Ah Hacı Amca ah. Bu bana yapılır mıydı? Nüfus sayım defterlerini mahalledeki tüm memur ve üniversite öğrencilerine dağıt zavallı Sami’ye bir tane bile ayırma. Neymiş efendim ayağım sakatmış. Koskoca apartmanların bilmem kaçıncı katına nasıl çıkarmışım. Hem ben ona o gün muhtarlıkta lazımmışım. Of Hacı Amca of yaaaa.

1975 yılı nüfus sayımı yapılacaktı. Sayım için kullanılacak defterler muhtarlıklara dağıtılmış, muhtarlar da bu defterleri mahalledeki memur- ki çoğu öğretmen- ile üniversite öğrencilerine dağıtmıştı. Özellikle üniversite öğrencileri kapış kapış almışlardı sayım defterlerini. O gün sokağa çıkma yasağı olacağından tüm anne, baba, abi ve diğer akrabalar evde hapistiler. Dolayısıyla sayımı bir saatte bitirip kalan vakitlerinde sevgilileriyle-ki onlar da sayım memuru olacaktı o gün – Bakırköy- Kartaltepe parkına çekilebilirlerdi.

Benim bir sevgilim mevgilim yoktu ama yine de muhtarlığa tıkılıp kalmak istemiyordum. Tüm sayım defterlerini ellere dağıtıp da bana bir tane bile ayırmayan Hacı Amcaya ( Hacı Yusuf Nurel--Allah rahmet eylesin.) içimden fena halde bozuluyordum.

Çok şükür ki sayıma bir gün kala, akşam üzeri orta yaşlı bir memur amca elindeki sayım defterini alarak muhtarlığa geldi.

-Hacı Abi ben çok rahatsızlandım. Yarın sayıma çıkamayacağım. Bu defteri bir başkasına verebilir misin?
-Yahu kimi bulayım bu saatte.?

Der demez Turgay Şeren ( G.S. ve Milli takımın efsanevi kalecisi ) gibi bir plonjon yaparak adamın elindeki defteri kaptım ve ‘’ Beeeennnn ‘’ diye bağırdım. Artık Hacı Amca da pes etmişti. ‘’ Pekala tamam sen de çık madem sayıma ‘’ dedi ve sayım memurları listesine beni de yazdı. Sayım memuru olmak çok güzel bir şeydi. Hele bir de içinde bizim evin bulunduğu sokağı sayacak olmam daha da güzeldi. Kartaltepe Mahallesi Avniye Sokak bana düşmüştü.

Sayım günü bir kaç evi saydıktan sonra sıra bizim eve geldi. Kapıyı çaldım. Açan babamdı. Karşısında beni görünce şaşırdı. Bilmiyordu sayıma benim geleceğimi. Ben gayet ciddi bir tavırla.

-Beyefendi sayım için geldim. Hane halkı reisi kim ise önce ondan başlayacağım sayıma.
-Benim aptal oğlum ! Bilmiyor musun bu evde hane halkı reisi kim?
-Lütfen beyefendi. Karşınızda bir devlet memuru var. Ciddi olalım. Kimlikleri alayım.

Babam ‘’ Bu sayımın sonrası da var. Ben sana sorarım ciddi olmayı. ‘’ Diyerek kimlikleri getirdi. O zamanlar kimlikler adeta bir harita metot defteri hacminde çok yapraklı…

Biraz sonra üvey annem de geldi.

-Sami oğlum kahvaltı yapıyorduk. Buyur otur sen de. En azından bir çay iç.
-Teşekkürler hanımefendi. Görev başında içmiyorum.

Tüm aile fertlerini tek tek yazdım. Sıra üvey annemin annesine gelmişti. Babama soruyorum onunla ilgili kimlik dışı bilgileri.

-Hımmm…Hanımefendinin adı Tamara Morkurt. Okur yazarlığı var mıdır?
-Okuma yazma bilmez ama hesabı çok kuvvetlidir. Kayseri’lilere taş çıkartır.
- Peki yabancı dili var mıdır?
-Yabancı dili yoktur ama Allah ona bir dil vermiş, amele küreği yanında halt etmiş.

Babamın verdiği cevaplar karşısında üvey ninem renkten renge giriyor. Ağzını açıp babama döşenecek ama ben öylesine ciddi bir tavır takınmışım ki kadıncağız ağzını açamıyor.

Bizim evden çıkar çıkmaz içimde biriken kahkahaları salıveriyorum artık. Hemen karşı taraftaki apartmana dalıyorum. Bir kaç dakika sonra da Süheyla ve Damla ablanın kapısındayım. Hani şu her balkona çamaşır asmaya çıkışlarında bol bol seyrine daldığım güzeller güzeli komşularımın.

Ne iş yaparlardı, neyle geçinirlerdi hiç bilmezdim. Çok sevilen insanlar oldukları şüphesizdi. Çünkü her Allah'ın günü kapılarına en az on tane araba gelir onlar da gayet şık ve dekolte kıyafetleriyle gelen amcaları karşılarlar bazen onlarla çıkarlar, bazen de içeriye buyur ederlerdi.

Kapıyı Damla abla açtı. Üzerinde şeffaf bir gecelikle.

-Buyur şekerim. Bir şey mi vardı? Süheylaya mı geldin yoksa?
-Şeyyy. Hayır ben sayım için geldim.
-Ay kız ben seni yerim. Ne şeker çocukmuşsun sen öyle.

İçeriden Süheyla abla seslendi?

-Kimmiş?
-Sayım memuru gelmiş.
-Erkek mi kadın mı?

Damla abla bana döndü

-Şişşşt yakışıklı ! Erkek misin yoksa bayan mı? Arkadaş soruyo.
-Elhamdulillah erkeğim. O konuda bir sıkıntı yok.

Damla abla Süheyla abla’ya seslendi.

-Kııızzz…Erkekmiş.
-E o zaman alsana içeri. Ne diye bekletiyorsun kapıda?

Damla abla beni içeri buyur etti.

-Kız dikilme öyle ayakta haydi içeri buyur.

İçeriye girdim ki tam bir saray yavrusu. Neyse görev görevdir. Başladım ben de. Önce kimlikleri aldım ve kimlik bilgilerini yazdım. Sonra sıra sorarak cevap alacağım sorulara geldi.

-Şeyyy. Rahatsız etmezsem size bir kaç soru soracaktım. Sayımın tam olması için gerekiyor.
-Ay ben seni yerim valla kız. Utandı … Ayol Süheyla şuna da bak hele terim terim terledi garibim. Seni eşek sıpası seni. Balkonda çamaşır asarken bacaklarımıza baktığında hiç de böyle terlemiyorsun ama.

Nasıl söyleyebildim hâla şaşarım:

-O zaman da terliyorum ama siz uzaktan farkına varamıyorsunuz tabii ki
-Ayy ayy ayyy çok da dürüstmüş namussuz hergele.
-Yabancı diliniz var mı?
-Ay kız… Naapacam yabancı dili. Çok şükür bir tane var yerli. O da bana yetiyor.
Şeyyy.. Ne iş yapardınız?
-Tatlım ben büyük bir şirketin müdürünün yanında çalışıyorum. O müdürün göz bebeğiyim. Adam nereye ben oraya. Birlikte gitmediğimiz, görmediğimiz ülke kalmadı. Birlikte seyahat ediyoruz. Otellerde birlikte kalıyoruz. Aynı odayı paylaşıyoruz. Adam beni o kadar seviyor ki dizlerinden indirmiyor hiç. Bana devamlı hediyeler alıyor falan filan işte.

Ben ‘’ işi ‘’ hanesine yine de ‘’ Sekreter ‘’ yazdım. Sonra Süheyla abla’ya döndüm.

-Abla sen ne iş yapıyorsun?
-Hayatım ! Valla ben de or…puluk yapıyorum ama Damla gibi bunu ballandıra ballandıra anlatmayı beceremiyorum.

Onu da ‘’ Ev kadını! ‘’ olarak kaydettim.

Sorularım bittikten sonra Damla abla:

-Şekerim hepsi bu kadar mı?
-Evet bu kadar. Ben müsaadenizi istesem?
-Ayol sohbet daha yeni başladı otur hele bakalım. Sen bize bir sürü şey sordun. Adeta ifademizi aldın . Şimdi biraz da biz senin ifadeni alalım. Söyle bakalım ne içersin?
-Teşekkür ederim. Görev başında bir şey kullanmıyorum.
-Biliyor musun yakışıklı? Çok hanzosun.

Gerçekten de hanzo muydum yoksa görev aşkı mı hâla çözebilmiş değilim. Ama sanırım ne hanzoluk ne de görev aşkıydı. En önemi sebep annemin ak tülbendi ve yeşil seccadesiydi. Pek çok kez elimi kolumu bağlayan hep bu iki nesne oldu hayatım boyunca.
******

Not:

1-Bu sayım memurluğunun bir de 1985- Batman versiyonu var. ( Yok yok onda ne Damla var ne de Süheyla. O bambaşka bir olay ) O da yarına inşallah.

2- ''Bu yazıyla kaşar fotoğrafının ne alakası var?'' Diye soran olmaz sanırım.
( Sayım Suyum Yok--1. Bölüm başlıklı yazı Sami Biber tarafından 28.01.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.