Sabrıla kanâ'atı virübidüm bunlara
Kırkını bir gönlege kanâ'at kılan benem
Ol kırkdan birisine çaldumıdı neşteri
Kırkından kan akıdup ‘ibret gösteren benem
Âdem Peygamber ile Havvâ yaradılmadın
Uçmak'dan sürülüben ol müflis olan benem
Mûsâ Peygamber ile bin bir kelime kıldum
‘Îsâ Peygamber ile göklere çıkan benem
İbrâhîm Edhem vaktı terk itdi tâc u tahtı
Allâh ‘ışkına bakdı ol sırrı tuyan benem
Abdü'r-rezzâk ol dervîş yoldaş idindi beni
Hallâc-ı Mansûr'ıla dâra asılan benem
‘Ömer-i Hattâb'ıla çok ‘adl ü dâd işledüm
Oglıla fısk içinde hadde basılan benem
Adumı Yûnus dakdum sırrum ‘âleme çakdum
Levh ü kalemden öndin dilde söylenen benem
***
Aşk ile gelen erenler, içer ağıyı nuş (ölümsüzlük içkisi, nektar, bal, panzehir)
eder,
Taptuğa çıkmayan çaylar, deniz ile savaş eder.
Biz bu yoldan üşenmedik, erenlerden usanmadık,
Kimseyi yavuz sanmadık, her ne eder kolmaş (geveze, sahtekâr) eder.
Kolmaşa verdik sözünü, söz ile döğdük yüzünü,
Yaban canavarı gibi, bilinler ondan şeş eder.
Bu sohbete gelmeyenler, Hak nefesi almayanlar,
Sürün onu burdan gitsin, durur ise çok iş eder.
Cahildir manadan almaz, oturur kararı gelmez,
Öleceğini hiç bilmez, yüz bin yıllık teşviş eder.
Dağ ne kadar yüksek ise, yol onun üstünden aşar,
Yunus Emre’m yolsuzlara yol gösterir ve hoş eder.
***
Aşkın aldı benden beni,
Bana seni gerek seni,
Ben yanarım dünü günü,
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim,
Ne yokluğa yerinirim,
Aşkın ile avunurum,
Bana seni gerek seni.
Aşkın aşıkları öldürür,
Aşk denizine daldırır,
Tecelli ile doldurur,
Bana seni gerek seni.
Aşkın zencîrini üzem,
Deli olam dağa düşem,
Sensin dünü gün endişem,
Bana seni gerek seni.
Eğer beni öldüreler,
Külüm göğe savuralar,
Toprağım orda çağıra,
Bana seni gerek seni.
Sofilere sohbet gerek,
Ahilere Ahret gerek,
Mecnunlara Leyla gerek,
Bana seni gerek seni.
Ne Tamuda yer eyledim,
Ne Uçmakta köşk bağladım,
Senin için çok ağladım,
Bana seni gerek seni.
Cennet Cennet dedikleri
Bir ev ile birkaç huri,
İsteyene ver sen onu,
Bana seni gerek seni.
Yusuf eğer hayalini,
Düşte göreydi bir gece,
Terkederdi mülklerini,
Bana seni gerek seni.
Yunus çağırırlar adım,
Gün geçtikçe artar odum,
İki cihanda maksudum,
Bana seni gerek seni.
***
Aşıklar dostu koyup nerde vara,
Zindandır âşıklara dostsuz sera.
Dost yüzünden gözünü ırmaz âşık,
Onun için gece gündüz avare.
Maşuka yüz bir türlü yol gösterir,
Peş âşık nice dura bir karara
Maşukanın haddinin payanı(son, sonuç, sınır. yok,)
O yüzden sığmaz âşık ile şara.(
birdenbire kendini yitirerek yere düşme, bilincin yitişi)
Zihi(ne güzel ne iyi) devlet saadet ve zihi aşk,
Kimde var o, dost ile iş başara.
Kim bilişmediyse bunda dost ile
Gam durur dirligi kaldı biçare.
Dost ismini tuta gör bunda Yunus,
Yarına koma işin Hakk'a vara.
Yunus Emre
Miraç gecesi olurda, Hacı Bayram Velide olmaz mı burada, başlar
imanla söylemeye.
Dostumuzla beraber yaralanır kanarız
Her nefes de aşk ile Yaradan’ı anarız
Erenler meydanına vahdet ile gir de gör
Kırk Budaklı şamdanda, Kırk’ımız bir yanarız
* * *
Malım, mülküm, servetim, hepsi evde kaldı
Oğlum, kızım, akrabam, geçtiğim yolda kaldı
Dostlarımdan birisi, benden hiç ayrılmadı
Allah için yaptığım iyilikler bende kaldı
* * *
İlim, irfan mürşittir karanlıkları koğar
İnsanları cehalet, gaflet bunaltıp boğar
Gönüllerde parlayan, o saadet güneşi
Şark ile garp ’den değil, gerçek inançtan doğar.
* * *
Eğer Hakk’a talipsen, her an ona doğru ak
Kâinat kitabına, irfan gözü ile bak
Ayağa kalkacaksan bâri hizmet için kalk
Yolumuzun esası, çalışmaya bağlıdır
* * *
Âdem’de değil mi sohbet mesani (terkip-Bileşim)
Âdem’de değil mi Ayet- el kürsî
Sen seni bilirsen yüzün Huda’dır
Bilmez isen, hak senden çok cüdadır (uzak kalandır)
* * *
Haşa ki semahımız oyuncak değildir
İlâhî bir aşktır salıncak değildir
Her mik ki(sonuç) semahı bir oyuncak sanır
Cenaze namazı kılınacak değildir
* * *
Mehmet Aluç